Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Siyasette, İstanbul’da büyük başarı hikayesi yazan, büyük kazanır.

        Tersi de gerçekleşebilir.

        İstanbul’da büyük hata yapan, büyük kaybeder.

        Her iki önermenin mimarı da AK Parti’dir.

        Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak büyük bir başarı hikayesi yazdı.

        Bu sayede önce Başbakanlığı, sonra Cumhurbaşkanlığını kazandı.

        Bu birinci önermenin gerçekleşmiş halidir.

        İSTANBUL’DA BÜYÜK HATA YAPAN BÜYÜK KAYBEDER

        31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AK Parti taktik, strateji, politika ve iletişim yöntemlerinde hata yaptı, İstanbul seçimlerini kaybetti.

        Ardından seçimlere itiraz etti, daha büyük taktik hata yapıp propagandasını abarttı. AK Parti haksızlık yapan, İmamoğlu haksızlığa uğrayan mağdur pozisyona evrildi.

        AK Parti tarihinin en büyük seçim hezimeti, İstanbul seçimlerinde bu hata yüzünden yaşadı.

        İşte “İstanbul sendromu” ikinci önermesi de böyle doğdu.

        AK PARTİ İSTANBUL’U KAYBETMENİN MUHASEBESİNİ YAPTI MI?

        Aslında AK Parti kaybettiği o seçimlerden sonra bunu bir 'sendrom' haline getirmesi gerekirdi.

        Oturup sağlıklı analiz yapsaydı, nerede hata yaptık diye araştırsaydı, kendi kendini sorgulasaydı ve hesap sorsaydı, “İstanbul sendromu” pozitif etki yapan bir duyarlılığa dönüşecekti.

        REKLAM

        Bu sayede ne zaman İstanbul seçimlerinde yaptığı hatalara benzer hatalar yapsa, “İstanbul sendromu” devreye girecek, “Bunu yapmayalım yoksa İstanbul seçimlerinden olduğu gibi büyük kayıp yaşarız” derdi.

        Bunu yapmadı.

        İstanbul seçimleri esnasında gidilen yolun yanlış olduğunu, bu gidişle büyük bir kayıp yaşanacağını yazmış, söylemiş ama AK Parti’yi savunduğunu söyleyen 'birileri' tarafından hedef tahtasına konulmuştum. Sonunda haklı çıkan onlar olmadı.

        Ama AK Parti de özeleştiri yapmadı.

        Böylece İstanbul seçimlerini neden kaybettiğini unuttu, orada yaptığı hataları tekrarladı.

        Ne zaman?

        Kasım, Aralık aylarında zirve yapan ekonomik kriz esnasında.

        EKONOMİK KRİZİ YÖNETİRKEN AYNI HATA TEKRAR ETTİ

        Krizi yönetmek için kullandığı dil, yok sayma, üst perdeden “ötekini” suçlama, sert üslup krizin tahribatını daha da arttırdı.

        Bunun da yanlış olduğunu, bu şekilde tahribatın artacağını söyledim durdum. Aralık ayında yapılan anketlerde nasıl bir tahribat yarattığını göreceğiz.

        Şimdi İstanbul seçimlerini kaybetmeye neden olan hatalı siyaset, yanlış yaklaşım ve medya dili yeniden ortaya çıktı.

        Aynı ekip yine sahneye çıktı, yine benzer hatalı propagandaya başladılar.

        Son olarak terör örgütleri ile iltisaklı, ilişkili yüzlerce "terörist" olduğu iddia edilen insanın belediyede işe alındığının söylenmesi, yeniden “İstanbul sendromu” yaşattı bana ne yalan söyleyeyim.

        Bu muhalefet tarzı, bu haber şekli, bu eleştiri biçimi İmamoğlu’nu başkanlıktan etmeyeceği gibi, daha güçlendirir.

        Meselenin hukuki ve teknik kısmına hiç girmiyorum.

        Orasının ne kadar karmaşık ve tartışmalı olduğunu gördüm.

        “Terör örgütüyle İltisak ve ilişki” son derece muğlak ve hukukun başının belası olmuş durumda.

        AK PARTİ’DE FARKLI DÜŞÜNENLER VAR

        REKLAM

        Öte yandan bu sefer İstanbul seçimlerinden biraz daha farklı bir yaklaşım gördüm.

        İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamasından sonra AK Partili siyasiler, resmi sözcüler hep birlikte bu olayı daha da büyütecek açıklama yapmadılar.

        Hatta Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, olayın tansiyonunu düşürecek, sağduyulu konuşmalar yaptı Habertürk TV’de.

        İstanbul’da İmamoğlu’na en büyük muhalefeti yapan Tevfik Göksu’yu aradığımda, bu konuda temkinli davrandığını fark ettim. “Elimde bilgi, belge yok, bir şey diyemem şimdilik” dedi.

        Genel Merkez’de, Meclis'te konuştuğum AK Partili yöneticilerde de aynı yaklaşım vardı. Bu sefer temkinli, sakin ve popülizmden uzak davranıyorlardı.

        İmamoğlu’na karşı ikinci kere benzer hatalar yapılmak istenmiyor anladığım kadarıyla. Bu sürecin ona can simidi olduğunu düşünen de var.

        Yargı sürecini bekliyor birçok kişi.

        Belki de sandığım gibi değil. “İstanbul sendromu” bazı duyarlı AK Partili yöneticilerde iz bırakmış, yeterli dersi almışlardır.

        Umarım öyle olur.

        Yoksa İmamoğlu’nu görevden almayla sonuçlanacak bir süreç, AK Parti’yi siyaset sahnesinden siler.

        Aman dikkat!

        Aktivist ve siyaset açmazında kalmış CHP

        Aktivist ve siyaset açmazında kalmış CHP
        0:00 / 0:00

        TÜİK’ten sonra Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) da Kılıçdaroğlu’na randevu vermedi.

        Yanlış. TÜİK de yanlış yapmıştı. Şimdi de MEB aynı yanlışı yaptı.

        Randevu verilmeli, soruları da cevaplanmalıydı. Şimdi MEB şüphe altında kaldı.

        Randevu verilmeyince Kılıçdaroğlu, TÜİK’te yaptığı gibi, MEB’in kapsına gitti, içeri girmeye çalıştı.

        Bu da onun ikinci yanlışı.

        İKRİDARI DEVLET CİDDİYETİ OLAN KAZANIR

        Ana muhalefet partisinin ülkede yaşanan sorunlara duyarlılık göstermesi, kurumlara gidip hak araması onun en doğal hakkı.

        Ancak bir aktivist gibi değil, bir siyasetçi gibi yapmalıydı bunu.

        Bence CHP Lideri ikisini karıştırıyor.

        İnsanlar iktidarı devlet ciddiyeti olanlara devreder.

        Türkiye’de seçmen aşırı tepkilere, sokak hareketlerine karşı duyarlıdır. Böyle yapanlara karşı marjı vardır. Devlet ciddiyeti arar, oturaklı davranış arar, sağduyu arar.

        Aktivist olanlar daha çok ilgi çekebilir. İnsanlar bu hareketlere karşı merakla ilgi gösterir.

        Ancak bu devlet başkanı seçileceği zaman tam tersi etki yaratır.

        CHP lideri bu hareketleri yaptığında dar bir çevreden gördüğü ilgiliyi, ülke geneline uyarlıyorsa büyük yanılgı içinde demektir.

        Demir kapılara dayanmış, zincirlerin zorlandığı, bağırış çağırış, kargaşa içinde olan görüntüler insanların genelini ürkütür.

        ORTA ÇAĞ GAFI

        CHP’de aktivist gibi davranan bir diğer isim de Grup Başkanvekili Özgür Özel.

        Genç, heyecanlı, sert ve aşırı uçlarda konuşma yapmayı seviyor. O da bağırış çağırış içinde aldığı alkış ve “like” sayısının büyüsüne kapılıyor.

        Öyle büyülenirseniz, dindar insanların en çok nefret ettiği “orta çağ zihniyeti” lafını pat diye söylersiniz.

        Saadet Partisi, İyi Parti gibi içinde muhafazakar insanların olduğu bir ittifakın üyesi olan parti, böyle açıklama yapmaz.

        Siyasetçi olsa bunun nereye etki edeceğini düşünür ama aktivist olunca bunları düşünmez, büyük hatalar yapar.

        Nitekim Saadet Partisi yazılı bir açıklama yaparak, “orta çağ” tanımlamasına tepki gösterdi.

        CHP aktivist tutumlarından vazgeçmediği sürece, ona olan teveccüh de artmayacaktır.

        Bu açmazdan kurtulmalı.

        Diğer Yazılar