Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir televizyon programında yargının içinde bulunduğu hali gösteren ilginç bir konuşmacı profili çıkmıştı ortaya.

        Konuklardan biri 12 Eylül darbesiyle ortaya çıkan yargıda mahkum olmuştu.

        Ben, 28 Şubat dönemi mahkemelerinde yargılanıp mahkum olmuştum.

        Bir başkası FETÖ’cü hakimlerin gadrine uğramış ve hapse atılmıştı.

        Bir diğer konuk da FETÖ sonrası ortaya çıkan yargı sisteminden şikayet ediyordu.

        Herkes ne hırsızlık, ne soygun, ne arsızlık, ne şiddet nedeniyle suçlanmıştı.

        Hepimiz farklı fikirlerdeydik ama aynı mağduriyeti yaşıyorduk.

        'Politize olmuş yargı mağduriyeti' diyebiliriz bunun adına.

        YARGI HER DÖNEM POLİTİZE OLDU

        Tartışma programı farklı yıllarda, farklı iktidarlarda, farklı mahkemelerde, farklı düşünen insanların aynı gerekçeyle mahkum olmasını göstermesi açısından son derece dikkat çekiciydi.

        Lakin programı kısırlaştıran şey, herkesin kendi döneminde onu yargılayan iktidarı suçlamasıydı.

        Oysaki kaçırdığımız nokta, farklı iktidarlarda yargı sisteminin hep siyasallaşması, iktidarların etkisine girmesi ve sonuç olarak mağdur üretmesiydi.

        Tartışmamız gereken şey ise, “Yargı siyasallaşmadan, iktidarların etkisine girmeden nasıl adil çalışabilir?" konusuydu.

        Bunu yapamadık. Halen da yapamıyoruz.

        Şimdi yargının etkisinde kaldığı AK Parti iktidarını suçluyor herkes.

        Kısa süre önce 28 Şubatçıları…

        Ondan önce CHP dönemini…

        Ondan önce 12 Eylül yönetimini suçluyorduk…

        Kısır döngüyü anlatabildim değil mi?

        Bu girdaptan bizi çıkartacak, ezber bozucu hukuk hareketlerine ve anlayışlarına ihtiyacımız var oysa ki.

        OSMAN KAVALA DAVASI UZUN YILLAR KONUŞULUR

        Dün Osman Kavala’nın da yargılandığı davada sanıklar hakkında karar açıklanınca, baktım aynı tartışmaları yeniden yapıyor insanlar.

        Yargının siyasi iktidarın etkisinde kaldığından, hakimin AK Parti adayı olduğundan bahsediyor herkes.

        Yargı sistemindeki arızaların, sorunların, gittikçe içinden çıkılmaz hale gelen garip kararların hepimiz farkındayız.

        Bu yöndeki eleştirilerin çoğuna katılıyorum.

        Osman Kavala davası uzun yıllar konuşulacak kadar karmaşık hale geldi.

        Hukukçu olmadığım için dosya içeriği hakkında fazla söz söyleme hakkını kendimde bulmuyorum.

        AYKIRI GÖRÜŞ BİLDİREN HAKİMDEN YANAYIM

        Bu dosyayı inceleyen ne kadar hukukçuyla konuştuysam, iddianameyi zayıf bulduklarını, delillerin sorunlu olduğunu söylemiştir bana.

        Nitekim davaya bakan hakimlerden Kürşat Bektaş karara katılmayarak yazdığı muhalefet şerhi, bu hukukçuları doğrular nitelikte:

        “…sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığından beraatı, tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesiyle diğer sanıkların tutuklanmaması görüşündeyim.”

        Dava hakkında bir görüşe katılacaksam, Hakim Kürşat Bektaş’ın görüşüne katılıyorum.

        Eğer hakimlerden biri daha bu görüşü destekleseydi mahkumiyet kararı çıkmayacaktı. Mahkumiyet kararı dediğimiz de, idam cezasının yerine getirilen, ağırlaştırılmış müebbet cezası. Gerçekten çok ağır.

        YORGUN YARGIYI NASIL KURTARACAĞIZ?

        Davanın içeriği hakkında söz söyleyen onlarca hukukçu var.

        Ancak bu hukukçularımızın biraz da yıllardır siyasetin yorduğu bu sistemin nasıl düzeleceğine kafa yormalarını bekliyorum.

        İktidarlar değişse de, yargının asla değişmeyecek terazisini nasıl dengede tutacağız?

        Yargının politize olmasını nasıl engelleyeceğiz?

        Bunu da tartışalım. İnanın daha iyi sonuçlar doğurabilir.

        Modern iletişim adabı

        Modern iletişim adabı
        0:00 / 0:00

        1. Bir kişinin iznini almadan Whatsapp gruplarına, toplu mesaj listelerine, mail gruplarına eklemeyin.

        2. Makul saatler dışında insanları aramayın, direkt mesaj göndermeyin.

        3. İlk defa aradığınız birine önce kendinizi tanıtın.

        4. Şahsen tanışmadığınız birine sosyal medyada üzerinden de olsa “sen” diye hitap etmeyin.

        5. Bir yazara, sanatçıya, siyasetçiye, kanaat önderine doğrudan mesaj iletme hakkın var diye, bu insanlara asker arkadaşınız gibi hitap etmeyin, size cevap vermediğinde eleştirmeyin.

        6. Birinin fikirlerine katılmıyorsanız ve eleştirel yorumlar yapacaksanız bile nezaket sınırlarını aşmayın.

        7. Cep telefonunu aradığınız kişi üç defa çaldığı halde cevap vermiyorsa, müsait değil demektir, ısrarla çaldırmayın.

        8. İlk defa aradığınız biri cevap vermiyorsa, on kere daha aramak yerine, mesaj atarak önce kendinizi tanıtmayı deneyin.

        9. Toplu tanışma araçlarında, sokakta, kalabalık yerlerde cep telefonunuzun hoparlörünü, kamerasını açarak bağıra bağıra konuşmayın.

        10. Spor salonu, restoran, otel vb. toplu kullanım alanlarında video ve fotoğraf çekerken, başkalarının görünmemesine özen gösterin.

        11. Televizyon programlarında, bir konuğa mesaj atıp, “Bunu diğer konuğa ilet” demeyin. Kimse sizin ileti görevliniz değil.

        12. TT olmuş her konuda fikir beyan etmeyi zorunluluk zannetmeyin, bazen susmayı deneyin.

        13. Tanınmış insanların yanına gidip hemen selfi çektirmeyin, önce izin alın.

        14. Ölüm, düğün, sünnet, doğum günü, ziyaret, yediğiniz yemek, gezi, yeni aldığınız pijama... Yani yaşadığınız her anın fotoğraflarını hemen paylaşmayın. Kimse sizin özel yaşamınızı öğrenmek için yanıp tutuşmuyor.

        15. Birinden alıntı yapmışsanız paylaşımınızda ismini zikredin, kendi fikrinizmiş gibi yazmayın.

        Diğer Yazılar