Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kemal Öztürk Kabineden tanıdık portreler

        Son yılların en dikkat çekici kabinesini kurdu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bunun üzerine daha çok yazılacak ve konuşulacaktır.

        Benim kişisel olarak tanıdığım, hikayesine tanıklık ettiğim isimler var.

        Onları kısa kısa yazmak istedim.

        CEVDET YILMAZ

        Galiba bu denli üstün başarılarla okullar okuyup, yüksek mevkilerde görevler yapan birinin, alçak gönüllüğüne alışık değiliz.

        Bakanlık, Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemlerde kendisiyle ne zaman karşılaşsam yüzünde tebessüm, sakin ve nezaketli tutumu dikkatimi çekerdi. Herkesle açık iletişim kurup, hep ikna olmaya hazır hali ayrıca ilgimi çekerdi.

        DPT geleneğinden olduğu için disiplinli, tertipliydi. Çalışkanlığını herkesin sevdiğini söyleyemem. Zira ekibini de çalıştırırdı.

        Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak hangi alanlarda çalışacağını henüz bilmiyoruz. Birçok kişi Fuat Oktay’ın yaptığı işin aynısını yapacağını söylüyor ama ben o kanatte değilim.

        Başkanlık sisteminin acil ve radikal biçimde revizyona ihtiyacı var. İşte bu görevi üstlenmesi gerekiyor. 5 yıldır yapılamayan bu revizyon yüzünden sistemin iyi işlemediğini sanırım herkes görüyor.

        Bir de ekonomi konusunu da iyi bildiğinde bu alanda da görevler alabilir.

        MEHMET ŞİMŞEK

        Başbakan Erdoğan Anadolu Ajansı’nın dünyada etkin bir ajans olmasını istiyordu benden. Bunu sağlayacak AA’nın 100. Yıl vizyon projesini hazırlayıp yanına gittim. İlk hedefimiz Fransızların devlet ajansı AFP ile yarışa girip, Ortadoğu ve Afrika’da onu geçmekti.

        Başbakan projeyi beğendi ve yapın dedi. Dedim ki “AFP’nin bütçesi 550 Milyon Dolar. AA’nın bütçesi 22 Milyon Dolar. Bu haliyle rekabet edemeyiz. Bütçemizi arttırmamız lazım.”

        “Ya onlar çok bol keseden harcıyordur, sen daha iyi planlama yaparsın” diye sırtımı sıvazlayıp beni savuşturmaya çalıştı. Ben bırakmadım. Çok üsteleyince “Mehmet’le (Şimşek) konuş halletsin” dedi.

        Korktuğum başıma geldi. Çünkü Mehmet Şimşek bütçe disiplini, sıkı para politikası ve tabiri yerindeyse kurumlara para aktarma konusunda “cimriliği” ile meşhurdu.

        Yalnız baş edemeyeceğimi bildiğim için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la birlikte gitmeye karar verdim.

        Belki iki saat dil döktüm. Her seferinde bütçenin bir yerinden kırpmak için uğraştı. Neyse ki Arınç ısrar etti de istediğimiz bütçenin üçte birini kırpılmış haliyle aldık.

        Şimşek’in bu yönünü tüm bürokrasi bilir. O yüzden piyasalar ne kadar çok göreve gelmesine seviniyorsa, bürokrasi o kadar üzülecek kanaatimce. Çünkü sıkı bir tasarruf ve bütçe disiplini onları bekliyor.

        Şunu not edeyim, bunca yıl devletin bütçesini, hazinesini, para kaynaklarını, yatırımlarını yönetip de hakkında tek kuruşluk haksız kazanç söylentisi olmayan bir insan kıymetlidir. Mehmet Şimşek bu yönüyle takdire şayandır.

        Ayrıca Mehmet Şimşek’in uluslararası finans dünyasındaki itibarı her Türk vatandaşı olarak gurur duymamız gereken bir konudur. Bu şöhretine rağmen o da Cevdet Yılmaz gibi alçak gönüllü, şov yapmayı sevmeyen, ciddi bir devlet adamıdır.

        Beni bazen haksız yere çok süründürdü ama hakkını teslim edelim, işinin ehlidir.

        YAŞAR GÜLER

        2013 yılıydı. Anadolu Ajansı olarak Genelkurmay Başkanlığı’na bir teklif götürdük. Askerin görünen yüzünün dışında, insan olarak, baba olarak, eş olarak nasıl bir hayat sürdüğünü anlatan fotoğraflı bir albüm yapmak istiyorduk.

        Bizi ordunun tüm birimlerine sokacak, orada yemek yerken, uyurken, göreve başında, ailesiyle buluşurken subayları çekecektik.

        Dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel izin verdi. Herkes şaşırdı bu izne. Projeyi 2. Başkan Hulusi Akar yürütecekti.

        Yaşar Güler Paşa ile o dönem Genelkurmay’a gelip giderken tanıştım. Bazen onun odasında misafir oluyordum.

