Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İş dünyası ve kamu otoriteleri dijitalleşmeyle birlikte yeni gelişmelerle tanışmaya başladı. Ayak uyduranlar, anlamaya çalışan ve gelişmelere paralel olarak hazırlıklar yapanlar olduğu gibi yeni dönemi tam olarak okuyamayanların attığı yanlış adımlara da şahit olduk.

        Türkiye’de sektöre çeki düzen vermek üzere çıkarılan Elektronik Ticaret Yasası bu duruma en güzel örneklerden birisidir. Bu köşede defalarca dikkat çektiğim üzere kanunla piyasaya çeki düzen vermeye çalışmanın, rekabetin önünü yasal yaptırımlarla keserek, ekonomi çarklarının dönmesinde çok önemli rolü olan Rekabet Kurumu ve Rekabet Yasası gibi unsurları devreden çıkarmanın ne gibi sorunlara sebep olacağını hep beraber göreceğiz.

        Tartışmalı E-Ticaret Yasası’nın henüz yürürlüğe girmeden bazı sıkıntıları beraberinde getirmeye başladığını biliyorum. Yürürlüğe girdiğinde ise işlerin kâğıt üzerinde göründüğü gibi olmadığı daha net ortaya çıkacaktır. Elektronik ticaret yapan pazaryeri şirketleriyle iş birliği halindeki birçok esnaf, üretici ve paydaşın şikayetlerini yeni yıla girdiğimizde duymaya başlayacağız. Ayrıca ülkemiz elektronik ticaret sektörünün yasaların zoruyla şekillendirilmesi sonrası yabancı sermayenin ve yabancı yatırımcının nasıl ürküttüğünü beraber göreceğiz.

        REKLAM

        Halbuki yeni dünyada elektronik ticaretteki hızlı gelişim süreci aynı hızla yaratıcı fikirleri, beraberinde girişimcileri de ortaya çıkardı. Ülkemizde çıkıp en son Almanya’da şirket satın alan Getir bu duruma çok güzel örnektir. Benzer durumda olan oyun (e-game) sektöründeki Türk şirketinden de bahsetmek mümkün. Dijitalleşme ve elektronik ticaret sayesinde Türkiye’de kısa sürede ortaya çıkıp, milyar dolarlık mesafeye gelip, yurtdışına açılan bir şirketimiz Almanya’da şirket satın aldı. Almanlar da Getir yabancı bir şirket diye bu satışa karşı çıkmadı.

        Ayrıca yaklaşık 10-15 yıl öncesine gittiğimizde küreselleşmenin etkisiyle bir üründe dünyanın dört bir yanında üretilmiş parçaların yer almaya başladığını konuşuyorduk. Bu yaklaşımla global şirketlerin ölçek ekonomisini öne çıkarıp, verimliliğe vurgu yaptıklarını biliyoruz. Fakat COVID-19 ile tanıştık ve her şey alt üst oldu. Dijitalleşme daha fazla yaşamamızı, iş dünyasını yönlendirmeye başladı. Dijital platformlarda olmayanlar silinmeye başladı.

        Yine COVID-19 döneminde ürün tedarikinde zincirlerin kırılması, giden konteynerlerin geri dönmemesi, ithal ve ihraç ürünlerin yüzde 95’inin nakliyesini yapan deniz taşımacılığının yara alması da her şeyi allak bullak etti. Bunların üzerine bir de çip meselesi eklendi ve siyasi boyut kazandı. Ama hiçbir şey ticaretin asıl ruhunu, verimliliği ve rekabetçi yaklaşımı değiştirmedi. Çünkü piyasaya yasalarla müdahale edilip, rekabeti öldürecek adımlar atılırsa iş dünyası da yavaş yavaş ölüme sevk edilmiş olur. Dolayısıyla rekabet, yaratıcı fikirler, girişimcilik her zaman değerini koruyacaktır. Velev ki Türkiye’de olduğu gibi E-Ticaret Yasası ile piyasaya müdahale edilse bile…

        Elektronik Ticaret Kanunu’nun Türkiye’nin ekonomik yaşamında ciddi hasara sebep olacağını yabancı yatırımcıyı hedef alan anlayıştan, büyüme iştahını kesme, yatırımcıyı ürkütme ve yaratıcı fikirlere set çekme yaklaşımından çıkarmak mümkün. Yasayla şirketlerin büyümesinin önü kesilebilir mi? Buraya kadar büyüyeceksin, sonrasına ben izin veririm denebilir mi? Ama tüm bunları 2023’ün Türkiye’sinde göreceğiz.

