Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Jan Böhmermann, 31 Mart 2016 tarihinde ZDF'deki ‘’Neo Magazin Royal’’ adlı programda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik hakaret içerikli şiiri okuyunca Türkiye gerekli tepkiyi ortaya koymuştu.

        Böhmermann’ın küstah tavrı daha zihinlerden silinmeden benzer küstahlık da Almanya’nın ciddi gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung’un yorum sayfasından, Ronya Othmann’dan geldi.

        Othman pazar günü yayımlanan yazısında, Covid-19 yasaklarının başladığı bu günlerde Türkiye’ye gelen Türk Sivil Toplum Kuruluşları (Türk STK)’larını ve gurbetçilerimizi hedef göstererek, “Türk Bayrağı önünde Türk Savunma Bakanı ile poz verenleri de görmek mümkün. Erdoğan ‘k......’ ile çekilmiş fotoğraflar da elbette eksik olmuyor” diye yorum yaptı.

        Bu yazıyı kaleme alan 1993 doğumlu, Suriyeli Ezidi bir Alman vatandaşı. Genç yaşına bakmayın, Ezidi soykırımını konu alan romanı ile ödül almış bir yazar kendisi. Almanya’nın saygın gazetelerinde sözde entelektüel derinliği olan yazılar yazıyor.

        Ancak kaleminden ‘küfür ve nefret’ akıyor…

        Zira Almanya’nın en çok okunan gazetelerinden Frankfurter Allgemeine bu ifadelere izin vermesi eleştiri maksadını aşmış ve doğrudan küfür, hakaret niteliğine dönüşmüş. Yazı işlerinin buna sessiz kalması ‘’editöryal düşünce özgürlüğü’’ olarak değerlendirilemez.

        REKLAM

        Almanya’da, Türkiye karşıtı hakaret içerikli yazılar ve TV yayınları aslında ender rastlanan şeyler değil. Çünkü Almanya siyaseti her sıkıştığında Türkiye karşıtı tezlerle iç kamuoyunun gazını alır ki bunlar bilmediğimiz şeyler değil.

        Sadece Almanya değil, Avrupa’da birçok ülkede bu böyle. Yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı Türk ve Türkiye düşmanlığında vücut buluyor resmen.

        Almanya’da yaşayan çok sevdiğim bir dostumun ifadesi ile “Erdoğan düşmanlığı, Avrupa’da İslam karşıtlığının ete kemiğe bürünmüş halidir.”

        Genç yazar Othmann’a dönecek olursam…

        Batı’da Ezidi kimliği ile kariyer basamaklarını hızla tırmanacağına emin olabileceğiniz genç bir yazar olup, bu yazısında hem DİTİB yani Diyanet İşleri Türk İslam Birliği gibi yapıları hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘’İslami-muhafazakar değiller, İslami-milliyetçiler’’ diyerek eleştiriyor.

        İslamcıları eleştirenlerin ırkçılıkla suçlandığını iddia ediyor ve hatta şu ifadeyi kullanıyor:

        … Bu yazı İslamcıların Yezidi aileme karşı işledikleri tüm suçları listelemek için çok kısa. İslamcılık gibi insan düşmanı ideolojiler konusunda kimse sessiz kalmamalı. Elbette Müslümanlara karşı ırkçılık var ve kesinlikle böyle adlandırılmalı. Elbette İslamcılar da ırkçılığa maruz kalabilirler, ancak bu onları masumlaştırmaz.”

        Genç yazarın kafası oldukça karışık. Öncelikle neredeyse tüm Müslüman coğrafyasının ve Siyasal İslamcıların lanetlediği DEAŞ gibi bir terör örgütünü ‘İslamcı’ olarak tanımlayarak, tüm Siyasal İslamcı grupları terör örgütü ile eşleştiriyor.

        REKLAM

        Oysa Sincar’da Ezidi’ler DEAŞ’in saldırılarına maruz kaldığında, on binlerce Ezidi AFAD’ın Dohuk ve Zaho’da kurduğu çadır kentlere sığındı.

        Dünya Ezidi kızlarının DEAŞ pazarlarından satılmasına seyirci kalırken, Türkiye kurduğu çadır kentlerde kaçan ailelerin önüne günde üç öğün sıcak yemek koyan ve hem de Sincar’dan kaçmak zorunda kalan her Ezidi aileye kucak açan ülke oldu…

        Eylül ayında Almanya’da seçimler var. Şansölye Merkel’in Hıristiyan Demokrat Partisi CDU zemin kaybediyor. Siyasi partiler işin kolayına kaçıp yine ‘’Türkiye ve Müslümanlar’’ üzerinden kampanya yürütürlerse şaşmamak lazım.

        Ancak olay artık Almanya açısından “iç dinamiklerin dengelenmesi” boyutunu geçiyor.

        Hakaret yerini küfüre bırakıyorsa, ana akım medyada bir müttefikin liderine küfürlü kelime kullanılıyorsa, Alman karar vericilerin şapkayı önüne koyması ve saygın Alman medya kuruluşlarının da ‘hakaret ve küfür’ diline editöryal bahanelerle göz yummaması gerekiyor.

        AVRUPA KENDİ TERÖRİSTİNİ NEDEN ALMIYOR?

        Danimarka’dan bir istihbarat heyeti kuzey Suriye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi.

        Özel heyetin maksadı DEAŞ mensubu Danimarkalı kadın ve çocukların bulunduğu El-Hol ve Roj kampını ziyaretti. Büyük bir gizlilik içinde gerçekleşen ziyaret Danimarka hükümetinin korkularını da dışa vuruyordu.

        DEAŞ militanlarının ve ailelerinin kaldığı bu kamplarda şuana kadar Danimarka vatandaşı olan 19 çocuk olduğu tespit edildi ve bunlar teslim alındı. Danimarka İstihbarat örgütü PET'e (Emniyet İstihbarat Teşkilatı) göre 2012'den bu yana Danimarka'dan 160 kişi, DEAŞ’a katılmak için Suriye ve Irak'a gitti.

        REKLAM

        Danimarkalı heyet 160 vatandaşını gidişine göz yumarken, şimdi geri gelmemeleri için çaba sarf ediyor. PKK/YPG’nin kontrolündeki bu kamplarda kalsınlar istiyor.

        Ne ironik durum değil mi?

        Sen radikallerini terör örgütüne ihraç et, sonra ifşa olmamak için başka bir terör örgütüne “aman radikallerimi salma” diye ricacı ol. Dahası PET bu seyahatinde görüştüğü üst düzey üç DAEŞ militanıyla neden ve hangi gerekçe ile görüştüğünü kendi kamuoyuna açıklamalıdır…

        Sonra da eline silah almamış Müslümanları, siyasi görüşleri “İslamcı” diye terör örgütü ile eş tut…

        Diğer Yazılar