Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yılların en heyecan verici sergisi olan “İşte Benim Zeki Müren”in küratörü Derya Bengi, Zeki Müren’e dair şunları yazıyor: “Gençliği toplumda değişim yellerinin esmeye, hayallerin hakikate evrilmeye başladığı yıllara denk gelmişti. Zamanın ruhunun emrine amadeydi. Gündelik dille birlikte şiirin, edebiyatın dili de yenilenip sadeleşirken, asri zamanların yeni güfteleri nihavend, hicaz, rast gibi yüzü Batı’ya daha dönük makamlarda kendilerine rahat bir yatak buldu. Bunun öncüsü ve bir numaralı yansıtıcısı Zeki Müren’di. Alaturkayı yozlaştırdığı iddialarının aksine, onu sönüp gitmeden yeniden popülerleştirip ayağa kaldırdı, alaturkanın ömrüne ömür kattı. 1921’de doğsa halis bir sanat musikisi icracısı, 1941’de doğsa memleketin ilk rock star olacaktı. Doğrusu, 1931’de doğarak bunların ikisi birden olmayı becerdi.”

        HARRY POTTER ASLINDA ZEKİ MÜREN’MİŞ!

        Derya Bengi’nin küratörlüğünü yaptığı “İşte Benim Zeki Müren” sergisi, sanatçının büyük bir kısmı tarihsiz, açıklamasız halde duran 10 bin fotoğraf, desen, plak, şiir, mektup ve arşiv görüntüsünü, kısacası dolu dolu geçmiş bir yaşamdan kalan belgeleri bir araya getiriyor. Fotoğrafların çoğunu ilk kez görüyoruz. Kimi daha dün çekilmiş gibi canlı, kimi yılların yorgunluğuna yenik düşmüş...

        Sergide önce yuvarlak gözlükleri, zayıf yüzü ve ince vücuduyla Harry Potter’a ikizi kadar benzeyen çocuk Zeki Müren çıkıyor karşıma. Açılışta, “Aaa, meğer Harry Potter aslında Zeki Müren’miş” diyen birine rastladıysanız, o bendim. Şaka bir yana, “Sanat Güneşi”nin büyümesini fotoğraflar ve anılar eşliğinde adım adım izliyorum. Çok sevilen birinin çocukluk hallerini görmek tuhaf bir deneyim, o yüzden burası sergide en uzun kaldığım yer oluyor.

        Derken sıra gençlik yıllarına geliyor, akademi, radio, sahne, haz ve çile dönemlerine bakıyorum... “Uzaydan gelen prens”in şaşırtıcı bir hızla “İnönü ve Menderes’ten sonra memleketin en şöhretli insanı” haline gelişini heyecan verici buluyorum. Plak ve dergi kapaklarında, film afişlerinde artık hep o var... Gittiği her yerde kalabalık bir okşayanlar, terini silenler, hayır duası edenler...

        Serginin ilk bölümünde Müren’in özel hayatından yüzlerce kare yer alıyor. Şurada yemek yiyor, orada yüzüyor... İşte kayak yaparken, alışveriş ederken, en yakın arkadaşlarıyla eğlenirken... “Karıcığım” diye hitap ettiği Ajda Pekkan’la öpüşürken, Semiramis ve Neriman Köksal’la dans ederken... Markette alışveriş ederken, “gönüllü sürgüne” gittiği Bodrum’da denizin tadını çıkarırken, kedilerini severken,... Müzeyyen Senar’la, Sadri Alışık’la, Cüneyt Arkın’la... Amerika’da kızılderili kıyafetleri içinde yahut “Aşığım” dediği Marilyn Monroe’nun mezarı başında...

        Üst kattaki ikinci bölüm de mükemmel... Tam köşeye minik bir sinema salonu inşa edilmiş. Kırmızı kadife perdeler açılıyor ve perdede Zeki Müren’i izlemeye başlıyorum. Bittiğinde gördüğüm manzara ise soluğumu kesmeye yetiyor. Karşımda Müren’in işlemeli, pullu, tüylü şahane sahne kostümleri duruyor. Kule misali yükselen platform ayakkabıları, kocaman gösterişli güneş gözlükleri de... Kendi tasarladığı kıyafetlerine “Dağ Gelinciği”, “Dr. Jivago’nun Aşkı”, “Zirvede Açan Lale”, “Buzlu Çiğdemler”, “Eskimonun Sevdası” gibi isimler de verdiğini öğreniyorum.