        Hep şuna şaşırdım, hiçbir zaman alanı dışında konuşmadı. Meraklı gazeteci olarak tüm sorularıma “komutana sorarsınız” diye tatlı dille geçiştirdi.

        Genelkurmay Başkanı olduğunda bir tek gün sesini duymadık neredeyse. Milli Savunma Bakanı’nın alanına hiç girmedi ve sessizce işini yaptı.

        Ancak onunla çalışan başka komutanlarla konuştuğumda hakkında hep olumlu şeyler söylediler. Yenilikten yanaydı. Tüm görev yaptığı kademelerde reformcu ve yenilikçi yönünü hep göstermiş.

        Demokrat ve devlet ciddiyetini her asker gibi fazlasıyla üzerinde taşıyor. Orduda güçlü bir reform yapılacaksa sanırım bu dönem en iyi fırsat olacaktır.

        Siyasete ve medyaya o kadar uzak ki, bunu nasıl yönetecek merak ediyorum. İddiasına girerim yazılı metin haricinde konuşmayacaktır!

        HAKAN FİDAN

        Kahire’de Anadolu Ajansı’nın büyük bir ofisini açacaktık 2012 yılında. Başbakan Erdoğan ve heyetiyle birlikte gelmiştik Mısır’a.

        Kaldığımız otelde fotoğraf sergisi açmıştık. Başbakan Erdoğan onu da gezecekti.

        Dışarıda beklerken birden büyük hareketlilik oldu. Asker, polis, sivil kıyafetli insanlar oradan oraya koşturmaya başladı, bir dalgalanma yaşandı.

        Büyük bir konvoy gelip otelin önünde durdu. İçinden Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Başkanı çıktı.

        Etraftaki Mısırlılar birden alkışlamaya başladılar. “Hakan” diye Arapça aksanla birbirilerine gösteriyorlardı.

        Kahire ofisimizde çalışan Mısırlı bir gazeteci, “Ortadoğu’da bir Hakan Fidan efsanesi oluştu. Mısırda ise buna bir de sevgi eklendi” dedi.

        Gazze’de, Irak’ta, Suriye’de kriz bölgelerine ne zaman gitsem, Erdoğan’dan sonra Hakan Fidan hakkında konuşmak istiyordu meslektaşlarım benimle.

        Ortadoğu’da Mossad, CIA gibi derin etki yaratan istihbarat örgütlerinden biri olmuştu MİT. Ve onunla özdeşleşen isim de Hakan Fidan’dı.

        MİT sonraki yıllarda teknolojiyi kullanma ve proaktif tutumuyla gücünü öylesine arttırdı ki, ülkenin görünmeyen en etkili gücü haline geldi. Yani teşkilatın şöhreti sabun köpüğü değildi, gerçekçiydi…

        TİKA Başkanlığı ve Başbakanlık'ta Dış İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı yaptığı dönemlerde tanıştık. Başbakanlık'ta ortak çalışma alanlarımız oluyordu.

        Bir gün MİT Müsteşar yardımcılığına atanması söz konusu oldu.

        Kurumun ne kadar çok direndiğini, nasıl zorluklar çıkardığını görüyorduk. Ancak Erdoğan ısrar etti ve Hakan Fidan görevine başladı.

        Kendisine dedim ki: “Hayatın artık başka bir şekilde sürecek biliyorsun değil mi? Bambaşka bir dünyada yaşayacaksın, normal insanlar gibi asla olamayacaksın”.

        “Evet, bakalım nasıl bir yere gidecek” dedi. İstekli ve heyecanlıydı.

        Doğrusu benim hiç tercih etmeyeceğim bir hayatın içine girdi. Hiçbir zaman tek başına sokaklarda dolaşıp, sinemaya gidip, Üsküdar’da çay ocağında oturup yanındakiyle sohbet edemedi. Dünyanın en çok tehdit alan istihbarat başkanlarından biri olarak görünmez oldu, korumalarla kuşatılmış, izole bir hayat yaşadı.

        42 yaşında göreve başladığında simsiyah olan saçlarının hızla nasıl beyazladığını gördüm.

        Dünyanın en zor mesleklerinden birini kimse bu kadar uzun yapmamalı. O yüzden görevden ayrılmak istedi ve 2015 yılında Başbakan Davutoğlu’nun isteği ile milletvekili adayı olarak birden karşımıza çıktı.

        Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan bırakmadı. Tekrar geri döndü teşkilata ve o zorlu dünyada kalmaya devam etti.

        Nihayet Dışişleri Bakanı olduğunda, “çilesi bitti” dedim kendi kendime.

        13 yıl istihbarat başkanlığı çok ağır bir yüktü. Devletin tüm ağırlığı, ciddiyeti, soğukluğu üzerine sinmiştir.

        Şimdi, çok uzak durduğu medya ile yoğun iletişimi olan, sosyal ve göz önünde bir göreve başlıyor. Sudan değil de, yer altında çıkmış balık gibi olacak!

        Başarılı olacağına eminim. 13 yıllık o ağır yükten sonra mutlu olacağına da.

