Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son dönemde adını sıkça duymaya, okumaya başladığımız Antony Blinken’ın yeni ABD Dışişleri Bakanı olması neredeyse kesinleşti.

        Blinken’ın kendi önyargı ve sert görüşlerini sıklıkla Amerika’nın işlerine karıştıran geçmiş ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun aksine diplomasinin dilini bilen, sabırlı, uzlaşmacı ve iyi bir dinleyici olduğu söyleniyor.

        Zira Pompeo’nun kırıp döktüğü onlarca sorun karşında Blinken ilk iki yıl boyunca restorasyon sürecine girerek ülkesi için farklı bölgelerde alan açmaya çalışacaktır.

        Washington’ın geleneksel dış politikasında tecrübeli, eski dışişleri bakan yardımcısı ve güvenlik danışmanı yardımcılığı gibi görevlerde bulunan Blinken’a ABD’nin yeni başkanı Joe Biden tarafından yeni görevinin tebliğ edilmesi bekleniyor.

        Türkiye başta olmak üzere birçok ülke, özellikle Suudi Arabistan ve İsrail, hem Biden hem de yeni dışişleri bakanı ile ilişkilerin nasıl şekillendirileceği konusunda ders çalışıyor.

        Ancak hemen söyleyeyim, Blinken’ın geleneksel diplomasi anlayışı, Washington’ın karşı karşıya olduğu yeni ve emsalsiz bazı sorunlar sebebiyle sınavdan geçecektir.

        GELENEKSEL MÜTTEFİKLERE DÖNÜŞ

        Biden’ın başkan seçilmesiyle beraber geleneksel ABD müttefikleri biraz rahatladı. Bu nedenle onlarla ilişkileri düzeltmek işinin en kolay parçası olacaktır.

        REKLAM

        İran nükleer anlaşmasına yeniden dahil olmak siyasi açıdan şimdilerde çok düşündürücü bir hal alırken Blinken’ın süreçte çok dikkatli yol alması gerekecek. Çünkü Ortadoğu demokratların dört yıl önce bıraktığı Ortadoğu değil. Başkan Trump ve Pompeo bölgeyi bir mayın tarlasına dönüştürdü.

        Yeni gelecek dışişleri bakanı ayrıca Trump yönetimine güvenmeyip yönetimdeki kaostan faydalanan, aleyhlerine uluslararası destek toplamayı vadeden Biden yönetimine karşı temkinli davranması muhtemel Çin ve Rus liderleriyle de yüz yüze gelecek. Belki de ABD yönetimi için en zoru da bu olacak.

        Blinken’ı bekleyen en hassas meselelerden biri Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır gibi geleneksel müttefiklerle nasıl bir ilişki kurgulayacağı, nasıl dengeleyeceği ve en önemlisi bu ilişkileri nasıl tanımlayacağı olacaktır.

        Bu dönemde Washington ile sıra dışı ilişkiler geliştiren Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail gibi ülkelerin bu statülerinin değişmesi gerekecektir. Bu ihtimal karşısında İsrail ve Suudi yönetimi bu konuda derslerini en fazla çalışması gerekecek ülkeler olacaktır.

        KUDÜS’ÜN BAŞKENT OLMASINA KARŞI

        Elli sekiz yaşındaki Blinken, Biden’a dış politikada yıllarca danışmanlık yapmıştı. Oldukça tecrübeli bir isim. Başta Türkiye ile ilişkilerde sanıldığı gibi ters düşecek bir diplomat olmayacaktır.

        Tam tersine, içinden geldiği devlet geleneği nedeniyle rasyonaliteyi, Türkiye’nin bölgedeki erişim ve hareket kapasitesini en iyi okuyan ve okuyacak ilk 10 isimden biridir. İyi ya da kötü bu yön, ilişkilerde bilinmezlik ya da sürpriz ihtimalini düşürüp netliği artıracak bir etken.

        Yahudi soykırımından kurtulmuş bir üvey babaya sahip olan Blinken değerlere daha çok bağlı bir dış politika izleyeceğinin ve küresel insan hakları sorunlarına eğileceğinin de sinyallerini veriyor.

        Trump yönetimini sık sık eleştirirken 2018’de ABD’nin İsrail Büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasına karşı çıkmıştı. Blinken, 2014’te Ukrayna’nın Kırım Yarımadasını işgal ve ilhak eden Rusya’ya getirilen yaptırımların da mimarıydı.