        ‘ŞAKASI DAİM OLDU...’

        Çıkarken çok sevdiğim bir arkadaştan ayrılmışım gibi üzgün olduğumu fark ediyorum. Buraya yine gelebilir, her şeyi baştan gezebilirim elbette ama yine de “Bitti” diye üzülüyorum işte.

        Son sözü Derya Bengi’ye vermek istiyorum: “Yaşarken çok sevilen, onca sevgiye rağmen de bazen gülümsenip geçilen Zeki Müren’in adı, ardında bıraktığı boşluğun da etkisiyle bir ciddiyet ve iyimserlik halesine büründü. Muhafazakârlığı ve devrimciliği, korkuları ve cesareti, otoritesi ve aczi, çelişkileri, tavizleri, sesi, yorumu, besteleri, telaffuzu, artikülasyonu, kılığı kıyafeti, jest ve mimikleri nispeten soğukkanlı analizlerle değerlendirildi, tartışıldı. Yalnız müzikte ve sinemada değil, çizgi romandan çağdaş sanata tüm alanlarda bir referans noktası haline geldi. Şakası daim oldu.”

        Yapı Kredi Private Banking ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık işbirliğiyle hazırlanan “İşte Benim Zeki Müren” sergisi, 20 Aralık 2014’e kadar ziyaret edilebilecek.

        Zeki soruyor Müren söylüyor

        Sadece sesi, yorumu, parıltısı için değil, yaptığı her şeyi çocuk safiyetiyle bir oyuna dönüştürme kabiliyeti yüzünden de onu hâlâ bu kadar çok seviyor, özlüyor olamaz mıyız? İşte şakacı Zeki Müren’e bir örnek...

        “Zeki: Müstehcen hikâyeleri sevdiğini söylerler, doğru mu bu?

        Müren: Sus, bayılırım. Laf aramızda, muhit müsait olursa pek de tatlı anlatırım, bilirsin.

        Zeki: Mesela?

        Müren: Hişşştt, burada olur mu, ayıp.” (1966)

        Hakkında bilinmeyenler

        “Yaz kış duş almadan kat’iyen yatağa girmez.

        Sakal tıraşını evde kendisi olur.

        Sevdikleriyle konuşurken ‘Hayatım, şekerim, tatlım’ tabirlerini çok kullanır. Sevmedikleriyle zaten konuşmaz.

        Bedia Muvahhit, Mualla Gökçay, Cahide Sonku, Melahat İçli, Malatyalı Fahri, Nevzat Akay gibi sanatkârların taklitlerini çok güzel yapar.

        Ayak numarası 38’dir, gözlük camı astigmat 1.50’dir.

        Sabah kahvaltısı yapmaz, sadece 1 bardak meyve suyu içer.

        Soğuk yiyemez, 7 senedir dondurma yememiştir. Hayatında maydanoz tatmamıştır.

        Gök gürlemesiyle çakan şimşekten vahşi bir zevk alır.” (1956)

        Tatlı hülyalar ve rüyalar için

        “Efendim, önümüzde bayram ve yılbaşı gibi tatlı günler var. Kış da yavaş yavaş yaklaşıyor. Mutlu yuvalarımızda rahat rahat, ılık ılık oturduğumuz geceleri bendenizin buluşu bir içkiyle süslemek istersiniz diye sizlere Müren Kokteyli’nin tarifini veriyorum.

        10 limonun kabuklarını güzelce rendeleyip bir komposto tabağına koyacağız. Sonra limonları iyice sıkıp suyunu üzerlerine dökeceğiz. Bir su bardağı toz şeker ilave edip karıştıracağız. Bir şişe konyak ve bir şişe votkayı beraberce kaba dolduracağız. Buz parçalarını ilave edip bir saat bekleteceğiz. Limon kabukları şişip üste çıkacaklar. Limonu, şekeri, votkayı, konyağı emip şişen o özel esanslı kabuklar ağzın içine o kadar güzel bir rayiha ve ferahlık verecek ki yanında başka meyveye lüzum kalmayacak. Bu değişik içkiyi içenler, sarhoşluk değil de apayrı bir “hoşluk” hissedecekler. Yalnız fazla kaçırmamak lazım. 1, haydi bilemediniz 2 limonata bardağı size dertlerinizi unutturup tatlı hülyalar ve rüyalar getirecek. Arz etmeyi faydalı bulacağım: Rendenin soğan kokmamasına dikkat etmeli.”

        Diğer Yazılar