Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MHP Milletvekili Halil Öztürk dün bir kanun teklifi verdi. Meclis’te kabul edilirse, Instagram, Twitter, Youtube, Facebook gibi mecralarda sahte hesapların engellenebilmesi için TC kimlik numarası mecburi olacak.

        Sosyal medyada trollerden, manipülatif yalan haber yayanlardan, sahte kimliklere bürünüp atıp tutanlardan hemen her kesim rahatsız. Fakat bunun çözümü devletin her kullanıcıyı takip edeceği bir sistem kurmak olamaz, olmamalı.

        İhtiyacımız olan yeni yasaklar değil aksine insanların fikirlerini beyan etmek için sahte hesaplara ihtiyaç duymayacağı bir özgürlük ikliminin oluşması. Küfür ve nefret suçu içermedikçe hiç kimsenin sosyal medyada yaptığı paylaşım yüzünden gözaltına alınmaması, soruşturmaya uğramaması…

        Aksi halde devletin bizi her an gözetleyen bir gardiyana dönüşmesinin önünü alamayız.

        ALMANYA MODELİ

        Aslında bu Türkiye’ye has bir mesele değil, hemen her ülkede tartışılıyor.

        Dün bu konuyu konuşurken Prof. Dr. Adem Sözüer Almanya örneğini verdi.

        Almanya’da belli bir oranın üzerinde kullanıcıya sahip olan sosyal medya şirketleri ülkede tam yetkili temsilciler bulundurmak ve vatandaş bir paylaşımdan şikayetçi olduğunda bunu inceleyip 24 saat içinde sonuçlandırmak zorundalar.

        Yani sorun devlet denetimiyle değil, sosyal medya şirketlerinin öz denetimiyle çözülüyor.

        “Sosyal medya rayından çıktı ama çözümü MHP’nin kanun teklifindeki gibi olamaz. Bu bir ticari faaliyet değil ki kimlik numaramı devletle paylaşayım. Müstear adla da yazarım. Bir düzen getirilmesi lazım ama devletlerin bu bilgilere sahip olması profil çıkarmaya kadar gider” diye uyarıyor Prof. Sözüer.

        İnanç vergisi fişlemeye dönüşür mü?

        Devletin vatandaşları gözetlemesi demişken, çok konuşulan bir başka konu daha var.

        Fatih Altaylı’nın ‘inanç vergisi’ önerisi epeyce tartışma yarattı.

        “İnançlı değilim” diyenlerin ya da ibadethaneleri kullanmayanların inanç vergisi ödememesi kulağa ilk anda mantıklı geliyor. Aslında bu teklifin zorunlu din derslerinin kaldırılmasından pek farkı yok.

        Ama beni endişelendiren bir nokta var.

        AİHM kararlarına uygun olarak, nüfus cüzdanlarında inanç hanesi kaldırıldı. Hiç kimse inanıp inanmadığını yahut hangi dine mensup olduğunu beyan etmek zorunda değil. Tam böyle bir aşamaya geçebilmişken inanç vergisi konması devletin inananları ve inanmayanları kayıt altına alacağı bir tür fişlemeye dönüşmez mi?

        Soy kodu ile gayrimüslim vatandaşların kimliklerinin işaretlenmesi utancını daha unutmadık. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.

        Kafelerde fiyat yükselecek mi?

        Bayramdan sonra kafeler, restoranlar açılacak gibi görünüyor.

        Peki açıldığında neler değişecek? Bazen yemek bazen de sadece bir kahve içip rahatlamak için uğradığımız kafelerde diken üstünde mi oturacağız?

        Masalar arasındaki mesafenin artacağını biliyoruz ama başka neler değişecek?

        Genel bir fikir edinmek için 14 şubesiyle İstanbul’un farklı noktalarında hizmet veren

        House Cafe’lerin ortağı Canan Özdemir İşmen ile konuştum.

        Alınması muhtemel önlemler şöyle:

        - Her şeyden önce, lüzumsuz seçeneklerle dolu, sayfalar dolusu kalın menüleri unutun. Kısıtlı menü olacak, servis edilen yemek çeşitleri azalacak.

