Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Millet İttifakı veya daha geniş haliyle muhalefet bloku, birlikteliklerini parlamenter sisteme dönüş hedefi üzerinden kurguluyor.

        Oysa geniş halk kitlelerinin tercihini asıl belirleyecek olan sistem değil, şu 3 soru:

        Ekonomideki sorunları nasıl çözeceksiniz? Projeleriniz ne?

        Milli meselelerde politikanız ne olacak?

        Hayat tarzıma karışacak mısınız? Manevi değerlerime sahip çıkacak mısınız?

        Muhalefet partileri, bu 3 soru içinden sondakiyle ilgili net konuşuyor. “Kimsenin hayat tarzına karışmayacağız, muhafazakârların da içi müsterih olsun” diyorlar. Buna rağmen anketlerde Cumhur İttifakı seçmeni muhalefetin kazanması durumunda kazanımlarını kaybetmekten korktuğunu söylüyor. Yani ikna olmuş değiller. Belki zamanla değişir.

        Ekonomi kısmında ise muhalefet partilerinin eleştirileri ortaya koydukları çözüm önerilerinden daha çok ama bu eksikliğin farkına varmaya, somut planlar geliştirmeye başlıyorlar. 2023’e doğru açıkladıkları proje sayısı artacak gibi. Yani umarım öyle olur.

        Fakat şu dış politika meselesi var ya, işte muhalefet en çok orada zayıf kalıyor.

        Türkiye’de 15 Temmuz 2016 sonrası yükselen milliyetçi dalga ile dış politika iç politika ile bütünleşti.

        'Milli beka' söylemi kitleler üzerinde ciddi etki yaptı. Doğu Akdeniz konusunda muhalefet seçmeninin ciddi bir bölümü de iktidarın izlediği politikayı doğru buluyor.

        Buna karşılık muhalefet, dış politikada hükümeti eleştirmek dışında geleceğe dönük net bir projeksiyon belirleyemiyor.

        Suriye tezkeresi de gösterdi ki İYİ Parti ve CHP aynı çizgide değil. Bırakın iki partiyi, İYİ Parti bile kendi içinde yeknesak düşünmüyor.

        Bu dağınıklık muhalefetin en zayıf karnı...

        Yüzde 50+1’i almak için bir tür ittifak ya da koalisyon kuracaklar ama kazanırlarsa CHP’nin dış politika tezleri mi uygulanacak yoksa İYİ Parti’ninkiler mi?

        PYD’ye dönük operasyonlara kesin biçimde karşı çıkan HDP’nin taleplerini dikkate alacaklar mı?

        Suriye’de operasyonları noktalayacaklar mı?

        İdlib’den çekilecekler mi?

        Amerika’dan F-16 isteyecekler mi?

        S-400’leri kullanacaklar mı?

        Libya’daki askerleri çekecekler mi?

        Daha bunun gibi onlarca sorunun yanıtı havada duruyor.

        Geçen hafta Ali Babacan, 'Yarına Atılım Eylem Planı'nın lansmanından sonra gazetecilerle bir araya gelmişti. Erdoğan’a bağlı seçmenin kendilerine dönük tavrını anlatırken şöyle bir cümle kurdu:

        “Yiyecek ekmeğimiz yok ama çok şükür İHA-SİHA’larımız var diyorlar."

        İşte İHA-SİHA’ların varlığını cebindeki paradan daha kıymetli gören o seçmenin duygu dünyasını anlamadıkça muhalefet seçimi cepte zannetmesin.

        Erdoğan yanında Kılıçdaroğlu'nu götürür müydü?

        Erdoğan yanında Kılıçdaroğlu'nu götürür müydü?
        0:00 / 0:00

        Önceki gün The Guardian Gazetesi’nde dikkat çeken bir haber vardı.

        Roma’da gerçekleşen G-20 Zirvesi boyunca, görev süresini tamamlamak üzere olan Almanya Şansölyesi Angela Merkel, liderle yaptığı tüm özel görüşmelere müstakbel Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile birlikte girmiş.

        Hangi ülkeyle ne konuşuyor halefi de duysun, görsün istemiş.

