Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Otomotiv sektörünün kalkınmasının önemli lokomotiflerinden görüldüğü yıllarda dönemin Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel, Devrim otomobiliyle atılım yapmak için bir çaba gösteriyor. Ancak bu çabası maalesef önce kabinedeki ilgili bakanlardan gerekli desteği görmüyor. Özellikle Sanayi Bakanı mesafeli yaklaşıyor.

        Üstelik, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi sonrasında asker idare işbaşında olmasına rağmen kabinede, iş dünyasında ve medyada Türkiye’nin otomobil üretmesine çeşitli bahanelerle karşı çıkanlar oluyor. Askeri yönetime rağmen de “Türkiye otomobil yapamaz” diyenler gazetelerde özgürce fikirlerin ifade ediyorlar. Ve bu konu ciddi anlamda tartışılıyor.

        Dönemin aydınlarından yazar Çetin Altan da karşı gelenler arasında yer alıyor. “Otomobil yapacağız, ha gayret…” başlıklı yazısında “Rivayetlere göre, biz de Türkiye’de otomobil yapabilirmişiz” Sözleriyle Devrim otomobilini eleştirenler arasında öne çıkıyor.

        İş dünyasından Devrim’e karışı gelen isimler ise ağırlıkla otomotiv sektörüyle yakın ilişkisi olanlar. Sektörün zor, rekabetçi olduğunu ileri sürüp Türkiye’nin henüz otomobil üretecek seviyede olmadığı gerekçesiyle karşı çıkmışlar.

        Devrim otomobilinin arkasındaki iradeye bakıldığında Devlet Başkanı Cemal Gürsel ve Ulaştırma Bakanı heyecanla çaba gösterirken, Sanayi Bakanı türlü bahanelerle bu işin olmasını istemiyor. Neticede istifa etmek zorunda kalıyor. Bugün de TOGG, şayet Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakinen takibinde olmayıp, bir bakanlığın uhdesinde geliştiriliyor olsaydı, kesinlikle başarıya ulaşmazdı. Şu an yaşanan yerli ve milli ürün hikayelerini bildiğimden bu kadar net ifade ediyorum.

        REKLAM

        Bundan 60 yıl önce de devletin zirvesinin iradesiyle birlikte üniversitelerden bir kısım akademisyenler, bazı sivil toplum kuruluşlarının manevi desteği söz konusu. Ancak Eskişehir’de TCDD’nin bir avuç Türk mühendisinin bilgisi ve gece-gündüz yoğun emeğiyle kısa sürede ortaya çıkan başarısının takdire şayan olduğu ortadadır. 1960’larda demiryolu atölyesinde yüzde 75 yerlilik oranıyla prototip otomotiv yapmak aklın alabileceği bir iş değil. Adeta mucizeye imza atmışlar. Ama kıymetleri bilinmemiş. O insanlarımızı, mühendislik kabiliyetimizi ortaya koydukları için ne kadar şükranla ansak azdır.

        Yıllar önce onlar böylesine başarıyı ortaya koymasına rağmen, Devrim’in seri üretime geçememesi bugün TOGG’a çok güçlü destek verilmesini, arkasında durulması gerektiğini ortaya koymuştur. Mühendislerimizin yıllar önceki emekleri ve alın terleriyle TOGG bu konuma geldi. Ancak o zamandan bu zamana değişen çok fazla bir şey oldu mu, emin değilim. Şu an kamunun kullandığı araçların tamamı ithal, yerli üretim değil. TOGG törenine gittiğimde devlet adamlarının kullandıkları araçlar bu gözle baktım. Bu tablo bile yeterince fikir veriyor olmalı.

        Devrim’den kısa sürede prototipleri yapılıp, ikisinin de Ankara’da halkın karşısına çıkarılmasına rağmen devamı gelmemiş, seri üretimine geçilebilmesi için adım atılamamış. Çünkü bu konuya kafa yoran insanların, Devlet Başkanı da olsa ‘yapamayız’ cephesi tarafından çok fazla moralleri bozulmuş, enerjisiz bırakılmışlardır. Devrim’de tam alkışlanıp, endüstriyel boyuta gelmişken, ticarileştirilip, seri üretimine geçilmesi sağlanamamıştır. Camı, tekeri, şurası, burası ithal diye eleştirilmiştir.

        Daha önce de bu köşede yazdım. Türkiye’de bazı yabancı otomobillerin yerlilik oranı yüzde 75, ama sahibi yabancı. Kaymağı onlara gidiyor, sütünden bir miktarı da biz kalıyor. Çünkü fikri mülkiyet hakları başka ülkelerin şirketlerine ait. TOGG’un ise fikri mülkiyet hakkı bize ait. İsterse yüzde 10 yerli olsun bir Türk markası ve tüm kazanımları bize ait bir ürün. TOGG’un bir dünya markası olabilmesi, gelişip, yaygınlaşması için saçma sapan anlayışla yerlilik tuzağına düşmemesi lazım. Alman Mercedes’in tüm bileşenleri de Almanya’da yapılmıyor!

        Netice itibariyle TOGG Türkiye’yi otomotiv sektöründe platform kara aracı üreticisi yaptı. Bir entegratör konuma getirdi. Üzerine istediğimiz ürünü koyabiliriz. Yerli ürün ile milli ürünün farkı bu. Toyota, Renault, Honda, Hyundai ve diğer araçların yüzde 90’ını ülkemizde yapılsa dahi yerlidir. TOGG’un yüzde 90’ını yurtdışından gelse o da millidir. Yerli değerlidir, ama milli ürün çok daha kıymetlidir.

