Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NATO içinde üye bir ülkenin başka bir üye ülkeye karşı yaptırım uygulamaya koyduğu daha önce hiç görülmedi. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerinin, Washington’un darbe girişimini organize eden FETÖ elebaşlarının Ankara’ya iade etmemesinin dışında, esas Obama döneminde kötüleştiğini hatırlatalım. Amerikalılar da zaten Andrew Brunson’un bu nedenle iki sene önce tutuklandığını düşünüyor. O dönemde, başarısız darbe girişiminin ardından Türkiye’deki 
tutuklamaların boyutu genel endişe ifadeleri dışında tepkiye yol açmamışken, Trump döneminde gerilimin derecesi hissedilir bir biçimde arttı. Kaldı ki Türkiye ile bugün yaşanan görüş ayrılıkları aslında yeni de değil. 



        REKLAM

        ABD mevcut durumda Trump'ın hislerine göre hareket ediyor. Bu çerçevede önce müttefikleri hırpalamaya başlıyor. Türkiye ise bildiğimiz gibi Birleşik Devletler'in doğrudan müttefiki, her şeyden önce NATO müttefiki. ABD’den alüminyum ve çelik de dahil ticari ilişkiler üzerinden darbeler geliyor. Esasen Avrupa'ya da, ABD'nin diğer müttefiklerine de aynısı yapıldı. Türkiye'ye karşı da aynı yöntemin kullanılması hiç şaşırtmıyor. Ancak Türkiye açısından durumun çok da kritik olmadığını belirtmek gerekir. Amerika, Türkiye'ye bu ürünlerin en büyük ihracatçılarından biri. ABD'nin yaptırım darbesi daha ziyade imaj nitelikli. ABD söz konusu ortağına bu şekilde hakaret etmeye çalışıyor ama bu coğrafyada bin yıllık bir devlet geleneğine sahip Türkiye bunu kabul etmez.

        Öte yandan bilindiği üzere Washington, Suriye’de terör örgütü PKK ve YPG’ye mali ve askeri destek 
sağlıyor. Amerikalıların PKK’yı desteklemesinden dolayı yaşanan sürtüşmeler, Türk askeri birliklerinin terör örgütü PKK ile çatıştığı Suriye’ye girmesinin ardından iyice arttı. Bu çelişkiler yumağına bir de Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze sistemlerini alma kararı, Ankara ile Washington arasındaki krize eklendi. Bilindiği gibi, Amerikan Kongresi buna cevaben geçtiğimiz hafta beşinci nesil F-35 savaş uçaklarının sevkiyatını durdurdu. Halbuki 2019 yılı için kabul edilen savunma ödeneklerine ilişkin yasada Hindistan, Vietnam ve Endonezya’nın Rus silahını satın aldığı
 halde, bu ülkelerle yapılması planlanan silah temini anlaşmalarına hiçbir kısıtlama getirilmedi. Ankara bunu da ABD’nin kötü niyetinin bir işareti olarak görüyor.


        REKLAM

        Yukarıda belirtilenler haricinde Türkiye’nin İran karşıtı yaptırımlara katılma konusundaki isteksizliğine de işaret etmek gerekiyor. Ankara ile Tahran arasındaki ilişkiler hiçbir zaman bulutsuz olmadı. Türkiye ekonomisi de parlak bir dönem geçirmediğinden Ankara şu sıralar İran ile ticari ve mali bağlantılara daha önce olmadığı daha fazla dikkat ediyor. Özellikle Türkiye’nin enerji konusundaki pozisyonu çok açık. Türkiye enerji ithal eden bir ülke ve İran gerek nakliye-taşıma gerekse fiyat politikası açısından tercih edilen ülke konumunda. Ancak Tahran da bu durum karşısında pragmatik bir duruş sergiliyor.


        Avrupalı borsacılar ve ekonomistler de bu dönemde bir kez daha uluslararası ticari ihtilaflara dikkat çekiyor.

        Financial Times’ta yer alan bir habere göre, Avrupa Merkez Bankası, Türkiye ile yoğun çalışan bankalar konusunda endişeli. Özellikle de İspanyol BBVA, Fransız BNP Paribas ve İtalyan Unicredit yakın markajda. Yani baskı aracılığı ile Avrupalı bankalar Türkiye'ye karşı pozisyon almaya zorlanıyor. Döviz piyasasında Türk lirası avro ve dolar karşısında tarihi dipleri gördü. Bir dolar 0,8729 avro oldu. ABD, Türkiye gibi bir müttefikini kaybetmeyi göze alarak hamleler yapmamalıydı.

        Türkiye’de çıkarılan kriz, Alman borsalarını cuma günü tüm gücüyle vurdu. Alman Borsa Endeksi (Dax), yüzde 2,25 oranında düşerek beş haftanın en düşük seviyesi olan 12,390 bin puana ulaştı. Son olarak Dax yüzde 1,99 oranında değer kaybederek günü 12,424 puanla tamamladı. Net bir ifade ile söylemek gerekirse bu kriz sadece Türkiye'ye değil AB üyesi ülkeleri de vuruyor.

