Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Beğenin ya da beğenmeyin Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP büyük bir dönüşüm yaşadı. Kemalist-ulusalcı çizgiden daha demokrat ve ılımlı bir çizgiye doğru evrildi. Bir koldan sağ-muhafazakâr açılımı, öte yandan da HDP üzerinden Kürt açılımı yaptı.

        Sağ-muhafazakâr açılım ilk başlarda İhsan Özkes, Sabri Erbakan gibi sembolik isimlerin partiye alınmasıyla başlamıştı. Orada organik bir bütünleşme sağlanamasa da Kılıçdaroğlu bu yoldan dönmedi. Ekmeleddin İhsanoğlu ile başarısızlığa uğrayan süreç 2018’de Abdullah Gül’ün adaylığı ile sürdürülmek istendi ama o da olmadı.

        Kılıçdaroğlu yine pes etmedi ve ılımlı tutumu sayesinde muhafazakâr muhalif diyebileceğimiz Saadet, Deva, Gelecek gibi partileri 'dostlar' hanesine ekledi.

        Başörtüsü konusunda CHP’nin katı tutumunu değiştirdi. Sık sık özeleştiri yaptı.

        Bugün parlamenter sisteme dönüş temelinde bir araya gelen 6 partinin CHP dışındaki 5’i yani İYİ Parti, Saadet, Demokrat Parti, Deva, Gelecek sağ ve büyük oranda muhafazakâr partiler.

        Kılıçdaroğlu CHP’yi dönüştürmeseydi işte bu blokun oluşması da mümkün olamazdı.

        Kürt meselesi konusundaki tavır değişikliği de bu 6 partilik bloka HDP’nin dışarıdan da olsa eklemlenmesini sağlıyor.

        Kılıçdaroğlu, cumartesi günü çektiği yeni videoda “Benim liderliğini yaptığım partinin geçmişte yarattığı derin yaralar vardı. Uzun süredir bu yaraları yaratan o sistemi değiştirmekle uğraştım” derken tam da CHP’nin yaşadığı bu dönüşümden bahsediyor.

        Ne var ki Kılıçdaroğlu’nun bu çabası ittifakın genişlemesini sağlasa da partisine ya da kendisine oy olarak dönmedi. Anadolu’daki CHP algısını değiştirmeye yetmedi.

        Bugün Cumhur İttifakı’na oy veren seçmenlerin ağırlıklı çoğunluğu, Millet İttifakı iktidara gelirse kazanımlarını kaybetme endişesi yaşıyor.

        Kararsızlar CHP’ye yönelmiyor.

        İşte Kılıçdaroğlu “Şimdi dışarıya dönme zamanı. Yaraların kapanması için helalleşme yolculuğuna çıkıyorum” diyerek seçmendeki bu CHP algısını değiştirmek üzere vites yükseltiyor.

        Aslında bu sadece CHP algısını değil, bizzat Kemal Kılıçdaroğlu imajını da değiştirmeye dönük bir hamle.

        Çünkü Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorsa tıpkı Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi sağ seçmenden de oy olmak zorunda.

        Lafın kısası, Kılıçdaroğlu dindar kesim ve Kürtlerle helalleşme yolculuğuna çıkacak.

        Başarabilecek mi bekleyip görmek lazım.

        Fakat benim asıl dikkatimi çeken, eski CHP çizgisindeki Kemalist-ulusalcı kesimin bu çemberin dışında bırakılması.

        Kemal Bey, kalbini kırdığı kesimlerle barışmaya çıkmışken CHP'nin Atatürk çizgisinden uzaklaştığını düşünen Kemalistlerle de helalleşecek mi?

        Yoksa onları tamamen Muharrem İnce’nin kollarına mı bırakacak?

        Unutmayalım ki Kılıçdaroğlu’nun anketlerde İmamoğlu ve Yavaş’ın gerisinde kalma nedeni sadece sağ-sol meselesi değil. CHP tabanı içinde de kendisine çok kızan, aday olmasına sıcak bakmayan ciddi bir kesim var.

        Kaldı ki gerçek manada bir toplumsal barış inşa etmek istiyorsa bunu Kemalistleri dışarıda bırakarak değil, yeni dostları ile eski dostlarını barıştırarak yapması gerekiyor.

