Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        22 Temmuz seçiminin nedeni cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılamayışı idi. Yani ortaya bir kriz çıkmıştı. Seçim yeni bir umut yeni çözüm demekti. Oysa 23 temmuz sabahından itibaren, Abdullah Gül’ün hırsı nedeniyle çözüm ararken çözümsüzlüğün göbeğine oturuyoruz.

        Abdullah Gül cumhurbaşkanlığına uygun değil mi? Uygun. Bu görevi hakkıyla yapar mı? Kuşkum var, ama yapmaya çok çaba harcar. Bundan eminim.

        Gül, kendisiyle yapılan röportajlarda, cumhurbaşkanlığının kendi hakkı olmasına karşın, elinden alındığını sürekli yineleyerek, mağduru oynadı. Bu tavır ve üslup, ilkokuldayken sınıf başkanlığında gözü olan çocukları getirdi aklıma. Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak birisinin, sanki kaybettiği parti liderliği imişcesine bundan söz etmesi, Çankaya gibi en yüce noktanın saygınlığını zedeler ve burada huzur içinde oturulamaz.

        Sandıktan çıkan sonuç, Çankaya’ya oturacak kişinin de tescili diye okunursa burada büyük hata yapılmış olur. Üstelik bu, rövanş alma hıncına dönüşmüşse, o makam kısa bir süre sonra polemik platformuna döner. Oradaki kişi huzur içinde oturamaz.

        Abdullah Gül’ün adaylığı seçim meydanlarında sürdürüldü. Ancak Erdoğan bu meseleden uzak durdu. İçinden gelmese bile en azından böyle göründü. Meydanlarda Gül’ü işaret etmedi, oysa hem Arınç’ın hem de Gül’ün mevki taleplerinden vazgeçmeyeceklerini çok iyi biliyordu.

        Gül basın toplantısını Erdoğan’a rağmen yapmıştır ve Başbakan’ı köşeye sıkıştırmıştır. Gül toplantıya tek başına karar vermiş olması nedeniyle, gerginliği had safhadaydı. Heyecandan tarihleri karıştırdı. Ona göre Türkiye İslam devletleri arasındaydı.

        Gül’ün karşısına çıkacak olan sorun, yalnızca eşinin türbanlı oluşu değil, cumhuriyetle ilgili geçmişte yapmış olduğu açıklama ve yorumlardır.

        Hiç kuşkusuz cumhurbaşkanını Meclis seçecek ve büyük olasılıkla da Meclis içinden seçilecek. Seçim öncesi yaşanan kriz unutmadığı belli olan Erdoğan “uzlaşma” istek ve önerisinin durup dururken ortaya atmadı. Belli ki, Türkiye’nin gündeminde bulunan bu büyük problemi, sarsıntıya yol açmadan çözmek istiyor. Ancak Gül buna izin vermeyecek gibi görünüyor.

        Erdoğan’ı çekingen olmakta ne denli haklı olduğunu gösteren açıklama emekli Orgeneral Edip Başer’den geldi. Bir İtalyan yayın organına yaptığı açıklamada şunu söyledi: “Cumhurbaşkanını belirlemede durum raydan çıkarsa ordu yine müdahale edebilir. Bunu, nisan sonunda internette bildiri yayınlamaya oranla farklı şekilde de yapabilir. Ama Başbakan Erdoğan’ın işi böyle kritik bir noktaya taşıyacağını sanmıyorum. Askerler, kendisinin seçim sonrasında verdiği uzlaşı mesajlarından memnundurlar ve sandıktan çıkan net sonuca saygı göstereceklerdir.” Tabii ki Başer TSK adına konuşmuyor, ama ordunun içindeki genel düşünceyi de dışarı yansıtıyor.

        Gül’deki ana problem şu, kendisi milli görüşten gelip, şimdi değişimi temsil eden bir ideolojik duruşun temsilcisi. Oysa cumhurbaşkanı bir partinin ya da siyasi görüşün temsilcisi değil, tüm ülkenin cumhurbaşkanı olarak temsilci aktördür. Gül’ün ne yazık ki bu niteliği tartışmalıdır.

        Yapılan röportajlarda Gül, hep cumhurbaşkanı olacak kişinin vizyon sahibi olması gerektiğini, şimdiki cumhurbaşkanımız Sezer’in bu niteliğini göremediğimizi üstü açık ve kapalı olarak ifade etmiştir. Burada bir yanılgısı var, Türkiye’nin şu anda sahip olduğu siyasal sisteminin mimari yapısı gereği vizyon sahibi olması gereken kişinin başbakan, devletin kurumlarının anayasa çerçevesi içinde birlikte uyum içinde çalışmasını sağlayacak kişinin de cumhurbaşkanı olmasını gerekli kılmıştır. Doğrudur yanlıştır bunu şu anda tartışmanın da gereksiz olduğunu düşünüyorum.

        Bugünkü Meclis aritmetiği DTP’nin üyeleriye üçüncü turda 300 milletvekilinin oylarıyla Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağlar.

        Pek çok yorumcu, AKP’nin oy patlamasında bu bildirinin çok büyük payı olduğunu hep anlattılar. Yani strateji üretmesi gereken askerlerin beş altı hamle sonrasını görememiş olduklarının kanıtı olarak seçim sonucu gösterildi. Bu durumda, henüz Genelkurmay’ın sitesinden silinmemiş olan 27 nisan bildirisi ne olacak? Yok mu sayılacak?!

        Başbakan Erdoğan, seçim sonrası yaptığı serinkanlı ve akil adamlarının kaleme aldığı açıklamasında bunu çok iyi okuduğunu topluma anlattı. Ama Gül, Erdoğan’la aynı fikirde olmadığını toplumla paylaştı. İnadını sürdüreceği mesajını verdi. Bu kez Gül’ün seçilmesini önleyecek iki kişi var. Birisi Başbakan Erdoğan ötekisi de eşi Hayrünissa Gül. Eğer hanımefendi, eşi Abdullah Gül’ü Çankaya’da görmek istiyorsa, bu adaylık sonuna kadar sürecektir. İşin bu boyutu olduğunu da gözardı etmemeliyiz.

        Bu sorunu kriz haline getirmeden çekilmek Gül’e devlet adamlığı yaftasını yapıştıracaktır. Böyle anılmak, cumhurbaşkanı emeklisi olarak ölmekten daha önemlidir diye düşünüyorum. Kişisel hırslar milletin huzuru, devletin dirliğinden daha önemli olmamalıdır.

        Büyük annemin bir sözüyle noktalamak istiyorum. Işıklar içinde uyusun, o derdi ki, “Sana cömert derler malından olursun, yiğit derler canından olursun!” Kamuoyu aldatıcıdır, aritmetik sonuç bazen haklı olsanız bile yoldan çıkarıcı olur.Geri durmayı bilmek gerekir.

        erolmutercimler@haberturk.com

        Diğer Yazılar