        KKTC'de  4G/5G ihalesi tartışmalı hale geldi!

        KKTC'de  4G/5G ihalesi tartışmalı hale geldi!
        0:00 / 0:00

        Yaklaşık 2 aydır bu köşede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yapılması beklenen 4G/5G ihalesine dikkat çekiyorum. Çünkü tartışmalara sebep olacağı ihale şartnamesinin ortaya çıkmasıyla belli olmuştu. İhale şartnamesi iki açıdan eleştiriliyor.

        • 1) Faaliyette bulunan iki operatörün pazar payları dikkate alınmadan adil bir ihale şartnamesi oluşturulmadı. Sadece bir operatörün görüşleri alınarak ihale kriterleri belirlendi.
        • 2) Türkiye’nin 4,5G ihalesi sonrası kaydettiği teknolojik başarılar mesela milli ULAK dikkate alınmayarak, yerlilik kriteri çok düşük olarak yüzde 20 seviyesinde tutuldu. Tamamı ULAK olabilecekken ithal ürünlere öncelik verildi.

        Bu tartışmalar eşliğinde 2 Kasım’da 4/5G ihalesi yapılacağı duyuruldu. Ancak KKTC’de faaliyet gösteren iki operatörün; Turkcell (pazar payı %68) ve Vodafone’un (KKTC Telsim, %32) lisans tahsisi için yarışması beklenirken geçen hafta sürpriz bir gelişme oldu. KKTC’nin en büyük yabancı yatırımcısı konumundaki Vodafone, İdari Yargı ve Rekabet Kurumu'na bu şartlarda ihaleye girmeyeceğini açıkladı.

        Bakalım, 2 Kasım’da sadece bir şirketin katılımıyla KKTC’nin ilgili kurumları nasıl bir ihale yapacak? Umarım eleştiriler dikkate alınarak, gelişmeler ışığında ihale şartnamesi gözden geçirilip, düzeltilerek, ihalenin uygun zamanda yapılması için adım atılır.

        Türkiye'nin gaz merkezi olması kolay değil!

        Türkiye'nin gaz merkezi olması kolay değil!
        0:00 / 0:00

        Rusya Devlet Başkanı Putin, dün yaptığı açıklamayla Türkiye’yi gaz merkezi yapma konusunda kararlılığını bir kez daha ortaya koydu. Hatta Rusya’nın kısa sürede hayata geçirebileceği oldukça gerçekçi bir proje olduğuna vurgu yaparak, yol haritası hakkında ip uçları da verdi. Ama Putin “gaz merkezi” ifadesi çok açık değil. Zaten Türkiye’nin bugünden yarına gerçek anlamda bir gaz merkezi olması da kolay değil. Zaman, para ve pazarlayabileceği başka gaz kaynakları gerekli.

        Eğer Türkiye gaz merkezi, HUB olursa, doğalgaz satın alma sözleşmelerinin de Türkiye üzerinden sonuçlanacağına Putin vurgu yapıyor, ama şu an Rus gazına mesafeli olan hatta tüketimini sıfırlamaya çalışan Avrupa’ya nasıl bu gazı satacağız?

        Bir başka husus ise Türkiye sadece Rus gazını satma hakkına ulaşarak merkez olamaz. Şu an boru hatlarına ev sahipliği yapan, Türkiye üzerinden geçen gazdan para kazanan transit ülke durumunda. Ayrıca en son devreye giren Türk Akımı Projesi’nde Mavi Akım’da da Rusya, Türkiye’ye gazını üçüncü ülkelere satma hakkı vermedi. Türk Akım’da bir boru hattını Türkiye, diğerini de Avrupa için devreye aldı. Mavi Akım’a ilave boru konarak gelecek Rus gazını Türkiye’nin satma hakkı olsa bile mevcut şartlarda Avrupa’ya pazarlaması zor. LNG’yi çevirip dünyaya satması için de ciddi yatırım gerekiyor.

        REKLAM

        Diğer yandan Türkiye halihazırda Azerbaycan, İran ve Rus gazıyla önemli bir kaynak çeşitliliğini kendi tüketimi için sağlamış durumda. Buralardan gelen gazı diğer ülkelere satma (reexport) hakkı yok. Gaz merkezi olabilmek için Türkiye’nin bu kaynak ülkelerden gaz alıp, istediği ülkeye satma, kendi sisteminde istediği gibi kullanma, LNG’ye dönüştürüp, dünyaya pazarlama imkânı olması lazım. Bu da kısa sürede olacak bir şey değil.

        Putin Türkiye’yi “gaz merkezi” yapmak isterken, galiba Rus gazının merkezi olmasını kast ediyor. Fakat dünyada Rus gazına bir ambargo yok, ama Avrupa kullanmayı en aza indirmeye çalışıyor. Yani boruyla Türkiye’ye gelecek Rus gazının Avrupa’da gidecek yeri şu an yok!

        Ayrıca bugünün şartlarında ilave Rus gazı Türkiye’ye nasıl gelecek? Kim getirecek? Karadeniz’in derin sularına boru döşeme teknolojisine Batılı şirketler sahip, fakat Batı’nın ambargosu sebebiyle boru döşeme işi yapılamayacağına göre ilave gazın gelmesi de sorunlu gibi görünüyor. Varsayalım Rusya boru döşeme işini çözdü, ilave gazı da Türkiye’ye getirip, üçüncü ülkelere satmasına da izin verdi. Bu tablo da gerçek anlamda Türkiye’ye HUB, gaz merkezi yapmıyor. Bekleyelim bakalım Putin’in tam olarak kastettiği nedir?

        Diğer Yazılar