        İBRAHİM KALIN

        Üniversite yıllarımızda belki de ülkenin en çok okuyan, en aktif camiasıydık. Beyazıt meydanında protesto gösterilerinin haricinde yoğun bir okuma ve tartışma gündemimiz vardı.

        Tartışacağımız konularının listesini hatırlıyorum.

        Modernizm, Tanzimat ve batılılaşma, Abdullah Cevdet, Namık Kemal, Marksizm, kadın hakları, Kürt sorunu… listenin son konundaki madde “kaostu”…

        Bu kadar farklı konuları, o yaşlarda tartışınca sonu zihinsel kaosa varırdı!

        Listeyi hazırlayan ve okuyan Edebiyat fakültesinde okuyan İbrahim Kalın’dı.

        O günden beri fikir ve entelektüel dünyanın içinden çıkmadı.

        Washington’da felsefe alanında doktora yaparken buluştuk tekrar. O zaman da zihinsel gündemimiz yine doluydu. Ülkeye, İslam dünyasına, Dünyaya dair hayallerimiz vardı.

        SETA Başkanı olarak Türkiye’ye döndüğünde bu kez çalışma alanlarımız kesişti. Ben Başbakanlıktan ayırılırken o kamu diplomasi alanında göreve başladı. Şaşırdığım şey hep şu oldu: Cumhurbaşkanı Sözcüsü olduğunda tüm o yoğunluğun içinde hem yeni kitaplar yazıp, hem akademik kariyerini tamamlayıp hem nasıl saz çalıyor bir türlü bilemedim?!

        Galiba MİT Başkanlığı'na ilk defa bir profesör atanıyor. Daha ilginci şu, güvenlik özgürlük paradoksunda, İbrahim Kalın her zaman özgürlüğü tercih edecek biriyken, nasıl olacak da başına geldiği güvenlik kurumunun tercihlerini öne çıkartacak?

        Bunu televizyon ekranında konuşurken, bizi izliyormuş ve şu mesajı attı bana: “Mesele bir güvenlik sorunu haline gelmeden çözmektir hedef”.

        Sanırım özgürlükçü, felsefeci, müzisyen, medyatik ve çok sosyal birinin görünmez hale nasıl geleceğini hep birlikte merakla bekleyeceğiz!

        O gün listeye yazdığı son madde olan “kaos”, sanırım şimdi en çok uğraşacağı kavram olacak İbrahim Kalın’ın.

        Bakalım bu yoğunlukta yeni kitap çıkartacak mı? Yazarsa çatlarım artık!

        ÖMER BOLAT

        MÜSİAD’ın onuncu kuruluş yıl dönümünde, 2001’di sanırım, benden kısa bir film yapmamı istediler. Belgesel yönetmeniydim o dönem. Ben de ticarette adaleti temsil eden terazi temalı bir konsept film çektim.

        Ancak Başkan Ali Bayramoğlu filmin sonunda bir şiirini eklemek istedi. Ben de “cins yönetmen” olarak karşı çıkınca tartışma oldu.

        Aracı olan dostum İsrafil Kuralay ve Genel Sekreter Ömer Bolat durumu sakinleştirmek ve sorunu çözmek için uğraşan isimlerdi.

        O gün tanıştık Bolat'la ve hep çok sevdiğim bir isim oldu.

        Çok çalışkan, bir fil gibi kuvvetli hafızaya sahip, titiz ve çok nahif biriydi. Albayrak Grubu’nun CEO’su olduğunda, ben de Yeni Şafak Gazetesi’nde yazar oldum. Yolumuz yine kesişti.

        Ticari hayatın tam ortasında geçti ömrünün çoğu. Bakan olduğunda cep telefonuna 2 bin cevapsız arama düşmüş. Herkesi tanır, herkesle iletişimi güçlüdür.

        Hakkında tek bir kişinin kötü söz söylediğini duymadım 20 yıldır.

        Bu kadar iyi olmak, acımasız siyaset ve bürokraside dezavantaj olabilir mi bilmiyorum.

        Ancak dertli adamdır, duyarlıdır.

        Bence yanına siyasetin ve bürokrasinin karmaşık ve acımasız dilini bilen birini koymakta fayda var!

        DİĞER BAKANLAR

        Kabinedeki diğer bakanlarla bu kadar yakın tanışmıyorum. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki , İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile merhabamız var, fakat anılarımız yok.

        Bazı isimlerle hiç karşılaşmadım. Ancak haklarında bakan olmadan önce çok güzel şeyler duymuştum. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır hep işini iyi yapan insanlar olarak bahsedildi etrafımda.

        Sağlık ile Kültür ve Turizm Bakanları yeni değil. Özel sektörden gelip, işlerini çok iyi yapan iki isim olarak isimlerini zaten başarı listesinde yazdırdılar.

        Diyeceğim o ki, yeni kabine kamuoyundan ve piyasalardan yüksek kredi alarak göreve başladı. Onlar fırsat tanımak ve destek olmak lazım.

        Umarım ülkeye hizmette hepsi başarılı olur.

        Onlar başarılı olursa, millet huzur ve refah için yaşar.