Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’ın ilk olarak 12 Nisan’da dile getirdiği, Irak’a askeri harekât gerekliliğini bir kez daha 27 Haziran’da, Eğirdir’de basın toplantısıyla yineledi. Ama ortaya bir koşul koymakta; politik irade yani Hükümet siyasi hedefini açık ve net olarak ortaya koymalıdır. Çünkü askeri hedef bunun altında kalır.

        Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ da aynı toplantıda siyasi hedef belirlenip, direktif verilirse, Türk ordusu tahminlerin ötesinde, çok kısa bir zamanda harekâta geçip operasyona başlar.

        Basın mensuplarının ne kadar zamanda sorusuna, gülümseyerek kimsenin tahmin etmediği zamanda, yanıtını vermiştir. Başbuğ, ordusuna büyük güven duymanın ötesinde, böyle bir harekâta Türk silahlı kuvvetlerinin, aslında 1926 yılından bugüne fikren ve bedenen hazırlıklı olduğunubildiği için çok rahattır.

        1926 Ankara antlaşması esasen Türk ordusuna, Hükümet direktifi olmadan harekât hak ve yetkisini vermiştir. Fakat Yaşar Büyükanıt, bunu kullanmayıp, Hükümetin siyasi karar vermesini ve hedefi saptamasını istemektedir. Bunu yaparak, Hükümeti çok zorlamakta, onları açmaza sürüklemektedir.
        Orgeneral Başbuğ’un kendinden çok emin olmasının nedenine, 26-27 Haziran günlerinde aralarında bulunduğum bir grup basın mensubuyla birlikte tanık oldum.

        İki gün süren Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda gördüğüm eğitim sistemi ile yetiştirilen askerlerimiz İç Güvenlik amaçlı olarak görevlendirilmektedir. Bunun dışında Jandarmanın ve Özel Kuvvetlerin de bu denli mükemmel eğitim alanları ve programları olduğunu bilmekteyim. Aynı şekilde piyade ve zırhlı birlikler de, çağdaş anlayışla eğitim alırken, teknolojinin her materyalinden de yararlanmaktadırlar. Tüm bunlara ek olarak, 1984 yılından bugüne kadar PKK ile yapılan asimetrik mücadele, Türk ordusuna bu bölgede olağanüstü bir savaş yeteneği de kazandırmıştır.

        Bu gerçekler ışığında değerlendirdiğimde ve sözünü ettiğim basın toplantısında Komutanların tavrını izlediğimde, Komutan Durum Muhakemesinin çoktan yapılmış olduğunu hisettim ve edindiğim kannat şu oldu; Türk ordusu için Irak’a müdahalenin “G” günü planlara işaretlenmiş! İşin doğrusu, hem Büyükanıt hem de Başbuğ için aslında “G” günü geçmiş!

        Türkiye’nin Irak’a askeri müdahalesi için hem uluslararası hukuktan hem de PKK terör örgütünün eylemleriyle meşru müdaafadan doğan tartışılmaz hakkı vardır.

        Nasıl mı?

        1926 Ankara antlaşmasının maddelerini okuduğumuzda, Genelkurmay başkanlığının, Hükümet direktifine hiç gereksinme duymadan buraya askeri harekât yapabileceğinin onaylandığını görürüz. Bu antlaşmanın maddeleri çok açık olarak, Irak Hükümetinin PKK terör örgütü elemanlarının Türkiye’ye iadesini emreder. Eğer, Irak’ta bulunan hükümet aczinden ya da daha başka nedenlerden dolayı, bunu yapacak güce sahip değilse, Türk ordusunun buraya girip, teröristleri alma konusunda “meşru müdafaa” hakkı bulunmaktadır, diye yazılmıştır.

        Müdahalenin koşullarını maddeler halinde sayan bu antlaşmanın 10.maddesi şunu yazar: “ Antlaşmanın işbu faslının tatbik mıntıkası Türkiye’yi Irak’tan ayıran bütün sınır ile bu sınırın iki yanında 75 kilometre derinliğinde bulunan mıntıkadır.” Bu mesafe Süleymeniye’yi de içine alacak olan yaklaşık 225 bin kilometrekarelik bir alandır.

        Türkiye ile Irak arasındaki sorunlar bellidir. Buradaki Kürt liderlerin aşiretten ulusdevlete evrilme çabaları, her dönemde olduğu gibi Kürt halkınadüşman yaratmak gerçeğiyle yol alabilir. İşte orada yapılan da budur. Talabani ve Barzani, PKK’yı bu amaçları için ayakta tutmaktadırlar. ABD’de de bir kuklacı olarak her iki Kürt lideri kuklaları olarak ayakta tutmaktadır. Yarın ABD’nin ulusal çıkarları değiştiğinde bu kuklaların iplerini kesecektir.

        Bugüne kadar Türkiye sahip olduğu güç parametrelerinin hiçbirini kullanamamıştır ya da Hükümetler, kullanılmasına izin vermemiştir.

        Oysa işadamından, NATO’ya, BM’den Ortadoğu’daki İslam kartına ve Türkiye’nin stratejik yeraltı kaynaklarını kadar sayısız olanağı varken hiçbiri değerlendirilmemiştir.

        Durum böyle olunca hukukun ve meşru müdafaa hakkının dayatıcı etkisiyle, Irak’a askeri müdahale kaçınılmaz olmuştur. Bunun teknik olarak nasıl yapılcağı, siyasi hedefler bellirlendikten sonra olacaktır. Bunların yalnızca neler olabileceği konusunda fikir vermesi açısından adlarını yazacağım; PKK’ya karşı Irak topraklarında yapılacak olan sınır ötesi harekâttır ve Irak’la yapacağı bir savaştır.

        Türkiye’nin sınır ötesi harekâtına kim karşıdır? NATO’da birlikte olduğu müttefiki ABD. İşte burada Hükümet’in eli ayağı bağlanmaktadır. Asker de haklı olarak uluslararası politikanın emrettiği herşeyi yapacak olan Hükümettir, halletsin, yani siyasi hedefini kuşkuya yer bırakmıyacak açıklık ve kararlılıkta göstersin, hemen Irak topraklarına gireyim diyor. Hükümet de, askeri müdahale için vereceğim direktif sonucunda, Türk ordusu Irak’la değil aslında, güney komşumuz olan ABD ordusu ile sıcak temasa geçecektir, endişesiyle inisiyatif alamaz hale gelmiştir.

        Diğer Yazılar