        REKLAM

        Geçmişten bugüne baktığımızda ise ABD’nin Türkiye’ye dayattığı yaptırımlar ilk değil. Ancak bu kez 
koşullar tamamen farklı. Bu da sorunu daha da içinden çıkılmaz hâle 
getiriyor. Washington 1975 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’a girmesinden 
sonra da bir silah ambargosu uygulamış, Ankara buna, Türkiye’deki bütün ABD üslerini kapatarak karşılık vermişti. Sorunun çözüme ulaşması üç yıl alsa da ikili ilişkilerin noktalandığı anlamına gelmiyordu. Bugün Rahip Brunson sorununda ise, ülkesinde iç siyasette sıkışan ve çıkmaza sürüklenen Başkan Trump’ın 6 Kasım seçim atmosferinde kullanacağı bir siyasi propagandaya döndü. Zira ABD yönetimi gerçekten Rahip Brunson’un almak isteseydi arka bahçe 
diplomasisini çalıştırmayı tercih ederdi.

        Yine 1979’da Tahran elçilik 
kompleksi basılan ABD, başarısızlıkla sonuçlanan bir çok operasyon
planın ardından diplomasi kanalları üzerinden personelini alabilmişti.
 Ancak aradan geçen yılların ardından ABD hala bölgenin bir diğer aktörü Türkiye’yi tehdit dili ile yola getirmeyi deniyor oysa Trump ve ekibi, ihtirası bir kenara bırakıp diplomasi yolunu deneseydi bugün
 yaşanan sonuçlar ortaya çıkmayabilirdi. Kuzey Kore ile diyalog yolu ile vatandaşlarını alan, İran’a önce sosyal medya üzerinden savaş ilan eden ardından ön koşulsuz masaya oturmaya hazır olduğu mesajını veren Trump, Türkiye’ye karşı sert tepkisinin arakasında yatan nedenler çok iyi irdelenmeli.

        Geleneksel olarak Washington için Soğuk Savaş’ın en etkin eksenlerinden biri olan Türk ordusu, o dönemde öncü bir rol oynamıştı. Ama artık Ankara’da karar alıcılar “paşalar” değil. Nitekim basına da yansıyan son MGK
(Millî Güvenlik Kurulu) toplantısı fotoğraflarında Cumhurbaşkanı Erdoğan en önde; bakanları ikinci sırada yer alırken asker, üçüncü sırada yer alıyor. ABD’nin yeni Türkiye ile diyalog kanalları kurmasının zamanı gelmedi mi ?

        Washington, Erdoğan döneminde Türkiye’nin kararlarına etki etme gücünün hayli sınırlı olduğunun farkında değil. Üstelik Irak’ın işgalinden bu yana Türk kamuoyunda yükselen Amerikan karşıtlığı da cabası. Nitekim AK Parti, ABD yaptırımlarına karşı parlamentodaki diğer partilerle ortak bir bildiri yayımladı. Bildiride ABD müeyyidelerine büyük bir “hayır” vardı. Erdoğan sessiz kaldı ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD’li
 mevkidaşı Mike Pompeo ile Singapur’da yaptığı görüşmenin sonucunu bekledi. Bu da aslında herkesin, onurunu korumanın bir yolunu aradığı anlamına geliyor. Ama Trump’ın sosyal medya üzerinden yaratmaya çalıştığı algı Türkiye’de de en üst seviyede karşılık buluyor. Ankara’da hala süreci soğuk kanlılıkla izleme eğilimi ağır bassa da Trumo sınırları zorluyor.

        Aslında Türkiye açısından krizin temelinde ABD’nin PKK ile ilişkisinde, Türkiye’nin kırmızı çizgileri aşması yatıyor. İkinci mesele ise Türkiye’nin 2016 yılında yaşanan başarısız darbe girişiminden sorumlu tuttuğu FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iadesiyle alakalı. Bölgesel meselelerde ve ilişkilerin sürekli arıza vermesinde bunlar temel etkenler sayılabilir. Nitekim Suriye çatışması Obama döneminde de bir sürtüşme kaynağıydı. Üstelik Washington, Ankara ile Tel Aviv 
arasındaki soğukluktan hoşnut olmadığı gibi Ankara’nın Tahran ile ilişkilerinden de hoşnut değil. Bütün bunların yanında Erdoğan’ın Doğu’ya yönelmesi de Avrupa ve ABD açısından pek de rahatlatıcı bir
durum sayılmıyor. Yani ABD süreci çok daha zorlayıcı hamlelerle zorlamaya devam ederse Ankara’nın müttefiklerini yeniden belirlemeye zorlayabilir. Çok ciddi eksen değişimi yaşanabilir. Zira bu kırılma sadece ABD Türkiye ilişkilerine yansımakla kalmaz, ABD’nin ağır yaptırımları karşında bugüne değin sessiz kalan ülkeler de baş kaldırabilir.

        Diğer Yazılar