Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünyada enerji piyasaları hareketli, fiyatlar yukarı doğru gitmeye devam ediyor. Bu kışın da mevsim normallerine göre biraz daha soğuk geçeceğine yönelik tahminler ise tedirginlikleri artırıyor. Özellikle doğal gaz ve ithal kömür ücretlerinin son bir ayda yukarı seyreden fiyatları, tedarikinde ortaya çıkan sorunlar ülkeleri arayış içine sokmuş durumda.

        Avrupa’da birçok ülke elektrik üretiminde yeniden kömüre yöneldi. Doğalgaz arzında ise Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler Rusya merkezli başlayan tartışmalarına devam ediyor. Avrupa için doğal gaz arzı şu an çok kritik bir konu, bu sebeple fiyat ikinci planda konuşuluyor. Doğal gaz anlaşmalarında Avrupa’yı Rusya’ya bağımlı yapmayacak sistemlere kafa yoruluyor.

        Brüksel merkezli Orta Avrupa Enerji Ortakları Birliği (CEEP) Rusya’nın güvenilmez bir gaz tedarikçisi gibi davrandığını, bu sebeple AB’nin Rusya’nın gaz arzını pazarlık kozu olarak kullanmasını önleyecek tedbirler araması gerektiği görüşünde. Fakat görüşlerini bu kadar yüksek sesle dillendirdikleri zaman ilginç. Ellerinde alternatif yok!

        Türkiye’nin doğal gazdaki meselesi Avrupa’ya göre çok daha farklı. Doğal gaz arzında veya vatandaşın bu enerji kaynağına ulaşımında fiyat yüksekliği sebebiyle sorun yaşanacak gibi görünüyor. Arz sorunu olmayacak, ama kesinlikle talepte sıkıntılar olacaktır. Üstelik hükümetin konut ve esnafa doğal gaz zamlarını yansıtmaması, sübvansiyona devam etmesine rağmen bu sorun karşımıza çıkacak.

        Doğal gaz talebinde sorun bile olabilir. Çünkü enflasyon Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına göre çok daha yüksek seyrediyor, alım gücümüz de her geçen gün daha fazla azalıyor. Çünkü gelirlerimiz artmazken döviz sürekli yukarı çıkarak bizleri daha da yoksullaştırıyor. Bu durumda doğal gaz fiyatı yerinde saysa, zam yapılmazsa ne olacak? Enflasyon rakamlarında doğal gaz ve elektrik zamlarının etkisi görülmezse bile hepimizin hayatının merkezinde bu iki kalem yer alıyor.

        Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), ekim ayı enflasyon verilerine göre tüketici fiyatları aylık yüzde 2,39, yıllık yüzde 19,89 artmış. Bu verilerin ilginç yanı ise TÜİK’in kendine has modellemesi veya çalışma yöntemiyle, enflasyon beklentilerinin altında bir orana ulaşılmış olmasıdır.

        Neye göre beklentinin altında kalmış anlam vermek zor! Arada pek fazla fark olmasa da beklenti aylık 2,50, yıllık 20.01 imiş, altında kalmış olması bir başarı gibi sunuluyor. Halbuki çarşı, pazar farklı şeyler söylüyor. Buradan nasıl bir hikâye çıkarılmak istenmiş bilemiyorum. Fakat şunu söylemek mümkün; Bu kış her açıdan soğuk geçecek ve hissedilen enflasyon oranı zaman zaman TÜİK verilerinin iki katını bile bulabilir…

        Müjde, kaçak yapılar yıkılmıyor!

        Müjde, kaçak yapılar yıkılmıyor!
        0:00 / 0:00

        İnşaat sektörünü hükümetler seviyor, plansız, programsız rastgele yapılan kaçak yapılaşmaya da adeta bayılıyorlar sanki. Kısa aralıklarla haksız, hukuksuz yapılan inşaatlara af çıkarılıyor, ara dönemlerde ise göz yumuluyor. Yeni bir imar barış ortamından çıkıp, seçim atmosferine girdiğimiz için kaçak yapılaşmanın hızla arttığı yeni bir ara dönemdeyiz. İmar kirliliğini seyreylerken, yasaya, kanuna uyan vatandaşın vicdanının nasıl sızladığına da bir kulak verin.

        Belediyeler ara dönemlerde kaçak yapılaşmadan şikâyetçi olan vatandaşları oyalamak için için sadece para ceza kesmekle yetiniyor, kaçak yapıları yıkıp, hukuksuzluğu önlemek ve eski haline getirmek için harekete geçmiyorlar. Ancak nüfuzlu birisinin rahatsızlığı veya işin siyasi boyutu söz konusuysa yıkım aşamasına geçiliyor. Hukuksuz kaçak yapı varlığı belediyelerin de işine geliyor. Diğer ifadeyle yasaları, imar mevzuatını çiğneyenlere aslında belediyeler para karşılığı destek oluyor.

        Belediyeler doğrudan parayla kaçak yapılaşmayı teşvik ediyorlar da denebilir. Zira İmar Kanunu’nu çiğneyenlere sadece para cezası veriliyor, eski haline getirilmesi için yasalara uyulmuyor. Yıkım olmayınca “Parasını öde İmar Kanunu çiğne” politikasını zeki halkımız da hızla kavradığından kaçak yapılaşmanın önüne geçilemiyor. Bu durum son yıllarda en fazla da AK Partili belediyelerde yaşanıyor. İmar Kanunu’na aykırı durumlarla mücadele etmesi gereken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da AK Partili belediyelere toleranslı olduğundan kaçak yapılaşma için harekete geçilmiyor.

