Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Muhalefet partileri ne zaman anketlerde biraz palazlansa, 2023’te seçimi kazanmaları garantiymiş psikolojisine giriyor ve “Aday değil sistem önemli” söylemini öne çıkarıyor.

        Gerekçe olarak da “İkinci bir Erdoğan seçmek istemiyoruz. Mevcut yetkileri kime verseniz yoldan çıkar” gibi bir varsayımla hareket ediyorlar.

        Siyasette iddiası veya hırsı olamayan bir aday gösterirlerse mesele kalmayacak diye düşünüyorlar.

        Oysa amaç seçimi kazanıp ülkeyi düze çıkarmaksa, demokrasiye bağlı bir isim, mevcut sistemde belli başlı revizyonlar yaparak istikrarlı bir şekilde ülkeyi 5 yıl yönetebilir.

        Hatta güçlü yetkilere sahip olması hukuk ve demokrasinin yeniden tesis edilmesi, yeni bir ekonomi programının hayata geçirilmesi için faydalı bile olabilir.

        Ha, arzu ettikleri gibi Meclis çoğunluğu kazanılırsa sistem zaten doğal yollardan değişir. Zamanı geldiğinde tekrar seçim yapılır. Halk kimi Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak görmek istiyorsa onları başa getirir.

        “Aman AK Parti tekrar kazanmasın” hesabıyla eski sistemle seçilen Cumhurbaşkanı’nın apoletlerini söküp "Sen şimdi temsili Cumhurbaşkanı olarak devam et. En çok oy alan parti de güven oyu alıp hükümet kursun” demek absürtlüktür.

        Mevcut sistemle seçime gidip yeteri kadar milletvekili çıkaramayınca olmayan bir Başbakanlık'ı icat etmeye çalışmak daha büyük bir zorlama olur.

        Bu, 50+1 ile halkın yönetme yetkisi verdiği Cumhurbaşkanı’nı kenara itip sandıkta kendi başlarına alamadıkları oy ile ülkeyi yönetmeye kalkışmaları anlamına gelir.

        6’lı masadaki her partinin bir yerinden çekiştireceği, liderler arası rekabetin hükümeti iş göremez noktaya taşıyacağı ‘defacto bir parlamenter sistem’ yerine güçlü ve demokratik bir aday, seçimden önce açıklanan güçlü bir kadro, güçlü program ve istikrarlı bir hükümet formülü üzerinde çalışsalar keşke.

        Ankara F-16'lar için Cumhuriyetçiler ile lobi yapacak

        Ankara F-16'lar için Cumhuriyetçiler ile lobi yapacak
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik sürecinin başlatılmasına "Evet" demesinin ardından gerçekleşen Biden-Erdoğan görüşmesinin somut tek meyvesi F-16 meselesi gibi görünüyor.

        Fakat o da garanti değil. Kasımda yapılacak ara seçimde Demokratların kaybetme olasılığı çok yüksek. Bu tabloda Biden istese bile kongreden Türkiye’ye F-16 satışına onay çıkması zor. Cumhuriyetçilerin de "Tamam" demesi lazım.

        Bu gerçeği belli ki Biden da dillendirmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Madrid sonrası uçakta gazetecilere “Tabii sadece olay Demokratlarla bitmiyor, bir de Cumhuriyetçiler var. Cumhuriyetçilerle de görüşmeler yapmak suretiyle onların da desteğini almamız halinde inanıyorum ki Sayın Biden'ın bu konudaki samimi gayretleri ciddi bir destek bulacaktır. Onun için de gecikmeden hemen bir heyeti Amerika'ya göndereceğiz” dedi.

        İşte bu konjonktürde Cumhuriyetçi kanadın etkili isimlerinden Lindsay Graham İstanbul’a geldi ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile görüştü. “Biden yönetiminin Türkiye’ye F-16 satma kararını desteklemek için elimden geleni yapacağım” diye söz verdi.

        Belli ki önümüzdeki günlerde Ankara Cumhuriyetçilerden de destek alabilmek için ciddi bir lobi yapacak.

        Keşke bu temaslarda F-16’lara razı olmak yerine CAATSA yaptırımlarının topyekûn kaldırılması için bastırsalar.

        Türkiye’nin Ukrayna’ya desteği ve İsveç-Finlandiya meselesindeki yapıcı tavrı karşısında ABD’nin bizi hâlâ 'hasım ülke' olarak konumlandırmasını kabullenmemeliyiz.

        Kaldı ki Erdoğan da ABD ile ilişkileri toplama arzusunu açıkça ifade ediyor.

        “Biden daha önce sizi kızdıracak sözler söyledi. Şimdiyse arkadaş gibisiniz. Ne değişti?” sorusuna “Siyasette dün dündür, bugün bugündür. 24 saatte çok şey değişebilir. ABD ile ilişkimizin geçmişi çok çok eski” yanıtını vermesi dikkat çekiciydi.

        Biz dünü dünde bırakmaya razıyız diyelim, peki ya ABD? Onların da artık Türkiye’yi nerede konumlandıracaklarına karar vermeleri gerekmez mi?

        Diğer Yazılar