Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Almış gitmiş olsa da 14. yüzyılda Alman Papaz; kökü bu topraktadır.

        Ülgen’dir Türk Altay mitolojisindeki adı...

        Sümerlidir, Urartlıdır…

        Sembol yüzü de pamuk gibi sakalları ile Demrelidir; …

        Mitoloji bu işte…

        Akçam dibine besinler, günlünü hoş edecek hediyeler koyarlar ki ulaşsın göğün 17. katındaki Ülgen’e…

        Yesin güçlensin de yensin gecenin karanlığını…

        Günün yeniden uzamasını, yeni bir dönemin başlamasını, geçmişteki tüm karanlıkların yok olmasını sağlayacak güneşin günde daha uzun kalmasını sağlasın…

        Kibele’nin onurlu davranışı nedeniyle dört mevsim yeşil kalsın diye çam ağacına çevirdiği Attis’in başı dik duruşu ile ulaşsın göğün en yüksek katına…

        NARGADAN…

        Halısının suyuna iç içe geçmiş üçgenler şeklinde işleyip, tarlasının kenarına, kapısının önüne diktiği akçam ağacına tutkusu da bundandır bu coğrafya insanının…

        Dallarına renkli çaputlar bağlar, çevresinde halaylar çeker ki Ülgen duysun, görsün, gelsin alsın, yeyip içip güç kazansın, mutlu olup moral bulsun…

        Uzun savaşının ardından gün geceyi yenip zafer kazansın; ‘nargadan’a yaşam versin…

        ‘Nar’ güneştir, ‘gudan’ doğum…

        ‘Doğan güneştir…’ beklediği…

        Gündüzün geceyi yendiği, aydınlık yüzün hakim olduğu günlerin gelecek olmasınadır sevinci…

        Belki de yıllardır hasretini çektiği umudun, bir daha tazelenmesine takvimin fırsat tanımasındandır neşesi…

        TAKVİMİN SON YAPRAĞI

        Bir eşiği, hendeği atlamak gibidir; geride kalan ayak umup da bulamadıklarını takvimin son yaprağı gibi tabanından aşağı salarken, öndeki adımın yeni umuda bastığı günün adıdır yılbaşı…

        Geride bırakılan savaşlar, çatışmalar, acılar ve krizlerle doluydu; ölüm bile sıra şaştı, sevdiklerimizi baharın ilk gününde alıp götürdü…

        Neşenin kaynağı Aydın Boysan’ı, sinemanın efsanesi, Türkiye’nin “Mahmut Hocası” Münir Özkul’u, Turan Özdemir’i, edebiyatın en güzel rengi Ülkü Tamer’i alıp götürdü.

        Bir ayı yoktu ki ölümle anılmasın…

        Belki de 152 yıl “Kanlı Ay Tutulmasına” da ortaokul mezunu telefon dolandırıcılarının en zeki ve akıllı insanları kandırmasına da bu dönemde rastlandı…

        Umudun üzerine yazıldığı gazete, para, senet, çek, bono ne varsa bütün kağıtları yaktı, eritti…

        Murathan Mungan’ın şiirindeki gibi “Biterken yılın son günleri/ Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini…”

        Ama yine de atlarken o hendeği sağlam tutmak lazım içinde umudun varlığını…

        TOPLUMUN NEFES ALDIĞI GÜN

        Bir yazıda rastlamıştım Octavio Paz’ın bayramlarla ilgili şu dizesine:

        “Bayramlar toplumların durup nefes aldığı günlerdir…” diyordu.

        Aslında yılbaşılar da öyle…

        Yelkovanın 12’nin üzerine gelince bir tık ileri gitmesinden ibaret ama, o kısa boşluktadır umudun nefesi…

        Ciğerlerine dolan umuttur o kısa anda ayağa kaldıran; havai fişekler eşliğinde “Nice Mutlu Yıllara…” diye nara attıran…

        Ya da bayramları fazlaca olan yalnız toplumlar yaratsa da yine de vazgeçmez PTT halinden…

        Pijama, terlik ile televizyon karşısında 365 günle birlikte mısır patlağıdır tükettiği…

        Sanal medya ortamındaki soğukluğuna rağmen gelen bir kutlama mesajının yarattığı mutluluktur kadardır aradığı.

        Yeni yılın acılardan ırak, hayatın yaşama verdiği suyla neşenin yeşerdiği bir yıl olması dileğiyle…

        ‘Nargadan’ınız daim olsun…

        Diğer Yazılar