        Yeni başbakan Scholz, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin adayıydı. Merkel’in üyesi olduğu Almanya Hristiyan Demokrat Birliği ise seçimi kaybetmişti.

        Scholz, koalisyon hükümetinde maliye bakanlığı yapıyordu ama sonuçta rakip partidendi.

        Buna rağmen Merkel’in toplantılara Scholz’u yanında götürmesi, “Bir ülkede devlet geleneği nasıl oluşur, devlette devamlılık nedir?” sorusunun canlı yanıtı adeta.

        Bir an için, “2023’te Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi kaybetse, görevi devretmeden önce devlet başkanlarıyla görüşmelere yanında muhalefet adayını, mesela Kılıçdaroğlu’nu, İmamoğlu’nu veya Akşener’i götürür müydü?” diye düşündüm.

        Hayal etmesi bile imkânsız geldi.

        AKM'nin kedisine bir isim lazım

        AKM'nin kedisine bir isim lazım
        0:00 / 0:00

        AKM yeniden açılalı daha 1 hafta olmadı ancak şimdiden tatlı bir maskotu var.

        Sinan Operası sahnelenirken sahnede bir ara sarı-beyaz tüylü bir kedinin dolaştığını gördük.

        Pazar akşam Londra Filarmoni Orkestrası'nın (LPO) verdiği konserin başında tekrar sesi duyuldu. Bir süre miyavlamalarıyla orkestraya eşlik ettikten sonra ortadan kayboldu.

        Meğer provalarda da oradaymış, LPO, Instagram hesabından “İçeride sürpriz bir misafirimiz var” diye fotoğrafını paylaşmış.

        AKM’nin kedisine bir isim bulmak lazım.

        Var mı şöyle opera, bale ya da klasik müzik jargonuna uygun öneriniz?

        Konser kitapçığı basmayı ihmal etmeyin

        Konser kitapçığı basmayı ihmal etmeyin
        0:00 / 0:00

        Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sinan Operası’nın prömiyeri için oldukça detaylı bir kitapçık basarak koltuklara bırakmıştı.

        Operanın hazırlanış hikâyesini, sanatçıları, libretto'ları, sahneleri tek tek yazmışlardı. İzlerken sırada neyin geleceğini biliyordunuz.

        Londra Filarmoni Orkestrası konserinde ise kitapçık yoktu.

        Klasik müzik konserlerinde kitapçık çok önemlidir. Eğer ki işin uzmanı değilseniz, örneğin Brahms’ın 4. Senfoni'sinin kaç bölümden oluştuğunu bilmiyorsanız, yanlış yerde alkış kaçınılmaz olur. Tabii dinlediğinizin Brahms olduğunu anlayacak kadar kulak yatkınlığınız varsa veya konser biletini satın alırken bakma şansınız olmuşsa...

        Önceki akşam piyanist Francesco Piemontesi, Mozart’ın 20 numaralı piyano konçertosunu çalarken salondan çıt çıkmadı. 3 bölümlük eserde tek bir yanlış alkış olmadı. “İstanbul izleyicisi artık ne kadar bilinçli” diye geçirdim içimden.

        İkinci yarıdaki Brahms’ta ise 4 bölümde 3 yanlış alkış… Londra Filarmoni’ye biraz mahcup olduk anlayacağınız.

        Bu eksiklik fark edilmiş olmalı ki bir sonraki gün gerçekleşen İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası konserinde kitapçık basılmış ve hatta alkış yerleri işaretlenmiş.

        Son derece doğru bir çözüm. Kim düşündüyse sağ olsun.

        Kültür Bakanlığı’ndan ve AKM, CSO, Cemal Reşit Rey gibi düzenli konserlere ev sahipliği yapan kurumlardan ricam, kitapçık basmayı ihmal etmeyin.

        Sadece çalınacak eserleri değil, bestelerin tarihi serüvenini ve icra eden sanatçıları da tanımamız önemli.

        Pandemi dönemi tedbiri olarak dağıtmak istemiyorsanız da İKSV’nin 2 yıldır müzik festivallerinde yaptığı gibi dijital kitapçık hazırlatıp konser girişinde kare kodla telefonlara yüklenmesini sağlayabilirsiniz.

        Diğer Yazılar