Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BOSNA

        İnsanlığın en utanç verici dramı olan Bosna savaşına tanıklık ettiğimde henüz 26 yaşında, 4 aylık bir gazeteciydim. 1995’teki Pazar yeri katliamı yanımda olduğunda şoka girmiştim ve uzun süre kendime gelememiştim.

        Savaş cephelerini gezerken, bir komutan benim de aralarında bulunduğum Türk grubuna şöyle demişti, “Biz sizin sayenizde Müslüman olduk. Ya gitmeyecektiniz ya bizi de götürecektiniz.”

        GAZZE

        2012 yılıydı. Gazze’de Anadolu Ajansı’nın ofisini açacaktık. Mısır üzerinden Gazze’ye gittik. İsrail yine havadan bombardımana başlamıştı. Yanımızda, ötemizde bombalar patlıyordu. Evler yerle bir ediliyordu. İçinde yaşayan insanlar bir daha bulunamıyordu. Bedenleri bombanın etkisiyle buharlaşıyordu çünkü.

        O bombardıman altında Filistinli bir genç elimden tuttu, “Türkiye bir şey yapacak değil mi, Erdoğan bir şey yapacak değil mi? diye sordu korku dolu gözlerle.

        SURİYE

        Suriye iç savaşının tam ortasında, 2013 yılında Halep’e gittim. Varil bombalarıyla yerle bir edilmiş Halep’te en dramatik sahne Emevi Camisi içinde yaşanıyordu. Cami vurulmuştu. Kubbesi ve Minaresi yıkılmıştı.

        Caminin mihrap kısmında muhalif gruplar, giriş kapısı kısmında ise rejim askerleri karşılıklı siperler oluşturmuş, birbirine ateş ediyordu. Siper yaptıkları şeylerin arasında rahleler ve Kuran-ı Kerimler de vardı.

        Her iki taraf da camiyi tam ele geçiremiyordu. Ancak cami kurşun ve bomba delikleriyle harabeye dönmüştü.

        Evleri yıkılmış insanların naylondan, bezden yaptıkları barakalarda kaldığı mülteci kamplarına gittiğimizde, perişan haldeki bir baba, çocuklarını göstererek, “Türkiye bizi buradan kurtaracak değil mi? diye sordu bana acı acı.

        MISIR

        Firavunlar döneminden beri ilk kez özgür iradeleriyle bir Cumhurbaşkanı seçen Mısır halkının iradesine darbe yapıldı. 2013 yılında Kahire’de, Rabia meydanında darbeye direnen yüzbinlerce insanla birlikte günler geçirdim.

        Derme çatma sahra hastanelerinde tedavi edilen yaralı insanları gördüm. Türk bayraklarının ve Erdoğan posterlerinin olduğu meydanda bir genç yine aynı soruyu sordu bana, “Türkiye’den başka bize yardım eden yok, devam edeceksiniz değil mi?”

        AK PARTİ’NİN VERDİĞİ UMUT

        Yemen’de, Kuzey Irak’ta, Tunus’ta, Libya’da, Myanmar’da yani kriz yaşanan her yerde durum aynıydı.

        İnsanlar Türkiye’den yardım bekliyordu.

        Baba ocağından bekler gibi.

        Tarih bu ülkenin ve bu milletin omuzlarına ağır sorumluluklar yükledi.

        Yüzlerce yıl taşıdık bu yükü. Sonra gücümüz tükendi taşıyamadık.

        Saydığım ülkeler, topraklar bizden kopup gitse de, milletlerin hafızasında hala diri kalan şey; bu ülkenin lider olduğu, önder olduğu, yardım eden olduğudur.

        AK Parti ve Erdoğan hafızalardaki bu hatıraları ve izleri yeniden canlandırıp, yeniden o günleri hatırlattığından beri, yardım bekleyenler, destek isteyenler daha da arttı.

        Umut verdik o insanlara, can verdik, enerji verdik.

        ÜMMET TÜRKİYE’DEN LİDERLİK BEKLİYOR MU?

        Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “ümmet bizden liderlik etmemizi bekliyor” dediğinde Ertuğrul Özkök başta, birçok yazar arkadaş buna itiraz etti. “Ümmetin hali perişan, paramparça, birbirinin boğazını sıkıyor, kime liderlik edeceğiz?” diyorlar. Bir bakıma haklılar.

        Ancak tarih, geçmiş, insani hafıza öyle bakmıyor işte.

        İster kabul edin, ister etmeyin İslam dünyası Türkiye’den bir liderlik bekliyor. Bunu çok uzun yıllar reddetti bu ülke. Ancak bakın milletlerin hafızasında dipdiri kalmış yine de.

        Peki Türkiye bunun hakkını verebiliyor mu? Bunu tartışabiliriz. Benim de eleştirilerim var.

        TÜRKİYE LİDER OLACAKSA HAKKINI VERMELİ

        Şimdi geriye dönüp baktığımızda gücümüzü iyi hesap edemediğimizi görüyorum.

        Akılcı, stratejik ve planlı davranamadık.

        Zihinlerimiz geçmişin muzaffer günlerinin hatıraları ve coşkusuyla doluydu ama bugünün reel politiği başka acı gerçeklerle işliyordu.

        Lider olacak bir ülkenin devletini yönetirken hakkını veremiyoruz.

        Kendi içimizde bile birlik, beraberlik kuramıyoruz bir türlü.

        Evet lider olma misyonu tarihin omuzlarımıza yüklediği ağır bir yük. O zaman hakkını vermek için önce iç barışı, iç huzuru, adaleti sağlamalı, kendi milletimizin derdini çözmek sorundayız.

        Bunu eleştirelim, acı gerçeklerle yüzleşelim.

        Lider bir ülke ancak kendi içinde düzeni kurduğunda etrafına yardım edebilir.

        Hakkını vermediğimiz için, büyük hatalar yaptığımız için, umutları kırdığımız için çok öfkeliyim.

        Ancak tüm eleştirilere, itirazlara rağmen bu ülke, milyonlarca Müslümanın liderlik beklediği bir ülkedir.

        Onlara sırtınızı dönemezsiniz.

        Diğer Yazılar