Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HATAY

        Yaklaşık bir haftadır göçün en çok etkilediği Suriye sınırındaki illeri dolaşıyorum…

        Seçimin de etkisinden kaynaklansa gerek, Suriyelilere olan tepki oranında yükselme baş göstermiş.

        Suriye’den kaçıp gelen sığınmacılardan, Türk vatandaşlığına geçmiş olanların bu seçimde oy kullanacak olması da tepki boyutunu farklılaştırmış.

        Reyhanlı’da dün dolaşırken karşılaştığım iki olay tepkinin nedenini anlamak açısından önemli…

        Cep telefonumun şarj kablosu arızalandığı için herhangi bir elektronik satıcısından yenisini satın almak istedim.

        İlk girdiğim dükkanın kasasındaki genç benden talebimi Arapça dile getirmemi istedi.

        Çaresiz ayrıldım, bir başka elektronik malzeme satıcısına girdim.

        SURİYE- TÜRK?

        Telefonun markasını söyleyip kablo istedim, bu sırada da bir önceki dükkanda yaşadıklarımı aktardım.

        Kasadaki satıcı kanıksamış ses tonuyla, “Hep öyle yapıyorlar… Bugün sen ikinci oldun…” diyerek gülümsedi.

        Tam bu sırada biri kapıdan başını uzatıp, “Suriye- Türk” dedi…

        Tezgahtaki satıcı, “Türk…” yanıtını verince, kapıdan hızla geri çekildi ve uzaklaştı.

        Adının Abdullah olduğunu belirten satıcı, şaşkınlığım karşısında durumu izah etmek zorunda kaldı:

        “Suriyeliye ait dükkan buluncaya kadar bu kişi gezer, bulamazsa gelir benden alır. Diğer dükkanda karşılaştığınız kişi ise herkesin Arapça konuşarak alışveriş yapmasını bekler…”

        Satıcı bu noktada da durmadı, birçok hikaye sıraladı...

        Görünen o ki Hollanda ve Almanya’da Türklerin seçim kazanmasından mutlu olurken, Suriye’den gelip sığınanlar için aynı bakışı geliştirmemiz için daha uzun süreye ihtiyacımız var.

        Oysa çok değil, bir yıl kadar önce Reyhanlı’da böyle bir hava yoktu.

        Seçimin yarattığı etki olduğunu varsaymaktan başka yol bulamadım…

        SAĞLIĞIN GÜCÜ

        Kırıkhan’da karşılaştığım ise bunların tam tersiydi…

        Kent merkezine yakın bir kafede sabah kahvaltısını yapmakta olan AFAD mensuplarıyla karşılaştım.

        Göçün ilk aşamasında önemli görevler üstlenen, hayırsever işadamı Rahmi Vardı da yanlarındaydı.

        Vatanperverliğine göç döneminde bizzat tanıklık ettiğim Vardı, Kırıkhan’da oluşturduğu hastanelerin çok daha donanımlı ve modern cihazlarla donatılmışını Cinderes ve Afrin’de de kurmuş.

        Görüntülerini gösterdi, Türkiye’nin bazı illerinde olmayan donanımda…

        Birinde 600, diğerinde de 300’ü aşkın olmak üzere günde bine yakın hastaya bakmaya başlamışlar.

        Bazı vakalara da anında müdahale etmişler, ağır durumda olanları da Türkiye’ye getirmişler.

        Dünya Doktorları ve Yeryüzü Doktorları grubundan yardım alarak hizmetlerini sunmaya başlamışlar.

        Onlardan da bazı tıp insanlarıyla sohbet etme olanağı buldum.

        Aktardıklarına göre Sağlık Bakanlığı Hatay İl Teşkilatı bölgeye desteğini tam koymuş, AFAD ile birlikte farklı bir yapı ortaya çıkarmış.

        Türkiye’nin yumuşak gücü AFAD, Sağlık Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve hayırsever işadamının birlikteliğinde ayrı bir yapıya dönüşmüş.

        Türkiye, silahlı veya ekonomik güç yerine sosyal bütünlük ve kültürüyle etki bırakmaya başlamış.

        Yumuşak gücünü tam sergiler olmuş.

        SURİYE VAKALARI

        Bölgede son dönem ortaya çıkan, Suriye’ye özgü bazı hastalıklardan ve hastalardan da örnekler gösterdiler.

        Sınırın öte yanında dişi kum sineğinin (tatarcık, yakarca) sokmasıyla oluşan ve halk arasında şark çıbanı olarak da bilinen (Leishmaniasis) hastalığıyla mücadele ciddiye alınmış.

        Her bir dozu 55 Dolar olan ilaçtan ithal edilip hastalara uygulanmakla yetinilmeyip, sıkı mücadele başlatılmış…

        Bunları dinleyip ayrılmak üzereyken dışarıdaki bir aracın üzerinde yazılı ZEYKİ tabelası dikkatimi çekti.

        Altında da “Zeytin Dalı Elektrik, Su ve Kanalizasyon İşletmesi” yazıyordu…

        Dediler ki Afrin bölgesinde 2 tam teşekküllü hastane ile birlikte 18 sağlık merkezinde 13 de ambulans çalışıyor.

        Bunlarda 65 hastanın da diyalizi yapılıyor, su, elektrik ve kanalizasyon hizmetleri de kurumsal hale getirilmiş bulunuyor…

        Bir toplum üzerinde, sadece silahla, ekonomik eylemsel müdahale ile değil, öteki toplumun da rızasını üreterek güç sahibi olabilme yetisini geliştirmeye başlamış.

        Yumuşak gücün en önemli unsurunu yakalamış, sivil toplumun etki gücünü harekete geçirmiş…

        Sonuç da almış...

        Tek kaygıları ise İdlib’de başlayan gelişmelerle tam da rayına oturttukları düzenin yerle yeksan olması…

        Diğer Yazılar