Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Aslında geliyorum diyordu. Göçmen krizi Suriye iç savaşının başladığı an itibariyle bağırarak geliyordu. Dönemin siyasi tercihleri, mecburiyetleri ve bölgesel şartlar neticesinde kucağımızda patlamaya hazır bir bomba bulduk. Ta en başından beri yönetimi zor bir krizdi. Öngörüler, güvenilen ortaklar ya yanlıştı ya da yarı yolda bırakıldık…

        Türkiye Cumhuriyeti Suriye’de mağdur olup ülkesinden kaçanlara kol kanat germeye gayret etti. Stratejiyi ikinci planda bıraktı. Fakat vicdan, siyasi adımlar eksik hesaplanmışsa uluslararası ilişkilerde işe yaramıyor. Değişen küresel ve ulusal konjonktür içinde milyonlarca Suriyeli ile gitsek gidemiyor, kalsak kalamıyoruz… Şu aşamada ne yanlışları tek tek sayarak ne de uygulanan politikayı sınırsız savunarak bir yere varmamız mümkün değil. O nedenle sorunun çözümüne odaklanıp, hatalardan ders çıkartarak, benzer risklere karşı tedbirli yaklaşmalıyız. Göç İdaresi'nin başkanlık haline gelmesi ve AFAD ile eşgüdüm halinde çalışması özellikle bu süreçte hepimiz için olağanüstü öneme sahip.

        Resmi makamlar ülkemizde 6 milyon sığınmacı olduğunu, bunun 3 milyon 768 binini Suriyelilerin oluşturduğunu gösteriyor. İlla ki bunun gayri resmi karşılığı da vardır ancak muhalefetin iddia ettiği kadar yüksek midir, meçhul.

        REKLAM

        Suriye’den gelenler için “geçici koruma altında” kavramı kullanılıyor. Zira devlet aklı 1951’de Birleşmiş Milletlerin mültecilere yönelik sözleşmesini çekince ile kabul etmiş ve “mülteci” statüsünü sadece Avrupa’daki olaylardan kaçıp gelenler için vermiş. Malum, sorunlar ağırlıklı olarak dünyanın doğusunda ve güneyinde. Göç ise tarihsel seyri içinde hep doğudan batıya.

        Pakistan, Afganistan, Özbekistan, İran gibi ülkelerden gelen “düzensiz göçmenlerin” hemen hepsini ekonomik nedenlerle gelmelerinden ötürü bir şekilde geri gönderebilirsiniz. Ancak geçici koruma altındaki Suriyeliler için durum farklı. Zira yurtlarında savaşın tortusu kalsa da can güvenlikleri yok. Uluslararası hukuk burada onların yanında.

        Bu nedenle Ankara, Suriye’nin kuzeyinde TSK’nın terörden arındırdığı bölgeleri adres göstererek, gönüllü geri dönüşün hızlandırılacağını ifade ediyor. Açıkçası son on yıldır Türkiye’de yaşayan, iyi kötü bir düzen tutturmuş, çocukları burada okuyan, Türkçe konuşan ve buradaki hayata entegre olmuş Suriyeliler için “gönüllü” geri dönüş biraz zor.

        Muhalefetin bir kanadı Beşar Esad ile anlaşıp “Suriyelileri paşa paşa geri göndereceğiz” diyor. Diyor da Esad ve ekibi ülkelerindeki muhaliflerden kurtuldukları için kendilerini çok şanslı hissediyor. “İnceltilmiş bu nüfusta çoğunluk bizim yanımızda, niye diğerleri dönsün de başımız ağrısın” diyorlardır. Bir diğer muhalif kanat ise “İsteseler de istemeseler de geri göndeririz” diyor. Bu o kadar kolay değil. Üstelik meselenin öznesi insan…

        Göç ve göçmen sorununun kritikliğine yönelik farkındalık oluşması açısından muhalefetin çağrıları kıymetli görülebilir. Ancak mevcut tartışma şekli aklıselim çözüm sunmadan vatandaşı galeyana getirme çabasından öteye geçmiyor.

        İçeride yönetmekte zorlandığımız bu sorunun daha da büyüğü aslında dışarıda. Türkiye-İran sınırında hali hazırda birkaç yüz bin Afgan, Pakistanlı, İranlı ve Özbeğin Türkiye’ye girmek için beklediği ifade ediliyor. Geçen yaz ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın yeniden iktidara gelmesiyle göç hızlanmıştı. PKK kartını yıllarca Türkiye’ye karşı acımasızca kullanan komşumuz İran’ın ülkelerini yürüyerek geçen kişileri sınırımıza neredeyse davul zurnayla getirdiğini de hepimiz biliyoruz.

        REKLAM

        Güvenlik kaynakları havaların ısınmasıyla İran sınırının yeniden hareketlenmesini bekliyor. Türkiye’de ya da Avrupa’da kaçak çalışarak ailelerine para göndermek, başlık parası biriktirmek derdinde olan “düzensiz göçmenlerin” Türkiye’de kalacağını öngörmek hiç de zor değil.

        Bu yıl Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile milyonlarca Ukraynalı Avrupa ülkelerine sığındı. Savaşın ve kendilerinin akıbeti belirsiz. Dolayısıyla Ege’den kaçak yollarla AB’ye gitmeye çalışan “düzensiz göçmenlere” karşı Avrupa ülkelerinin daha sert ve yıldırıcı olacağını düşünmek yanlış olmaz.

        Suriyeliler de zaten buradalar. Sağ olsun, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu 2016 Mayıs’ında AB ile imzaladığı göçmen anlaşması ile Suriyelilere AB’nin 6 milyar euroluk mali yardım vaadi karşılığında bakma sözü vermiş oldu. Kendisi zaten savaş başladığında da savaşın çok kısa sürede muhaliflerin lehine sonuçlanacağından emindi.

        Neyse, geçmişe odaklanmadan önümüze bakalım… Ülkemizde 3 milyon 768 bin Suriyeli yaşıyor. Hatay sınırının hemen öte yanında, İdlib’de yaklaşık 4 milyon insan sıkışmış durumda. Aramızda sadece bir duvar, ülkemizde akrabaları var. Bugünkü haliyle keşke olmasaydı dediğimiz, başımıza gelmiş, yönetmekte zorlandığımız ama bildiğimiz bir sorunu yaşıyoruz. Asıl dikkat edilmesi gereken gelecek olabilecek akınlar.

        Bütün bunlar gündemimizi meşgul ederken bir de şu haberi okuduk geçtiğimiz günlerde. Rusya-Ukrayna gerginliğinden ötürü enerji sorunu yaşayan Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden Almanya önümüzdeki kış gazdan tasarruf etmek için emekli Almanların tüm soğuk ayları güneyde yani Mallorca, Tunus veya Türkiye'de geçirmelerini talep ediyor!

        Hey Allah’ım dedim, kendi kendime. Turizm diyerek en düşük sezonda bir de Avrupa’nın ihtiyarlarına ömrü billah bakım hizmeti vermeye talip olmayalım…

        Bu kadar dert şimdilik bize yeter.

        Diğer Yazılar