        50+1'in değişmesi ihtimal dışı

        50+1'in değişmesi ihtimal dışı
        0:00 / 0:00

        Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, Erdoğan’ın sistemi 'istikrar' vurgusuyla savunduğunu, sadece Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50+1 oy şartından memnun olmadığını, “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş” şikâyetinde bulunduğunu anlattı.

        Aslında bu tartışma yeni değil. Ekim 2019’da yani bundan yaklaşık 2 sene önce AK Partili eski bakan Faruk Çelik'in cumhurbaşkanı seçilebilmek için “İlk turda yüzde 40 ve üzeri oy alan seçilsin. Yüzde 50+1 formülü Türkiye'yi yorar" demesi epeyce fırtına koparmıştı.

        Gazeteciler bu açıklamayı Cumhurbaşkanı’na sorduğunda, “Bu 1 yıl önce getirdiğimiz bir sistemi tekrar tartışmaya açmak anlamına gelir ki asıl milleti o yorar” diyerek 50+1’i değiştirmeyi düşünmediklerini belirtmişti.

        Demek ki aradan geçen 2 yılda 50+1’in zorlayıcılığı karşısında fikri değişmiş.

        Peki Cumhurbaşkanı’nın memnuniyetsizliği durumu değiştirir mi?

        Cevabı net olarak “Hayır” çünkü 50+1 oranının düşmesi için Anayasa değişikliği yani Meclis’ten 400 milletvekilinin "Evet" oyu vermesi gerekiyor ki şu anki tabloda bu imkânsız.

        Şu saatten sonra 50+1’in değişmesi gerektiğini söylemek “Cumhur İttifakı seçimi kaybedecek” algısını güçlendirmekten başka işe yaramaz.

        Peki Cumhurbaşkanı 50+1’den memnun değilse önümüzdeki dönemde muhalefetin parlamenter sisteme dönüş davetine icabet eder mi?

        Bu da ihtimal dışı zira Karamollaoğlu’nun da söylediği gibi Erdoğan yeni sistemi savunuyor.

        Daha geçen ay Soçi ziyareti dönüşünde gazetecilerin sorusu üzerine “Başkanlık sistemini getiren bir iktidar kalkıp da muhalefetin kuyruğuna takılır mı? Böyle bir şey asla olamaz. Biz başkanlık sistemini getirdik ve bu yeni sistemden de memnunuz. Başkanlık sistemiyle inşallah yolumuza devam edeceğiz” demişti.

        Bırakın 2023’ten önce değişiklik yapmayı, ben seçimi kaybetse dahi Cumhurbaşkanı’nın muhalefetin sistem değişikliği planına destek vermeyeceğini düşünüyorum.

        Kendi deyimiyle 'muhalefetin kuyruğuna' takılmaz. Mevcut sistemle seçimi kazanmak için sonuna kadar mücadele eder. Kaybettiği takdirde de muhalefetin Meclis’te çoğunluğu yakalaması için kolaylık sağlamaktansa erken seçim olanaklarını yoklar.

        Tıpkı 7 Haziran’dan sonra koalisyona sıcak bakmadığı veya İstanbul’da ilk seçim sonucunu kabullenmediği gibi...

        Kültür-sanat rekabeti

        Kültür-sanat rekabeti
        0:00 / 0:00

        Bilmem farkında mısınız ama son günlerde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülkede bir kültür-sanat atılımı hatta rekabeti başladı.

        Geçtiğimiz yıla kadar İKSV, İş Sanat, Borusan gibi özel kurumların omuzladığı kültür faaliyetleri, şimdi İBB’nin etkinlikleri ve AKM’nin yeniden açılmasıyla bambaşka bir boyut kazandı.

        AKM sadece bina olarak açılmakla kalmadı, çok zengin bir programla karşımıza çıktı.

        Öte yandan İBB’ye bağlı Cemal Reşit Rey Konser Salonu da Şef Cem Mansur’un hazırladığı programla kaliteli bir içeriğe kavuştu.

        Ben iş güç arasında bir yolunu bulup bu zenginleşmenin tadını çıkarmaya çalışıyorum.

        Üstelik o kadar çok seçenek var ki seçmekte zorlanıyorum.

        Diğer Yazılar