Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gezegenimizde son yıllarda yaşanan afetlerin görüntüleri, uluslararası basının da çok kullandığı tabirle “apokaliptik” yani kıyameti andırıyor. Covid-19 salgını, yangınlar, seller… İklim şartları yeni bir durumu önümüze koyuyor. Türk, Yunan ve İtalyan şehirleri mütemadiyen 40 derecenin üzerinde eşikler kaydetti. Ve öyle görünüyor ki bu sıcaklıklar önümüzdeki yıllarda daha da artacak.

        Avrupa Atmosfer Kontrol Servisi (CAMS) raporları, Akdeniz’den bahsederken, iklim değişikliklerinin sıcak hava dalgalarını daha olası ve daha vahim kıldığı bir “yangın merkezi (hotspot)” olarak dile getiriyor. İtalya, Arnavutluk, Fas ve Makedonya’nın ardından, Türkiye ve Yunanistan’ın ormanları yanıyor. İran, Irak ve Arap yarımadasında haftalardır hava sıcaklığı düzenli olarak 53 derece olarak ölçülüyor ve termometre geceleri nadiren 30 derecenin altına düşüyor.

        Kavurucu sıcaklık ve su kıtlığı, iç ve dış siyasi çatışmaları körüklüyor. İran'da binlerce insan, temmuz ortasından bu yana su kıtlığını ve sıkça yaşanan elektrik kesintilerini protesto ediyor. Irak'ta da insanlar haftalardır sokaklarda. Göstericiler, ülkenin güneyindeki Basra ve başkent Bağdat'ta yaz sıcağının ortasında klima cihazları ve su şebekesini felç eden uzun elektrik kesintilerini protesto ediyor.

        Benzer sorunlar Lübnan'da da su tedarikini tehdit ediyor. Devletin enerji ithalatı için ödeyecek parası kalmadı. Bu nedenle geçtiğimiz haftalarda iki elektrik santrali geçici olarak devre dışı bırakıldı. Günde 22 saate varan elektrik kesintileri ve para kıtlığı, devlet su işlerini özel haneler için su miktarlarını rasyonelleştirmeye mecbur etti.

        Suriye'nin kuzeydoğusunda da su uğruna kavga ediliyor. BM geçtiğimiz günlerde Türkiye sınırındaki Alouk pompa istasyonunun arızalanması nedeniyle alarm verdi. Bu istasyon normalde yeraltı suyunu Suriye'nin Haseke kentinin su ihtiyacının karşılandığı bir baraj gölüne pompalıyor. Ama Alouk artık çalışmıyor.

        Mısır ve Sudan, Etiyopya'nın hidroelektrik santrali için Mavi Nil üzerindeki devasa bir baraj gölünü doldurması nedeniyle Nil'in suyunun azalmasından endişeleniyor.

        Türkiye'den doğan Fırat ve Dicle nehirleri önceki yıllara göre daha az su taşıyor. Irak makamları ayrıca Türkiye'yi iki nehrin suyunu baraj göllerinde tutmakla suçluyor.

        Türkiye olarak biz kendi gündemimizde su krizini pek fazla tutmasak da iklim değişikliği, denizlerin ısınması ve hava durumundaki aşırı dalgalanmalar, antik Mezopotamya zamanından bu yana ilk su savaşının yaşanacağı günleri daha yakın hale getirebilir.

        Belki uzun ve kasvetli bir tasvir yaptım size ancak bu sefer doğa insanoğlunun aymazlığına karşı kartlarını yeniden karıyor. Hem de sadece Orta Doğu’da değil, dünyada. Biz nelere ne kadar hazırlıklıyız?

        İklim değişikliği aynı zamanda bir güvenlik meselesi. Bizim gibi uluslararası göç yollarının ana kesişim noktası olan bir ülkenin bu konuyu ivedilikle takibe alması gerekiyor. Zira yakın dönemde artık sadece savaştan kaçanların değil, kuraklıktan, kıtlıktan kaçanların geldiği bir ülke haline gelme ihtimalimiz oldukça yüksek.

        Ülkemizde yaşanan bu son yangında bir termik santralimiz patladı patlayacak derken Allah korudu. Şimdi bu şartlarda ülkede biri bitmek üzere olan yeni nükleer santraller inşa etmeyi planlıyoruz. ÇED raporları yeni güncele göre yapıldı mı? Bu santrallerimizin etrafındaki orman ve ısınmadan kaynaklı ani risklere karşı hazırlıklar nasıl?… Sormadan edemiyorum.

        Tarım, çevre, orman, kentleşme gibi alanlarda politikalarımızı değiştirmek, güncellemek zorundayız. Değişen ısı seviyeleri, rüzgar yönleri ve basınç farklılıkları yangın risklerini artırırken ağaçlandırma politikamızı dahi güncellememiz gerekiyor. Ülkemizin farklı yerlerinde baş gösteren tarımsal üretim sıkıntıları var. Yağışlar düzensiz ve zamansız. Küresel iklim değişikliği kaynaklı krizlere dair önemleri şimdiden almazsak çok büyük tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz.

        İklim değişikliğine yönelik hiçbir tartışmanın derin, akademik tartışmalarla sınırlı kalmadan politikalara, o politikaların da uygulamalara dönüşmesini temenni ediyorum. Lütfen, birey olarak da, millet olarak da sorumluluklarımızı alalım.

        Terör örgütleri ile başa çıkmanın yolları oldukça fazla. Ancak doğanın kendisiyle başa çıkmak? Büyük hazırlık istiyor.

        Diğer Yazılar