Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kendini tanımanın bir hapı olsa; hayatın anlamını yutabilsen mesela bir bardak suyla. Zayıflıklarını, güçlü yanlarını, söyleyemediğin “hayır”ları, kaçırdığın fırsatları, değerlendirmediğin seçenekleri bir hapla hallediversen ne güzel olur. Ya da mesela betonla yaşayabilme hapı olsa... Her sabah yutarım.

        Ağaçsızlaşan, ruhsuzlaşan şehirlere katlanabilme gücü verse bu hap insana. Uzaklara bakabilmeyi, kuş seslerini filan da içerse bu hap. İstanbul’da yaşayanlara belediye dağıtsa. Bir ömürlük sevgiyi kurabilmek ve koruyabilmek için hap olsa. Uzun süreli ilişkiler için şehvet ve heyecan hapları da işe yarar.

        Bu saydıklarım saçma mı geliyor? Bence hiçbiri çok uzak ya da çok bilimkurgusal değil. Benzerleri var çevremizde; yok mu?

        *

        Hareketli çocukları oturtmak için haplar var mesela. Babaanneme sorsaydın söylerdi: “Çocuk dediğin hareketli olur.” Dört duvar arası yaşamak onların bu tabiatına ters. 6 yaşında, dört duvar arasında, saatlerce ve sessizce oturmak neredeyse imkânsız. Lakin kurulu sisteme ters. Öğretmene zor.

        Okullar orman içlerinde değil; derslerde dağa tırmanmayı ya da bedeninin sınırlarını öğrenmiyor çocuklar. Okuldan çıkıp eve gidince de dört duvar. Ha bir de ayped, ayfon filan var. İşte bu yüzden “çocukları hareketsizleştirip, dikkatini toplamasını sağlayıp sessizce oturtma hapları var”.

        *

        Aynı hapları “üniversite sınavına hazırlanan gençler” de alıyor. Ders çalışırken dikkatlerini toplamak için, hem de iştahı kesiyor diye. Gençler hem başarılı hem de zayıf olmak istiyorlar.

        Sistemi değiştirmekle kimse uğraşmak istemediği için, 3 saatlik bir sınava bir gelecek bağlandığı için çocuklar hapları yutuyorlar. Aileler destek oluyor, doktorlar reçete yazıyor, sistem işliyor. Kutup ayılarını Akdeniz’de yaşatmanın yolu haplardan geçiyor.

        *

        Başka bir hap da “Anne olmak o kadar da kolay değil hapı” mesela. Anne olmak gerçekten kolay değil. Özellikle de büyük şehirde yaşıyorsan. Gün boyu bebeğinle evde baş başaysan. Bu senin ilk bebeğinse. Emzirmek istemiş ama destek göremediğin için devam edememişsen. Hamilelik kilolarını verememişsen. Uykusuzluğa zor tahammül edebilen bir insansan. Zor...

        İlk zamanlar özellikle çok zor. İşte bu durumdaki yeni annenin yolu bir doktora düştüğünde ona, “Anne olmak kolay değil, hele şimdilerde, hele bu şartlarda çok zor ama herkes zorlanır, geçecek merak etme. Ancak zor olduğu kadar güzel tarafları da çok” demiyor doktorlar.

        Yeni anneler antidepresan ilaçlara başlıyorlar. Anneler bundan sonra hafif dumanlı. Biraz yavaş tepkileri; genellikle gülümsüyorlar. Seneler sonra dönüp bakınca bebeklerinin ilk sözcüğünü, ilk adımını hatırlayacaklar mı? Bu da biraz zor. Zorlukları kolaylıkla atlatma ilaçlarının diğer birçok yan etkisinden biri de bu.

        *

        Bundan 50 yıl önce çocuklara “yaramaz”, yeni doğuran kadınlara “loğusa” deniyordu. Okulda çok da başarılı olamayan gençler bir ustanın yanına çırak olarak girip zanaat öğreniyordu. Haplar satılmaya, reçetelenmeye başladığından beri çok şeyler değişti.

        Son 5 yılda Türkiye’de 211 milyon 577 bin 20 kutu psikotik ilaç satıldı. Sistemi insancıllaştıramadıkça kendimizi ıslah etmek üzere hapları yuttuğumuz buradan açığa çıktı.

        Diğer Yazılar