Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü grup toplantısında cumhurbaşkanı adayını açıklamasından sonra, hem Türkiye hem de AKP grubu ve parti tabanı rahatlamış oldu. Ülkeye hayırlı olsun. Türkiye önümüzdeki yedi yıl genç bir cumhurbaşkanıyla yoluna devam edecek. Cumhuriyet tarihinde ilk kez başı türbanlı bir hanımefendi de Çankaya’ya evsahipliği yapacak. Daha çok erken ama konutta oturup oturmayacaklarına karar vermeleri de herhalde zor olacaktır.

        Haberleri izlemişsinizdir; Genel Yayın Yönetmenimiz Melih Meriç ‘23 nisan resepsiyonunda’ Vecdi Gönül’ün Erdoğan’ın adayı olduğunu net bilgi olarak sunmuştu. Fakat bir noktayı da eklemişti; bu adaylık partinin bir kısmında ciddi rahatsızlık yarattı, demişti. Bir gün anılar yayınlandığında, Gönül’ün adaylığından neden ve saat kaçta vazgeçildiğini öğreneceğiz. O güne kadar sabretmemiz gerekiyor!

        Gül’ün adaylığının açıklanmasıyla birlikte, AKP’de en güçlü aktörün kim olduğu da kendini göstermiş oldu. Bu kişi, Bülent Arınç’tır. Başbakana adayını değiştirtecek kadar etkin bir isim olduğu belli olan Arınç, daha önceki söylevlerinin birisinde, çok açık olarak, eğer Erdoğan aday olmazsa ben adaylığımı koyacağım demişti. Erdoğan bunun ne denli büyük gerginlik unsuru olacağını bildiği için, Arınç’ın dayatmasına boyun eğerek Gül’ü, onbirinci cumhurbaşkanlığı için uygun gördüğünü grubuyla paylaştı.

        Herhalde en büyük zafer “Milli Görüş”ündür demek yanlış olmasa gerekir. Yıllar boyunca sabırla yürütülen politika ve stratejilerin sonucunda önce iktidar ardından en yüce makam olan cumhurun başkanlığı da, bu ideolojinin inanç sahiplerinin oldu.

        Gül’ün eşi hanımefendi daha önce Türkiye’yi AİHM’ne laik yasaları nedeniyle şikayet etmiş ama davasından yarıyolda vazgeçmişti. Mayıs’ın ortasından itibaren Çankaya’da oturacak olan ‘birinci hanımefendi’ bu yöndeki soruları nasıl göğüsleyecek, bunu da zamanla göreceğiz.

        Kazanlar safında üçüncü sırada yer alan kimlik hiç kuşkusuz Abdullah Gül’dür. Erdoğan’ın ve Arınç’ın yol ve dava arkadaşı olmasnın ötesinde, Erdoğan’a başbakanlık yolunu açan kişi olarak da partinin takdirini toplamış birisiydi. Bugün, Erdoğan bu seçimiyle de borcunu “milli görüşçü kardeşine” ödemiş oldu.

        Kazanan dördüncü kişi Başbakan Erdoğan’dır. Artık o hem dünya kamuoyunda hem de Türkiye’de kişisel makam hırsından sıyrılabilen, aklın gereğini yerine getiren, bir lider olarak değerlendirilecektir. Lider vurgusunu özellikle yaptım. Çünkü doğru. Bunun büyük sakıncaları da var. Bir başka yazıda düşüncülerimi açıklayacağım.

        Kimler kaybetti?

        Başta Deniz Baykal kaybetti. Her ne kadar göreceli olarak Erdoğan’ın köşke çıkmaması CHP açısından bir olumluluk gibi görülüyorsa da, bu, gerçeği yansıtmıyor.

        Baykal baştan itibaren Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasını istiyordu. Hatta bu konuda kendisini eski cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel de söylevleriyle destekledi.

        Düşünceleri haklı bir neden dayanıyordu. 2002 seçimleri Erdoğan’a karşı yitirilmişti. Bugün de kamuoyu anketleri Erdoğan’ın liderliğindeki AKP’nin birinci parti olduğunu göstermektedir. Varsayıma göre, gerginlik devam edecek ve Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışı AKP’yi zayıflatacaktı. Artık bu hesapların yerini başka şeyler almak zorunda.