        REKLAM

        Diğer yandan E-Ticaret Kanunu’nun tüketiciye dokunacak faydası da yok. Sadece sektörde bir türlü büyüyemeyen şirketlerin önünü açacak, ama elektronik pazaryerlerinde satış yapan tüccarlara, esnaflara ciddi zararı olacak. Sektörün en büyüğünü yasa zoruyla küçültme girişimi çerçevesinde birden fazla yaptırım söz konusu olacak. Mesela 100 milyar TL’lik net işlem hacmine ulaşan platform kârından fazla lisans ücreti ödeyecek. Bu da yaklaşık 11,6 milyar TL tutuyor. Bu rakam zincirleme şekilde maliyete yansıtılacak ve vatandaşın cebinden çıkacak.

        Yasayla elektronik ticaret platformlarına reklam yasağı getirildiğini defalarca yazdım. Ama Türkiye’de tüm arama motorları yabancı şirketlere ait. Tüm ödeme sistemleri onların kontrolünde. Bütün dataların yabancı şirketlerin elinde olduğu bir piyasada yerli/milli E-Ticaret Yasası ile ne hedefleniyor, anlayabilmiş değilim. Türkiye’de sıfırdan kurulmuş, büyümüş, yabancı yatırımcı çekmiş bir şirketin yasayla hedef alınmasının mantığını anlamak zor! Rekabet Kurumu ne güne duruyor? Rekabet Yasası neden gelişmeler ışığında değiştirilip, geliştirilmiyor da piyasaya çok kaba şekilde müdahale edecek bir E-Ticaret Yasası’nın arkasına saklanılıyor.

        Şu net biliniyor ki, E-Ticaret Kanunu ile bazı platformların büyümesi engellenecek. Büyüyene, fikir geliştirene, yatırım yapana ceza kesilecek. Rekabeti, yatırımı, yaratıcı fikirleri, yatırımları konuşmayacağız. Piyasada hâkim durumun kötüye kullanılıp, kullanılmadığına da bakılmayacak. Tek amaç var büyümenin önü kesmek!

        Çıkarılan E-Ticaret Kanunu ile serbest piyasa ekonomisinin ruhu da örtüşmüyor, ama kanunun asıl amacının veya gizli hedefinin “Çinli” bir şirket “Trendyol” olduğu da fısıldanıyor. Küresel dünyada her yeni şirketin, girişimcinin, start-up’ın çeşitli ülkelerde yatırımcı aradığı, bulmaya çalıştığı bir çağda yabancı şirket tanımını nasıl yapacağız?

        Trendyol, Türkiye’de kurulmuş, büyümüş, yabancı yatırımcı çekmiş ve büyüme iştahını dünya ölçeğine taşımaya çalışan, yöneticilerinin tamamı Türk olan bir şirket. Bu durumda “Ama o Çinli firma” karalamasıyla ne hedefleniyor olabilir? Çelişkili, tutarsız ve her tarafı ayıplı olan bu yaklaşımla bırakın e-ticaret sektörümüz, ülke ekonomisi gelişebilir mi? Özellikle sözde “Çinli firma” argümanı kapalı kapılar ardında çok gündeme geliyor. Bu hususa değineceğimi daha önce belirtmiştim. Buyurun Türk şirketi Trendyol’un hisse yapısına bir göz atalım.

        REKLAM
        Trendyol’un hissedarlık yapısı Yüzde (%)
        Kurucular ve Yönetim (%100 Türk) 20
        Alibaba Grup Holding 70
        Japon Softbank Vision Fund 2.42
        ABD General Atlantic 2.42
        Birleşik Arap Emirlikleri Abu Dhabi 2.03
        Alman Princeville Global 1.06
        Katar Yatırım Otoritesi 0.76
        Türkiye Maxis E-Ticaret Girişim Yatırım Fonu 0.39

        Trendyol’un en büyük hissedarı Alibaba Holding’in hisse yapısı ise şöyle;

        Alibaba’nın %68 ABD halka açık. Alibaba’nın en büyük hissedarı %24 ile Japon Softbank. Diğer hissedarlar ise Citibank ve JP Morgan.

        Trendyol’un 38 bin çalışanın tamamı Türk vatandaşı ve kârının vergisini Türkiye’de ödüyor. Her şeyi ile Türk olan şirketin en büyük hissedarı Alibaba ise borsada işlem gören bir şirket. Yani kendi içinde çeşitli hissedarları olan bir grup. Alibaba’nın sahibi Jack Ma, uzun süre kamuoyunda görünmeyince Japonya’nın başkenti Tokyo’da yaşadığı ortaya çıkmış, akabinde de Alibaba’nın yüzde 20’sinin de Japon Softbank Vision Fund’a ait olduğu gündeme gelmişti.

