Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde her yıl farklı etkinlikler düzenlenmektedir. Kutlanmaktadır demiyorum çünkü bu gün aslında bir anma ve kadın hakları konusunda ne kadar ilerleme kaydettiğimizi sorgulama günüdür.

        Bu yüzden prensip olarak 8 Mart’ta alışveriş yapmam, diğer kadınlara tebrik mesajları göndermem, sanki anneler günü, sevgililer günü veya doğum günümmüş gibi özel muamele beklemem. Son yıllarda sosyal medyanın da destekleriyle popüler hale gelen pek çok gün gibi 8 Mart’ta kadınlarla ilgili çok paylaşım yapıldı. Bilmem farkında mısınız ama kadınların sürekli şiddet rakamlarıyla anılması, ev içi emeklerinin ön plana çıkarılması, 23 Nisan’da bir çocuğu önemli bir makama oturtur gibi “baş tacı” olarak bir günlüğüne onurlandırılmasının aslında kadınların ve kadınlığın içini boşalttığını düşünüyorum.

        Dünyada ve ülkemizde kadınlar ve kadınlık mağduriyet ve şiddet görme üzerinden kendini tanımlamamakta. Bunun yerine yaygın olan cinsiyetçi şiddetin her türüne karşı kadınların nasıl güçlü olabildiklerinin altı çizilmekte. Hollywood’daki kadınlar #MeToo hareketiyle sektörde yaygın olan cinsiyetçiliğe karşı birleşerek, kuvvetlenerek ve haklarını talep ederek bir akıma öncülük edip, sistematik olan ve eşitsizlik yaratan cinsel tacize dikkat çektiler. Türkiye’de de 8 Mart gecesi ülkemizin mozaiğini temsil eden birbirinden farklı binlerce kadın İstiklal Caddesi’ndeki Feminist Gece Yürüyüşüne katılarak New York Times gazetesine kapak olacak kadar bu hareketin içinde varız dedi.

        SEÇME SEÇİLME HAKKI

        1913 yılında seçme seçilme hakkını talep eden süfrajet kadın hareketiyle ilgili Daily Telegraph gazetesine yazan bir kadın okuyucu: “Sayın Yetkili, herkes Süfrajet hareketine son verilmesi gerektiği konusunda hemfikirdir. Bu hareketi durdurmanın sadece iki yolu vardır, ikisi de çok etkilidir. Birincisi, İngiltere’de bulunan tüm kadınların öldürülmesi, ikincisi de kadınlara seçme seçilme hakkının verilmesidir.”

        1918 yılında İngiltere’de, 1920 yılında da ABD’de kadınlar hem sokaklarda, hem hapishanelerde örgütlenerek ve direnerek büyük bir mücadele sonucu bu hakları elde ettiler. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise 1913-1921 yılları arasında Nuriye Ulviye Mevlan-Civelek “Kadınlar Dünyası” dergisini kendi maddi imkanlarıyla “kadınların hak ve hukuku tanınmadıkça erkek yazılarına yer verilmeyeceği ilkesi” ile çıkardı.

        12 Eylül askeri darbesi sonrası ilk izinli yürüyüş de 17 Mayıs 1987’de kadınlar tarafından düzenlenen ve binlerce kadının katıldığı Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşüydü.

        Bizlere 8 Mart’ta dövülen, öldürülen, yüzü gözü morarmış kadın hikayeleriyle değil, direnen ve sistemi değiştiren kadın hikayeleriyle gelin.

        Diğer Yazılar