Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her siyasi dönemin ve her siyasi hareketin bir tarih anlayışı vardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurucu felsefeye uygun bir tarih yazımı çabası vardı. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kurulması da Güneş Dil Teorisi de bunun izdüşümleriydi. Sonra resmi tarih yazımıyla hesaplaşma, daha eleştirel bir gözle kuruluş yıllarının tarihini yeniden yazma ekolü başladı.

        AK Parti’nin ilk yıllarında Osmanlı tarihine popüler düzeyde ilgi arttı, Muhteşem Yüzyıl gibi Osmanlı saray dizileri modası başladı.

        Ardından bir 2. Abdülhamit furyası geldi. Son 5-6 yıldır da Türklerin Anadolu’ya yerleşme hikâyesine odaklanan bir popüler tarih anlayışı yükseldi. 'Diriliş: Ertuğrul' dizisi bunun en sembolik temsilcisi oldu. Paralel bir şekilde Cumhurbaşkanlığı merasimlerinde 16 Türk Devleti’nin üniformalarını giymiş askerler sıralanmaya başladı.

        Türk İslam senteziyle bütünleşen bu tarih vurgusu, Cumhur İttifakı’nın milliyetçi muhafazakâr söylemiyle son derece uyumlu ve seçmen kitlesini heyecanlandırmak için elverişli bir zemin yaratıyor.

        İşte bu akımın bir parçası olarak son 3 yıldır Malazgirt savaşının yıl dönümü kutlanıyor. Ahlat’ta yapılan törenler dün başladı.

        Kutlamalara ev sahipliği yapan Okçular Vakfı Başkanı ve Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız cumartesi akşamı Açık ve Net’te konuğum oldu.

        REKLAM

        Son yıllarda milli bayramların stadyumlarda kutlanmasına getirilen yasakları ve iptal edilen törenleri hatırlattım. “Milli bayramlara sınırlama getirilirken Malazgirt ya da İstanbul’un Fethi kutlamalarına ağırlık verilmesinin siyasi bir anlamı var mı?” diye sordum.

        “29 Ekim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde kutlandı. Bu sene de AKM açılışı yetişirse orada bir etkinlik yapılacak. 30 Ağustos da bizim, Malazgirt de bizim tarihimiz” dedi.

        Tam biz bunu konuştuktan sonra sosyal medyada 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarının korona salgını nedeniyle iptal edildiği haberlerine tepkiler yükseldi.

        Aslında topyekun bir yasaklama yoktu. İçişleri Bakanlığı "Yasak yok. Salgın nedeniyle benzer uygulamalar 23 Nisan, 19 Mayıs, 15 Temmuz ve bayramlarda da oldu" dedi.

        Ama yine de akıllarda şu soru kaldı: Sınavlar yapılırken, Malazgirt Zaferi kutlanırken, 30 Ağustos neden kısıtlanıyor?

        Malazgirt kutlamaları için 400 dönümlük alanda 30 kıl çadır kurup, yağlı güreşler ve okçuluk yarışmaları yapıp, tüm bunlar için salgın önlemleri alınabiliyorsa 30 Ağustos için de coşkulu kutlamalar yapmak mümkün olmalı. 30 Ağustos'u sadece çelenk sunma merasimlerinden ibaret bırakmak hakkaniyetli bir yaklaşım olmaz.

        Buradan kestirme bir niyet okumasıyla kısıtlama kararında maksat arayanlardan değilim ama iktidarın tarihi günler arasında ayrım yapması doğru değil.

        Son yıllarda milli bayram kutlamaları geçiştiriliyormuş havası doğuyor.

        Bu nedenle kısıtlama kararını gözden geçirmelerinde fayda var.

        Karadeniz gazından sonra Doğu Akdeniz stratejimiz değişir mi?

        Karadeniz gazından sonra Doğu Akdeniz stratejimiz değişir mi?
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta, yani daha Karadeniz’deki gaz keşfi gündemimizde hiç yokken Doğu Akdeniz’de büyük bir gerginliğin ortasındaydık.

        21 Temmuz’da Oruç reis Gemisi için ilan edilen Navtex Yunanistan ile büyük gerilime sebep olmuş, Almanya Şansölyesi Merkel devreye girmiş ve Türkiye diplomatik adımlara alan açmak için Oruç Reis’in çalışmalarına 3-4 hafta ara verdiğini duyurmuştu.

        Türkiye- Yunanistan- Almanya arasındaki üçlü görüşmelerden mutabakat çıkması beklenirken, Yunanistan en hafif tabiriyle centilmenlik anlaşmasını bozarak Mısır ile deniz yetki alanı anlaşması imzalayınca ipler yeniden koptu.

        Türkiye 10-23 Ağustos tarihleri arasında Oruç Reis için Navtex ilan etti, çalışmalar yapacağı açıklandı.

        Merkel yeniden devreye girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “23’ünden sonra duruma tekrar bakalım” dedi.

        23 Ağustos yani dün Oruç Reis’in Navtex süresi sona ermişti. Yeni bir kararla sadece 4 gün süreyle 27 Ağustos’a kadar uzatıldı.

        Tam da bu atmosferde Karadeniz’deki doğalgaz keşfi hükümete Doğu Akdeniz’de yeni bir manevra alanı açabilir.

        İki ihtimal var. Yunanistan’ın kışkırtıcı açıklamalarına karşı Türkiye Merkel’in arabuluculuk çabalarına destek olursa AB ile gerilen ilişkiler yatışabilir. Doğu Akdeniz’deki haklarımızdan vazgeçmeden ama diplomasinin tüm imkânlarını kullanarak daha sakin bir diyalog zemininde yetki alanlarının örtüştüğü parsellerde nasıl bir çözüm bulunacağı konuşulabilir.

        İkinci ihtimal ise Türkiye’nin milli çıkarlarında ısrarcı olup Oruç Reis için bir kez daha uzun süreli Navtex ilan etmesi... Bu durumda AB yaptırımlarının ağırlaştırılmasına karşı hazırlıklı olmamız gerekiyor.

        Zira AB ülkeleri, Şubat ayında Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın iki yöneticisini yaptırım listesine almıştı. Temmuz ortasında ise Fransa'nın çağrısı üzerine AB ülkeleri dışişleri bakanları Türkiye özel gündemiyle toplanmış fakat Almanya’nın frenlemesiyle ek yaptırım kararı çıkmamıştı.

        Başta Yunanistan ve Fransa olmak üzere AB liderleriyle sürekli gerilen ilişkilerin aksine Almanya şansölyesi Merkel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında güçlü bir diyalog var. Bu nedenle Almanya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı'nı devralmış olması Türkiye’nin lehine bir atmosfer oluşturuyor.

        Doğu Akdeniz’de diğer tüm ülkeler Türkiye aleyhinde atıp tutarken Merkel diyalogla çözüm için bir masa kurmaya çalışıyor.

        Masayı deviren Yunanistan’ın açıklamaları olsa bile Türkiye’nin hakkı olandan vazgeçmeden diplomasiden yana tavır alması önemli. 27 Ağustos’ta süresi dolacak Oruç Reis için yeniden Navtex ilan edilir ve Merkel bunu şahsına karşı bir güvensizlik gibi algılarsa yeni AB yaptırımlarının önünde duracak kimse kalmaz. Türk enerji şirketlerine karşı ağırlaştırılmış yaptırımların ekonomi üzerinde yaratacağı etkiyi görmezden gelmeden Doğu Akdeniz’de haklarımızı korumanın yollarını bulmalıyız.

        Diğer Yazılar