        Kaybedenlerin ikinci sırasında politik kaygı ve manevraların dışında kalarak, yalnızca devletin kuruluş felsefesine ve ideolojisine sadakatle bağlı çoğunluk yer almıştır. “14 nisan” yürüyüşünü google’dan hareketle bir milyon sekiz yüz bin kişi olarak gerçekleştiren bu sessiz çoğunluk, kendisini “Atatürkçü ve laik cumhuriyete sahip çıkanlar” olarak tanımlamaktadır. Bu ünlü yürüyüş, bugünkü aday açıklanmasıyla birlikte, sanki, Erdoğan’ın adaylığını engelleyen ama Abdullah Gül’ün Çankaya yürüyüşüne hizmet eden bir organizasyon olarak anılmaya mahkum bir pozisyona düşmüştür. “14 nisan Ankara yürüyüşü” halkın tepkisini yansıtan, bindirilmiş kıtalar olmayan samimi Atatürkçü, ulusalcı ve devrimci bir başkaldırının da olabileceğini içinde barındıran bir hareketti. Kürsüyle halk arasındaki kopukluk başkalarının sorumluluğudur. Bu nedenle bu yürüyüşün mimarı olan ADD’nin bugüne değin yapmadığı açıklamasını da merakla bekleyeceğiz.

        Ankara’ya akan milyonların tepkisi ve ulusalcı yükseliş, eğer aldatıcı değilse, Gül’ün adaylığı ve cumhurbaşkanlığı da gerginliği bitirmeyecektir. Ama bu ne kadar sürer, bilinmez, ancak Gül’ün uygulamaları da belirleyici olmayacaktır. Eşi hanımefendi türbanlı olduğu sürece ve Çankaya, türbanlı hanımefendileri konuk ettiği sürece, gerginliğin olmayacağını söylemek de saflık olur. Bu durum karşısında, Vecdi Gönül’ün adaylığı ile Abdullah Gül’ün adaylığı arasındaki risk faktörünü, kaybedenler açısından ele almak, daha rahat analiz olanağı sağlayacaktır.

        Öyle görünüyor ki, Erdoğan, bundan sonraki süreçte krizi yönetme konusunda çok net karar vermiş. Kendisinden daha çok riski alanların Arınç ve Gül olduğunu da ortaya koymanın rahatlığı içinde görünüyor. Bu kararı almaya kendisini zorlayanlar, bundan sonraki sürecin de yönetilmesi konusunda gerekli güvenceleri vermiş ve kendisini inandırmışlardır.

        Gül’ün adaylığıyla Baykal’ın susacağını ve tırmandırma stratejisinden vazgeçeceğini düşünürsek, çok yanılırız. Erdoğan bu durumda Gül ile CHP’yi mi karşı karşıya bırakacak, yoksa beraber yürüdük bu yolda dediği dava arkadaşına kalkan mı olacak, sorusu asıl temel çatışma konusu olarak yaşanacaktır. Galiba cumhuriyet tarihinde ilk kez cumhurbaşkanlığı ve cumhurbaşkanı, seçim meydanlarında hırpalanacak. Buna da hazırlıklı olmalıyız.

        Duruma böyle bakılınca, V.Gönül’ün cumhurbaşklanlığı adaylığı Erdoğan açısından ülkenin başka aktörlerine karşı riski olmayan, krizi yönetmek zorunda kalmayacağı bir tercih olacaktı ama AKP’nin iç dengelerinin de alak bullak olmasını göze alamadığı da ortaya çıktı. Belki, genel seçime bir iki yıl kalmış olsaydı, bunu yapabilirdi.

        Sonuç olarak Gül bir stratejik trecihtir. Adaylığın açıklanmış olması bir dayatmadan ve zorunluluktan kaynaklanmış olsa da Erdoğan’ı “milli görüşçülere” karşı da çok güçlendirmiştir. Yani Saadet Parti’nin “aksaçlıları” da kaybedenler safında yerlerini almışlardır.

        Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı ile yeni dışişleri bakanının görevleri hayırlı olsun!

        erolmutercimler@haberturk.com

        Diğer Yazılar