Seyran bayrama karışınca...
ONBEŞ ŞEREFE
Geçtiğimiz hafta sonu, gişe geliri açısından yine yılın en parlak dönemlerinden biri olarak tarihe geçti. Daha önce söylediğim gibi “New York’ta Beş Minare’yi” vizyondaki 3. haftasında da tahtından indirebilen olmadı. 3. hafta sonunda sadece 75 salon kaybeden film, ekran başına tam 701 bilet yaptı ve 438.392 kişiyle başarısını perçinledi. Öyle ki “Beş Minare” bir önceki döneme göre rekoltesini %21 arttırmış durumda. Bunu yaparken de bilet fiyatı ortalaması olması gerekenin tam tersine, azalacağına 9.5 liraya yükseldi. Kısacası Beş Minare resmen parıldıyor. Hatta film tahminlerimi yerle yeksan edip 3 milyon bariyerinin çok yukarılarına dahi çıkabilir. Fakat yine de hafta içi rakamlarını görmeden yeni bir kestirimde bulunmak istemiyorum. Sonuçta şunun şurasında sadece 3 gün sabretmemiz gerekecek, biraz gayret…
“YADİGAR EJDER”LERİ
Haftanın en yüksek yeni girişi tahmin edildiği gibi “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1”den (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1) geliyor. Dünyanın bir çok ülkesiyle beraber 17 Kasım’da, yani hafta ortasında vizyona giren filmin ilk 3 gününü teamüller nispetinde değerlendirmek biraz zor. Zira bu günler Çarşamba, Perşembe ve Cumaya yani bayrama denk geliyor. Öte yanda bu erken gösterim, zaten bayram tatilinden faydalanmak için tercih edildiğinden, en azından bu rakamları hafta sonuna normalize edebiliriz diye düşünüyorum. 373 salonla başladığı vizyon yolculuğunda, hafta ortasında tam 250.916 bilet yapmayı başaran film, 2.’lik koltuğunu her karesiyle hak ediyor. Bu rakama hafta sonunu da katarsak, ilk 5 gün için 434.832 kişi gibi bir rakam ortaya çıkıyor. Dahası film Birleşik Devletlerde ilk hafta sonunda tam 125 milyon dolar yaptı. Yani Harry’nin son macerası tüm dünyada tabiri caizse istim üstünde. Bu performans “Av Mevsimi”ne kadar devam ettirilebilirse, “Ölüm Yadigarları”nı yılın en iyi iş yapan yabancı filmi olarak görmemiz işten bile değil. Zira henüz böyle sert yumruk sallayan bir ecnebi gelmemişti bu yıl memlekete.
Öte yandan bir de tavsiyem olacak. Bence kati surette “Bölüm 2”nin ismi değişmeli, “Ölüm Yadigarları” biraz ne bileyim tuhaf olmuş. Bence “Yadigar Ejderleri” olsa tadından yenmez. Hadi yine kaptın fikri…Kurnaaaaz…
OLİMPİYATLARA “ÇEKİÇ ATMA” YERİNE “TESTERE ATMA” KONULSUN
“Testere 3D” (Saw 3D) bizi yanıltmıyor ve istikrarlı çizgisini devam ettiriyor. “Testere”nin bu bilmem kaçıncı macerası, 232 salonda yaptığı 101.250 biletle podyumun son basamağına yerleşmiş durumda. Bu rakam filmin seyirci sayısının bir önceki haftaya göre %26 arttırmış olduğu manasına geliyor. Bayram tatilinin “Beş Minare” gibi “Testere”ye de çok yaradığı anlaşılıyor. İçinde bulunduğumuz hafta sonu seyirci sayısındaki erime % 30’u geçmezse “Testere 3D”nin boyu ağabeylerinin geçebilir. Zira film daha şimdiden 330 bin bariyerine dayandı ve bu rakama hafta içi rekoltesi henüz dahil değil.
Öte yandan ne yani boyun mu uzadı diye de bir laf var, ama o burada kullanılmaz sanırım. Bilemem belki de kullanılabilir! 2,5 metrelik “Testere”yi kim ne yapsın değil mi?
İKİ TERS OLURSA NE OLUYOR PEKİ?
Vizyona giren diğer bir yapım Çağan Irmak’ın uzun zamandır beklenen son filmi “Prensesin Uykusu,” listemizin 5. sırasını oturuyor. 121 kopyayla gösterime giren film, salon başına 330 kişi yaparak toplamda sadece 39.871 kişi ulaşabilmiş durumda.