        Netice itibariyle küresel dünyada farklı coğrafyalarda iş yapmanın yolu çoklu ortaklıklardan, global değil glocal (Küresel bakış açısıyla yerel değerle) hareket etmekten ve yaratıcı fikirlere yatırım yapmaktan geçiyor. Yüzde 100 Türk şirketi olarak kurulmuş, Türkiye yasalarına tabi, yöneticilerinin tamamı da Türk olan bir şirket yabancı yatırımcı alınca ne kadar yabancı olmuş olur?

        Hani ülkemizde sermayenin rengi ve milliyetine bakılmayacaktı? Bu durumda mevcut tabloyu nasıl izah edeceğiz? Asıl cevaplanması gereken sorulardan birisi de şu; Ülkemiz için yabancı yatırımcı bulmak, sermaye getirmek için çaba göstermek suç mu?

        Kısacası E-Ticaret Yasası’nı “Çinli şirket” öcüsü ifadesi kullanarak savunmak, globalleşen ve dijitalleşen dünyada yanlış. Daha da önemlisi ülke menfaatine aykırı bir argümana sarılma anlamına geliyor.

        Netice itibariyle bu tartışma Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) gündeminde. 31 Aralık 2022’de ise yasa yürürlüğe giriyor. Bakalım AYM’nin konuyu değerlendirmesi nasıl olacak? Hep birlikte göreceğiz…

        Atatürk'ün İzmir İktisat Kongresi'nden bugüne…

        Atatürk'ün İzmir İktisat Kongresi'nden bugüne…
        0:00 / 0:00

        Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık devletler ligine girmesine sayılı günler var. Bu sebeple nereden nereye geldiğimizin hesabının yapılması, bizi buralara taşıyan bazı değerlerin yeniden hatırlanıp, üzerindeki tozun atılması için de iyi bir fırsat. Bu kapsamda birçok etkinlik yapılacak, ama benim en fazla ilgimi çekenlerden birisi İzmir İktisat Kongresi’nin tüm bileşenleriyle beraber yeniden gündeme gelecek olması.

        İzmir’de 100 yıl sonra aynı yerde ve aynı ruhla bir organizasyon yapılması kıymetli. Öğrendiğim kadarıyla da yerli ve yabancı akademisyenlerin, uzmanların çalışmalarıyla ve sunumlarıyla zenginlik katacağı bir ekonomi kongresi olacak.

        Maliye ve Hazine Bakanı Nureddin Nebati’nin katılımıyla İzmir’de gerçekleşen 6. İzmir İktisat Kongresi’nin tanıtım organizasyonuna bu açıdan baktığımızda iyi düşünülmüş, tüm tarihi hatıraları canlandıracak, kapsamlı bir kongre olacağının işaretlerini taşıyan etkinlik hazırlandığını söyleyebilirim. 17 Şubat 2023’te yapılacak 100 yıl sonraki İzmir İktisat Kongresi, aynı isimle yapılacak 6’ncı organizasyon, ama ilkinden sonraki en önemli, en kapsamlı ve organizasyon ruhuna baktığımda en milli olanı…

        Tam 100 yıl önceki ruhu yansıtacak, geçmiş ile günümüzü buluşturup, geleceğe baktıracak bir ekonomi kongresinin hazırlıkları yapılıyor.

        “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadî zaferle tetviç edilemezse husule gelen zaferler payidar olamaz, az zamanda söner.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yaklaşık yüzyıl önce İzmir İktisat Kongresi’ni bu sözlerle açmıştı. Günümüzün en önemli meselesi de ekonomi. Hatta yaşadığımız çağda ciddi ekonomik savaşlar yaşanıyor. Yeni kutuplaşmalar ekonomi dengeleri üzerine yapılıyor. İlişkiler, yakınlaşmalar buna göre şekilleniyor. Dolayısıyla aklı başında, işinin uzmanı, ehliyetli, dünyayı bilen insanlarla ve insanlarımızla özellikle şu zamanlarda bu tarz organizasyonlara, rehberliklere fazlasıyla ihtiyacımız var.

        REKLAM

        Bakan Nebati’nin yaklaşık 2 ay sonra yapılacak olan İzmir İktisat Kongresi’nin tanıtımı için zaman ayırıp, güzel bir organizasyonla bunu duyurma çabası mevzuya ne kadar önem verdiğini gösteriyor.