        REKLAM

        KÜRTLERE YAKIN, PKK’YA MESAFELİ

        Blinken, geçmişten buyana ABD yönetiminin Suriye’de Kürt kartına önem veren ama PKK’ye sıcak bakmayan bir isim. Bölgesel ilişkilerin yeniden şekillenmesi sürecinde iş birliğine dair kapıları açık.

        Ama şunu hatırlatayım. Biden yönetimi genel olarak PKK’ya sıcak bakmasa da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile çok üst seviyede ilişkileri var.

        PKK’nın yeni dönemde Trump’ın ABD’si ve Rusya desteği ile Suriye’de güç kazanmasının ardından Irak’ın Sincar bölgesi, Kerkük ve Irak Kürt bölgesine sıçrama hamlelerine Ankara sıcak bakmadığı gibi Washington’un yeni ev sahipleri de sıcak bakmayacaktır.

        Özellikle son iki ayda çok haber olmasa da örgüt, IKBY’yi ve petrol boru hatlarını hedef alan bir çok saldırı gerçekleştirdi. PKK’nın bölgesel bir tehdit olduğuna artık dünya petrol şirketleri de ikna olmuş durumda. Dolayısıyla iktidarın, dışişlerinin, MİT’in ve Genelkurmay’ın ivedilikle yeni bir Suriye ve Irak denklemi çalışması gerekecek.

        TÜRKİYE PKK’YI BİTİREBİLİR

        Terör örgütü PKK’nın artık Kandil’de bir kadavraya dönüşmüş vaziyette olduğunu bir önceki yazımda da dile getirmiştim. Kırmızı listede olan ve örgütün beyni olarak tanımlanan 28 üst düzey yönetici hali hazırda Kandil Dağı’nın operasyon yapılamayan İran tarafında saklanıyor.

        2017 yılının son baharına kadar 4 bin 500 ila 5 bin civarında teröristin barındığı Kandil’de artık bölgedeki köylülerin söylediğine göre 700 civarında terörist yaşıyor.

        Bu insanlar elbette buhar olmadılar. Ama Kandil’de kadavraya dönen örgüt, Suriye ve Irak sınırındaki Sincar’ı bir yaşam alanı olarak görüyor. Irak ordusu ve Irak Kürt yönetimi peşmergeleri bölgenin kontrolünü ele almak üzere büyük bir hazırlık içindeler.

        Geçtiğimiz hafta MİT bu sürece büyük katkı sağlayacak önemli bir operasyon gerçekleştirdi. PKK’nın Kandil-Mahmur ve Sincar hattındaki organizatörü etkisiz hale getirildi. Türkiye bu saatten sonra PKK’nın Kandil’den sonra Sincar’da da kadavraya dönmesine dair hamlelere destek olursa örgüt Kandil operasyonları ile Türkiye’deki sosyolojisinden koptuğu gibi Suriye’deki sosyolojisinden de kopacaktır.

        İşte bu süreç Ankara- Washington ilişkilerinin ve bölgesel hareketliliğin yeniden şekillenmesi açısından önem teşkil ediyor. İstersek durumu avantaja dönüştürebiliriz.

        Korona bekleme salonu

        Korona bekleme salonu
        0:00 / 0:00

        Dünyada ve Türkiye’de covid-19 vakalarına ilişkin rakamlar, tedbirler, ihmaller konuşulup duruyor. Ancak bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.

        En küçük ülkeler dahi test sonucu olmadan bırakın ülkeye insan sokmayı, kendi vatandaşını dahi uçağa bindirmezken Türkiye maalesef covid transit ülkesi haline geldi. İnsanlar ülkelerine gitmek için burada günlerce bekliyorlar. Test yaptırmadan geliyor, ellerini kollarını sallayarak geziyor, otellerde kalıyor, restoranlarda yemek yiyorlar.

        Gece kulüplerini, ev oturmalarını, aile içi bulaşı, restoranların kalabalığını konuşuyoruz ama ülkemizin uluslararası anlamda bir “korona bekleme salonuna” dönüştüğünü konuşmuyoruz.

        Bizim insanımızın canı bu kadar ucuz mu, sormak istiyorum.

        Diğer Yazılar