Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Teknolojiyi ve makineleri hayatın olması gereken yerine yerleştirmediğimizde sıkıntılı bir yaşam süreriz.

        Organik hayat sürmemiz gerekiyor.

        Bunu söylerken son yılların popüler kültürü haline gelen, organik tarımla karıştırmayın. Organik sebze, meyve yemeği kast etmiyorum yani.

        Değerli dostum psikolog Ayhan Bingöl, “Doğal bir hayat, aslında olması gereken hayat demektir” diyor.

        Ellerimizi, ayaklarımızı, bedenimizi kullandığımız, topraktan uzaklaşmadığımız bir yaşam.

        Yürümek, ellerimizle iş yapmak, bedenimizi hareket ettirmek…

        Şehir hayatının, sanayileşmenin ve şimdi de dijitalleşmenin yarattığı tahribata ancak bu şekilde direnebiliriz.

        Bir ağaca dokunmayalı, dallarını, yapraklarını elimizle tutmayalı uzun bir zaman geçtiğini fark ediyor musunuz?

        Ya da işe, komşuya, markette, pazara ne zamandır yürüyerek gitmiyorsunuz?

        Ellerimizle bir priz tamir etmek, kırılmış bir eşyayı düzeltmeye çalışmak, eşya taşımak, bir maket araba yapmak, resim yapmak, hatta hatta elle yazı yazmak… en son ne zamandı?

        Navigasyonsuz adres bulamıyor musunuz artık?

        Domatesi, biberi, salatalığı semt pazarına gitmek yerine, online sipariş mi veriyorsunuz?

        Kitap okuyup koltukta uyuklamayalı epey vakit oldu değil mi?

        Çocuklarla bir arada oyun oynamayalı, sokaklarda gezmeyeli, mahalle maçı yapmayalı, ip atlamayalı… Hepsi mi çok önceydi?

        Uzun süre önceydi bunlar diyorsanız, organik hayat sürmüyorsunuz demektir…

        Teknoloji, makineler, cihazlar hayatınızda yerli yerinde değil, bunu anlıyoruz.

        Evet hayatımızı kolaylaştırıyor bunlar.

        Ancak olması gerekenden çok fazla yer tutuyorlarsa hayatımızı organik olmaktan çıkartıp mekanikleştiriyor, dijitalleştiriyor demektir.

        Böyle bir hayatta duygular, hisler, zihinsel derinlik, neşe, kahkaha, mizah az var demektir.

        İnsanlar biraz da bu yüzden öfkeli, biraz da bu yüzden tahammülsüz, gergin ve acımasız.

        Makineler ve teknoloji bizi kendine benzetmiş demektir. Bunlarda vicdan, merhamet, aşk, neşe beklemek faydasızdır.

        Teknoloji ve makine karşıtı olmamalıyız tabii ki.

        Ancak onların bize hükmetmesine de karşı çıkmalıyız.

        Küçük kızımın yaz tatilinde çeşitli kurslara gitmesini istiyorum.

        Kurslar arasında robotik kodlama, basit yazılım, bilgisayar kullanımı gibi şeyler vardı.

        Bense drama, resim, bendir, ebru ve satranç kurslarına gitmesini istedim.

        Çocuk manuel olarak elleriyle resim yapmalı, bendire parmaklarıyla vurmalı, üstü başı ebru boyalarına bulanmalı ve satrançla zihnini geliştirmeli.

        Zaten okulunda, evde yeterince teknolojiyle hemhal oluyor.

        Köyde amcasının bahçesinde marul, maydanoz, domates yetiştirmeyi deneyecek.

        Sütçü Mustafa’nın ineğinden nasıl süt sağdığını, Habibe Teyze'nin tavuklarının nasıl çift sarılı yumurta yaptığını görecek.

        Bunları okulda eğitim alır gibi değil, gerçek hayatın böyle olduğunu düşünerek yapacak.

        Sonra baktım ki bunları yapmak bana da çok iyi geliyor.

        Yaşı ilerlemiş ablama, abime daha iyi geliyor.

        Çünkü bizim için organik hayat böyle bir şey.

        Şehirde bunları nasıl yapacağız diye itiraz edenler var biliyorum.

        Yakında bir park vardır illa ki.

        Tanıdık birinin köyü de vardır.

        Şu cep telefonunu akşam 8’den sonra bir kenara bırakın hele.

        Sosyal medyanın zihninizi işgal eden istilasından bir kurutulun bakalım.

        Müziğin sesini, kitapların tozunu, çocukların neşesini, büyüklerin dizinin dibini, eski fotoğraflarınızı bir hatırlayın bakalım.

        Nasıl değiştiğinizi göreceksiniz.

        Mazeret bulmak kolay ama yapmayın.

        Organik bir hayat kurun sevdiklerinizle.

        Kendinizi daha mutlu ve dingin hissedeceksiniz.

        Diğer Yazılar