Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Onca fevri erkek lider arasında aklı başında ve sakin davranan Almanya Şansölyesi Merkel’in ısrarlı çabaları sonuç verdi, Türkiye ve Yunanistan yeniden görüşme masasına oturacak.

        Dün peş peşe ılımlı açıklamaların yapıldığı sıcak saatlerde Ankara’daki havayı koklamaya çalıştım.

        Moraller iyiydi.

        “Türkiye taviz verdiği için mi bu noktaya gelinebildi?” diye sordum. “Hayır, başından beri pozisyonumuz aynı. Sadece müzakere sürecine şans ve destek veriyoruz” yanıtını aldım.

        Biz geri adım atmadık ama Yunanistan bizim istediğimiz bir adım attı mı?

        Kısmen evet. Meis civarındaki askeri gemilerini geri çektiler. Hem AB’den hem de önceki akşam ABD’den yapılan açıklamalarla “Sevilla Haritası’nın geçerliliğinin olmadığı tescillendi. Yunanistan maksimalist taleplerinin karşılığının olmadığını gördü.

        2002-2016 yılları arasında 14 yıl boyunca tam 60 tur görüşme yapılmış, o dönem Çipras’ın geri çekilmesiyle müzakere süreci durmuştu.

        Dün Yunanistan Dışişleri Bakanlığı "Yunanistan ile Türkiye, istikşafi görüşmelerin 61. turunun yakında İstanbul'da yapılması yönünde anlaşmaya vardı” diye bir açıklama yaptı.

        Bu kadar gerilimden sonra Yunan tarafının görüşmeler için İstanbul’a gelecek olması da olumlu bir adım olarak görülüyor.

        REKLAM

        Peki ya Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un efelenmeleri?

        Geçen hafta “Yakında Erdoğan’ın yalnızlığı bitip Macron’un yalnızlığı başlayabilir. Erdoğan’ın son adımından sonra Merkel’in Macron ile konuşarak ‘Bak, Erdoğan diplomasiden yana, sakin ol ve bu anti-kampanyayı bırak’ demesi bekleniyormuş” diye yazmıştım.

        Beklediğimden hızlı oldu süreç. Dün akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Macron arasında yapılan telefon görüşmesi Fransa’nın talebi üzerine gerçekleşmiş.

        Adım atan taraf Macron olmuş yani.

        Tabii sürecin sert bir havadan ılımlıya dönmesine NATO arabuluculuğunda yapılan askeri görüşmelerin payını da eklemek lazım.

        Türkiye-Yunanistan askeri heyetleri arasında kısa süre içinde 5 toplantı gerçekleştirildi. Milli Savunma Bakanlığı dün 6. toplantının önümüzdeki hafta yapılacağını duyurdu. Oradaki görüşmeler de iyi gidiyormuş.

        Peki, Türkiye şimdi ne talep ediyor?

        Yanıtı son derece net, Yunanistan’ın yeni bir taşkınlık yapmamasını ve daha önemlisi AB’nin olumlu bir adım atmasını istiyor Ankara.

        Nedir o adımlar? Gümrük Birliği, vize, göç anlaşması ve Türkiye’nin de içinde yer alacağı Doğu Akdeniz enerji konferansı...

        İlk üçü belki zaman alabilir ama konferans konusunda kısa sürede sonuç elde edilebilir.

        Geçen hafta Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Charles Michel, Akdeniz’deki sorunların ele alınacağı, çok taraflı bir konferans düzenlenmesi fikrini açıkça dile getirmişti. Ocak 2020’de Türkiye’yi dışlayarak oluşturulan 'Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nun aksine Türkiye’yi de kapsayacak bir süreç başlarsa Doğu Akdeniz’de birden barış havası esebilir.

        Yunanistan, AB ile işler yolunda giderse, arkasından bir de Mısır adımı atılabilirse dış politikada daha az yalnız bir döneme geçeriz belki de kim bilir?

        Önce yargıya güveni tazeleyin Abdülhamit Bey

        “Şu tutuklansın, bu serbest bırakılsın” kampanyaları...

        Televizyon programlarında çözülen cinayetler...

        Haksızlığa uğradığında derdini karakoldan önce sosyal medyada anlatan insanlar...

        Bütün bunlardan yakınan bir açıklama yapmış Adalet Bakanı Abdülhamit Gül. “Kimse toplum yargıçlığına soyunmasın” demiş.

        Bu çağrınız elbette özünde doğru, iyi, güzel ama bu atmosferin oluşmasının sorumlusu toplum mu ki bize kızıyorsunuz Abdülhamit Bey?

        Tutukluluk süreleri uzatıldıkça uzatılıp siyasi cezalara dönüşmediğinde...

        FETÖ borsası iddiaları akıllara bile gelmediğinde...

        Sahte delillerle, kumpaslarla masum insanlar yıllarca hapis yatmadığında...

        Toplum vicdanını yaralayan kararlara imza atılmadığında...

        İnsanlar mahkemeye başvurduğunda adaletin yerini bulacağına inandığında...

        Yargıya güven tesis edildiğinde...

        Yani kısacası sizin de dediğiniz gibi adalet, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde gerçekten tecelli ettiğinde kimse toplum yargıçlığına soyunmaz.

        O atmosferi oluşturacak adımlar atılmadan sadece iyi niyetli sözlerle sonuç alınması mümkün değil maalesef.

        Diğer Yazılar