        REKLAM

        Halbuki geçen yıl Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum çok iddialı açıklamalarda bulunmuş, kaçak yapıların ihbar edilmesi için de telefon numaraları vermişti. Bakanın bu iddialı çıkışı sonrası bizatihi Bakan Kurum’a ve bürokratlarına İmar Kanunu’nu aykırı yerler, adresler gösterilmesine rağmen AK Parti Belediyelerinin yetki alanlarında gerçekleşen kaçak yapılaşmalar için gerekli adımları atmadıklarını biliyorum. Şu dönemde ise zaten bir şey yapmak istemiyorlar.

        Öte yandan Bakan Kurum’un kaçak yapılaşmaların, İmar Kanunu’na aykırılıkların şikâyet edilmesi için verdiği çevre ihbar hattı numarası 0532 01 01 181 ve çağrı merkezi numarası ALO 181'i arayanlara görevliler yardımcı olmuyor. “Yanlış aradınız” cümlesiyle birlikte ihbarlarını ilgili belediyeye yapmaları gerektiği söyleniyor. Yani Bakan Kurum’un verdiği bu numaralar ihbar almıyor.

        Peki belediye görevini yapmıyorsa kime şikâyet edilecek? CİMER’e… CİMER ne yapıyor? Şikâyeti alıyor, şikâyetçi olunan belediyeye gönderiyor. Dolayısıyla çözüm çıkmıyor. Vatandaş 3-5 ay daha oyalanmış olurken, zafer kaçak yapılaşmaya inananların oluyor!

        Bakan'ın “Kıyılarımızda kaçak, imara aykırı yapılarla ilgili imar denetçilerimiz sahada çalışmalarını sürdürüyor.” Açıklamasını da turizm sektörünün önemli isimleriyle konuştuğumuzda ise sahadaki durumun çok farklı olduğunu, imara aykırılıkları olanların uygun yöntemlerle çözüm bulduklarını söylediler. Kısacası her imara aykırı olan yerde yıkım olmuyor. Bakan Kurum merak ederse ben kendisine adres de isim de verebilirim.

        Ayrıca başka bir açıklamasında da “Yerel yönetimlerimize verdiğimiz talimatlar doğrultusunda tespit edilen tüm kaçak yapıların yıkımını gerçekleştiriyoruz.” diyor, ama İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Bakan Kurum ile aynı görüşte değil. Tüm kaçak yapılar yıkılmıyor, hatta çoğuna dokunulmuyor. Belediyenin keyfi nasıl isterse ona göre hareket ediliyor. Benim Başakşehir Belediyesi’nde şahit olduğum örnekler bu şekilde. Seçim sath-ı mailine girildiği için yıkmak değil, inşa etmek, yapmak, yeni kaçak eserler ortaya çıkarmak daha makbul kabul ediliyor.

        Hangi rekora sevinelim; İthalata mı, ihracata mı?

        Hangi rekora sevinelim; İthalata mı, ihracata mı?
        0:00 / 0:00

        Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), ekim ihracatının geçtiğimiz yılın aynı ayına göre yüzde 20,2’lik artışla 20,8 milyar dolara ulaştığını, bu rakamın Cumhuriyet tarihinin en yüksek aylık ihracatı olduğunu ilan etmiş. Bu nasıl bir yaklaşımdır? Bu nasıl bir aklımızla dalga geçmektir? İnanın anlam vermek zor.

        Türkiye şu haliyle her yıl hedeflenenin altında büyüse dahi ihracat rakamları bir önceki yıla göre artacaktır. Buna neden rekor diyelim? Bu yıl 5 yaşında, 110 cm ve 19 kg olan çocuğunuz, gelecek yıl 6 yaşına girince, boyu 112, kilosu 20 kg olursa büyüme rekoru mu kırmış olur, yoksa yeterince gelişmemiş mi olur? Ülkemizin ihracat/ithalat hedefleri, büyüme programı yok mu? Bu hedeflere göre neden açıklama yapılmıyor? Sürekli “rekor kırdık” söylemine sarılarak gerçeklerden uzaklaşılıyor.

        TİM Başkanı İsmail Gülle de önceki başkanlar gibi “ihracat rekor” ile yatıp kalkıyor. Ticaret Bakanı Mehmet Muş da dış ticaret verilerine eşit mesafede durup, ithalatla birlikte objektif değerlendirme yapılmasına sağlamak yerine sürekli olarak “ihracat rekoru” açıklamaların gölgesinde kalıyor. Önceki bakanlar da hiçbir gerçekliği olmayan aynı hatayı yapıyorlardı.

        Mesela ithalat ekim ayından geçen yılın aynı ayına göre yüzde 13 artarak 22,3 milyar dolar olmuş. Ocak-ekim dönemi ithalat ise 2020’nin aynı dönemine göre yüzde 22,5 artmış. Ne hikmetse ithalatın rekorları ortada bırakılıyor.

        Abartmadan, kabartmadan, saklamadan dış ticaret verileri analiz edilebilir, tartışılırsa Türkiye’nin faydasına olur. “Rekor kırdık” yaklaşımı bize bir yere götürmüyor!

        Diğer Yazılar