“Sadece” dedim, ama biraz evvel telaffuz ettiğim rakamlar, Çağan Irmak filmleri arasında “Prensesin Uykusu”na menfi veya müspet hiçbir özellik atfetmiyor. Kısacası filmin istikbaliyle ilgili ne demek gerekir tam emin değilim! Öyle ki Irmak’ın tam 3 milyon 800 bin bilet yapmayı başarmış 2005 yapımı “Babam ve Oğlum”u da, sadece 123 bin seyirci tarafından seyredilen 2009 yapımı “Karanlıktakiler”i de 35 bin kişiyle işe başlamıştı. Hem de dediğim gibi benzer kopya sayılarıyla. Peki ama “Prensesin Uykusu” 100 binlerde de kalabilir veya 4 milyona da uzanabilir mi demek oluyor bu? Ya da böyle tahmin olur mu? Koordinat ekseninde 1. bölgeden kendine yer beğen falan!
Açık konuşmak gerekirse “Prensesin Uykusu”nun yeni bir Çağan Irmak rekoru kırması, hatta “Issız Adam”ın 2 milyon 800 binine ulaşması bile imkansız! Bizim kızsızın çıktığı dönemleri hatırlıyorum da, vizyondan sonraki ilk hafta içinde gazete sayfaları salya sümükten geçilmiyordu. Fısıltı gazetesi “Prensesin Uykusu” için ne yazık ki benzer şekilde çalışmıyor. Açıkçası film Irmak’ın diğer masalı “Ulak”ın 520 binlik skoruna ulaşırsa bile benim için sürpriz olur. Filmin 300 bine gelmeden nefesinin tükeneceğini düşünüyorum. Çok iyi niyetliyim yani..
Bu olumsuz tablodaki neden tabi ki filmin yetkin olmaması değil. Çağan Irmak her filmiyle belirli bir seviyenin üzerinde kalmayı hep başarmıştır, başarıyor. Problem kelimenin tam anlamıyla bir sinema yıldızı olmasına rağmen, Çağan’ın bu avantajını filmlerinin pazarlamasında bir türlü kullanmıyor olmasında. Aynı “cool” stratejinin izlendiği “Babam ve Oğlum” ve “Issız Adam”dan sonra gelen başarıların devam edeceğinin garantisini kim veriyor merak ediyorum. Ayrıca o ne biçim afiş bana söyler misiniz? Neler oluyor?
Sinemayla ilgilenenler dikkat etmiştir. Çağan bir ters bir düz gider, haraşo gibi. Yani filmleri bir iş yapar, bir batar… Demeyim de bir “yapmaz.” Açıkçası sıra şimdi “yapar”da, fakat sanırım çekirge üçüncü defa zıplamayacak. Umarım yanılırım, çünkü bu adam film nasıl yapılır biliyor…
BAYRAMI SEYRAN, SEYRANI BAYRAM YAPANLAR
Bayramdan önceki hafta sonu bizi nasıl hayal kırıklığına sürüklemişse, sonraki hafta sonuy da bir o kadar mutlu etti. 19-21 Kasım döneminde sinemalarda tam 964.216 bilet satıldı. Bu tablo geçtiğimiz yıllarda gördüğümüzün neredeyse tamamen zıttı. Öyle ki geçmişte 9 güne uzayan kurban bayramı tatillerinde önden gelen hafta sonunun hep daha iyi iş çıkarmasına alışmıştık. Bu tablodan, sosyal ve kültürel hayatımızdaki değişimin izlerinin rahatlıkla sürülebileceğine inanıyorum.
Hasan Bülent Kahraman her yıl Kasım aylarında bu konuyla ilgili pek mümtaz makaleler yayınlar. Bunlardan sonuncusu 17 Kasım tarihinde “Bayramı seyran, seyranı bayram yapanlar” başlığıyla basıldı ve ben de kendisine haddim olmayarak katıldığımı ifade etmek istiyorum. Modernler yeninin içine eskiyi, muhafazarlar da eskinin içine yeniyi katmaya uğraşıyor artık. Aynı mekan/şehir içinde gerçekleştiğinden büyük bir çatışma yaratsa da, memleketteki blokların birbirine yaklaşmaya başladığını sevinerek görüyoruz artık. Hiçbir zaman homojen bir toplum (zaten bunu kim ister ki…) olmayacağız, ama kıvamı tutturmaya yakın olduğumuz ziyadesiyle hissediliyor. Bunun gişe rakamlarıyla ne ilgisi var derseniz, o da başka bir yazıya artık. Hoş üstadın üzerine daha fazla ne diyebilirim bilemiyorum, ama dur bakalım. Bunlar hep kendine yatırım hacı…
Detaylı rakamlar için www.boxofficeturkiye.com adresine başvurabilirsiniz.