        -Masa üzerinde ortak kullanılan tuzluk, şekerlik, peçetelik kişiye özel getirilecek.

        - Garsonlara yeni koşullara uygun hijyen eğitimi verilecek. Her servisten ellerini dezenfekte edecekler.

        -Tüm mutfak ve servis elemanları maske ve önlük takacak. Bu yalnızca müşteriler için değil çalışanlar için de alınan bir tedbir. İş güvenliği kuralları değişiyor.

        -Sabah akşam kafelerin içi dezenfekte edilecek.

        -Girişte müşterilerin ateşinin ölçülmesi de gündeme gelebilir.

        Peki korona fiyatlara nasıl yansıyacak?

        Canan Hanım, “Malzeme maliyetleri inanılmaz arttı ama bunu hesaba yansıtamayız. Zaten gelmekte tereddüt yaşayan müşterileri hepten kaybederiz. Ürününe göre örneğin et ürünlerinde küçük artışlar yapabiliriz ama genel olarak eski fiyatları koruruz” diyor.

        Zaten bu süreçte pek çok kişi evde yemek yapmayı, kendi çayını kahvesini demlemeyi öğrendi. Dahası dışarıda yeme içmeye ödenen paranın lüzumsuz olduğunu da fark etti.

        Son yıllarda pek çok mekân turistlere güvenip fiyatları uçurmuştu. Bu sene ortalarda pek turist olmayacağına göre fiyatları normalleştirsinler. En azından bir tabak makarnaya 60, bir fincan kahveye 15-20 lira ödemeyelim.

        Ölüm sebebini gizlemek mümkün mü?

        Prosedür şöyle, bir yakınınız vefat ettiğinde doktor ölüm raporu yazıyor ve o rapor hasta yakınlarıyla paylaşılıyor.

        Varsayalım PCR testi negatif çıkan bir hastaya akciğer filminde korona teşhisi kondu, tedavi yeterli olmadı ve hayatını kaybetti.

        Hastanın yakınları korona olduğunu biliyor. Doktorun yazdığı ölüm raporunu da görüyorlar. Raporda farklı bir sebep yazsa buna itiraz etmezler mi?

        Hadi birkaç hasta yakını o anın şokuyla buna dikkat etmedi diyelim. Yüzlerce kişi mi fark etmiyor?

        Hele de ki kadar tartışma çıkmışken birkaç hasta yakını çıkıp bunu açıklamaz mıydı?

        İşte bu yüzden ‘Devlet koronadan ölenlerin sayısını saklıyor’ tartışmasını uzatmak bana yersiz geliyor.

        ABD'ye gönderdiğimiz yardımı fazla abartmasak mı?

        Çin gönderdi.

        Rusya gönderdi.

        Mısır gönderdi.

        Vietnam gönderdi.

        Ürdün gönderdi.

        Biz de gönderdik.

        Tamam bir dönem yardım aldığımız ABD’ye şimdi bizim medikal malzeme gönderiyor olmamızın yarattığı güzel bir gurur duygusu var ama ABD’ye ‘Türkiye’nin desteğine muhtaç ülke’ muamelesi yapmak da biraz abartılı olmuyor mu?

        Özgüvenli olalım. Övünmeyi dozunda bırakalım.

        Bu değişikliği sevdim!

        Korona önlemleri kapsamında otel odalarındaki halılar sökülecekmiş.

        Vallahi çok sevindim. En lüks otelde bile o halılar bende kirlilik duygusu uyandırır, çıplak ayakla basmak istemem.

        Hele otel biraz eskiyse ya lekeli olur ya odada kesif bir koku bırakır.

        Temiz görünse bile acaba benden önceki müşteri ne işler karıştırdı diye düşünmeden edemez insan.

        Zaten ekonomik sıkıntı içinde olan oteller için ekstra masraf çıkaracak tamam ama bu vesileyle oda zeminlerine gerçek ahşap ya da mermer döşeseler, yıllandıkça güzelleşse keşke...

        Diğer Yazılar