Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Felaketler peşimizi bırakmıyor…

        Bu kadar sık, yıkıcı, yakıcı ve hepimizi perişan eden afetlerin sebebini anlamaya çalışıyoruz…

        Meseleyi politik tartışanlar, iktidarı suçlamak için epey malzeme elde etti.

        İktidarı savunanlar ise, eski yönetimleri suçlamak ve kendi dışında çeşitli mazeretler bulmakla meşgul.

        Olayı daha spritüel boyutta tartışanlar ise, işin içinde ilahi elin olduğunu, “Tanrı gazabının” üzerimize çöktüğünü düşünüyor.

        Hatta sapkın olan tipler, şeyhlerinin, liderlerinin haksızlığa uğraması nedeniyle, “Allah’ın gazabına uğradığımızı” savunuyor…

        Herkes üst üste yaşanan felaketlerin sebebini bir yerde arıyor yani.

        Bir tek şey yapmıyorlar:

        “Acaba tüm bunlarda birey olarak benim de bir payım var mı?” diye sormuyor kimse.

        Sel felaketinde dere yataklarına evlerin yapılmasından dolayı belediyenin, bakanlığın, hükümetin suçlu olduğunu söylüyor çoğu kişi.

        Haklı oldukları yanlar var.

        Peki oraya ev yapmak isteyen, araya tanıdık isimler koyan, şartları zorlayan, yönetmelikleri çiğneyen bireylere bir şey denmeyecek mi?

        Belediye belki rüşvet alıp, inşaat ruhsatı verdi de, rüşveti verip, yönetmelikleri hiçe sayan ev sahibi ne olacak?

        Gözünün önünde Rize’de dere yatağındaki evler yerle bir olduğu halde, kendisi hala dere yatağında oturmaya devam eden insanlara ne diyeceğiz?

        Hatta dere yatağına ev yapmak için hala ruhsat almak üzere olanlara bir sözümüz yok mu?

        Olmalı değil mi…

        Siyasetin suçu çok. Doğru.

        Peki layık olduğu için değil, tanıdığı ve işi düştüğünde onun aracılığı ile torpil yaptırabileceğini düşündüğü için birini belediye başkanı, milletvekili, encümen üyesi seçenlerin payına ne düşüyor?

        Liyakat ve ehliyete önem vermeyen sadece siyasiler mi?

        Ektiğimizi biçiyoruz vesselam…

        Vatandaş olarak ektiğimizi biçiyoruz.

        Belediye başkanı olarak ektiğimizi biçiyoruz.

        Milletvekili, bakan, Cumhurbaşkanı olarak ektiğimizi biçiyoruz.

        Bunun ilahi kudretle bir alakası yok.

        Bunun doğa üstü güçlerle, görünmez bir elle alakası yok.

        Tüm hikaye bizimle başlıyor.

        Bireyle yani... Sonra aileyle, sonra toplulukla, sonra toplumla devam ediyor…

        Kuralları çiğnemek, usulsüzlük yapmak, haksızca kazanç elde etmek, rant peşinde koşmak ilk fertle başlar.

        Ve ilk olarak çocuğuna asla kul hakkı yememeyi, asla kanunlara aykırı iş yapmamayı, asla rüşvet vermemeyi/almamayı öğretmeyen ebeveynlerle başlıyor her şey.

        Sonra tüm topluma, devlete, ülkeye yayılıyor.

        Sonuçta nasılsanız öyle yönetilirsiniz.

        İçimizden çıkanlar yönetiyor bizi, başka yerden gelenler değil.

        Diğer Yazılar