        Araştırabildiğim kadarıyla çok yönlü bir ekonomi kongresi ortaya çıkması için gayret gösteriliyor. Bu kongreden ülkemiz adına hayırlı neticeler çıkacaktır. Zira niyet halis. Atatürk’ün daha cumhuriyeti ilan etmeden hayati önemini dikkate alarak yaptığı böyle bir kongrenin 100 yıl sonra hak ettiği şekilde anılması lazım. Çünkü İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararların hayata geçmesiyle genç Türkiye Cumhuriyeti hızlı bir şekilde gelişmeye, kendi kendine yeter hale gelmeye başladı. Birçok devlet kurumu, kamu iktisadi kuruluş da bu kongre sonrası ortaya çıktı.

        İzmir İktisat Kongresi’nin yapıldığı ve 1979 yılında belediye tarafından yıkılan Banka-Han binası da İzmir Valiliği tarafından satın alınıp, aslına uygun bir şekilde yeniden inşa ediliyor. İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, inşaatın 17 Şubat 2023’e kongrenin 100’ncü yılına yetişeceğini söyledi.

        Yeni ekonomik düzenlerin, kripto paraların, üretim modellerinin, elektronik ticaretin, dijitalleşmenin konuşulduğu, küreselleşme etrafında farklı dengelerin kurulduğu çağımızda daha fazla düşünmeye, tartışmaya, fikirler geliştirmeye ihtiyacımız var. Küresel dünyanın parçası olurken nelere dikkat edilmesi gerektiği, yerli/milli üretimin önemi, çeşitli ülkeler ve ittifaklarla iş birliklerinin değişen modelleri üzerine çok fazla kafa yorulması gereken bir dönemdeyiz. Özetle, işi ehlini verecek yaklaşımlarla İzmir İktisat Kongresi’nin 100’ncü yılında önemli açılımlar yapabiliriz.

        Prof. Dr. Hüseyin Arslan dünyanın 169 mucidinde birisi…

        Prof. Dr. Hüseyin Arslan dünyanın 169 mucidinde birisi…
        0:00 / 0:00

        Yakından tanıdığım, çalışmalarını bildiğim ve fikirlerine başvurduğum Prof. Dr. Hüseyin Arslan, ABD Ulusal Mucitler Akademisi (NAI) tarafından belirlenen 169 akademik mucit arasında gösterildi. Evet o sadece Türkiye’nin değil dünya telekomünikasyon sektörünün önemli ismi. Halihazırda İstanbul Medipol Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Hüseyin Arslan, ülkemizde üniversitedeki çalışmalarıyla dünya mucitleri arasında yer aldı. Anlayacağınız üzere fakültesinde farklı bir eğitim anlayışıyla çalışıyor. Türkiye’nin 6G çalışmaları da ona emanet. Aynı zamanda Turkcell Yönetim Kurulu Üyesi. Türkiye’yi ilk 4,5G baz istasyonu ile tanıştıran ULAK AŞ’nin de ilk Yönetim Kurulu Başkanı.

        Hüseyin Hoca, kablosuz haberleşme alanında yaptığı yenilikçi çalışmalar nedeniyle NAI 2022 listesine seçilmiş bir isim. Fiziksel katman algoritmaları, dalga biçimi tasarımı, bilişsel radyo, spektrum algılama, kablosuz haberleşme güvenliği gibi konularda 100’den fazla patenti ve başvurusu var. 10’un üzerindeki patenti ise değişik firmalara lisanslanmış durumda. Daha önemlisi öğrencilerini de birer mucit gibi yetiştiriyor. Ekibiyle birlikte üniversite – endüstri ilişkisini çok iyi kurgulayarak çalışıyor. Başarısında özellikle ekibinin katkısına vurgu yapıyor. Akademik değeri üst düzeyde koruyan ve çalışmalarını gerçek hayata anlamlı bir şekilde uygulayabilmeyi önemseyen bir isim Hüseyin Hoca.

        Türkiye’yi 6G’ye hazırlayan ekibin de başında yer alan Hüseyin Hoca, daha önce de 2021 yılı verilerine göre Stanford Üniversitesi tarafından açıklanan ‘Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları Listesi’nde de yer almıştı.

        Hüseyin Hoca’ya ülkemizin akademik algısına yaptığı katkılara için ne kadar teşekkür etsek azdır. İyi ki varsın Hocam, başarılar, tebrikler…

        Diğer Yazılar