Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeni siyasi hareket kararını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da açıklayan Ali Babacan’ın parti kurmak için harekete geçme tarihi kesinleşmiş.

        Yakınındakilerin aktardığına göre gelecek haftadan itibaren düğmeye basılacak.

        Burada dikkat çeken ise AK Parti’den ayrılma süreci…

        Kurucular Kurulu içinde olduğu için Ali Babacan açısından AK Parti’den istifa etmesi zorunluluk arz ediyor.

        Birlikte yola çıktığı Beşir Atalay, Nihat Ergün gibi isimler için elzem değil.

        Ancak aktarıldığına göre onların da AK Parti’den istifaları sıralı gelecek.

        KOPAN PARTİ OLMAYACAK

        Konuştuklarımın hemen hepsinin bu aşamada altını çizdiği bir nokta vardı…

        AP’den kopan Ferruh Bozbeyli’nin DP’si veya CHP’den kopan Turhan Feyzioğlu’nun CGP ya da yakın zamanlarda DYP’den kopan Hüsamettin Cindoruk’un DTP’si veya DSP’den kopan İsmail Cem’in YTP’si gibi olmak istemiyorlar.

        Yani AK Parti’den kopanların oluşturduğu bir parti görünümüne girme gibi bir düşünceleri yok.

        Hatta “isim bankalarında” mümkün olduğu oranda az AK Parti’den isim bulundurma gibi amaçları var.

        Bu açıdan TBMM’de bir grup kurup, oradan örgütlenmeyi yürütme amaçları bulunmuyor.

        Ama ellerini sağlam tutmak, pek muhtemel gibi görünmese de bir erken seçim şoku ile karşılaşmamak için yine de temkinli gidiyorlar.

        MEHMET ŞİMŞEK YOK

        Bu açıdan geçmişte ismi farklı örgütlerin içinde anılmış, tutuklanması, göz altısı veya mahkumiyeti olmasa bile ilişkide olduklarının hepsi ya hapis cezası almış veya yurt dışına kaçmış kişilerin de kadroda görünmesini arzu etmiyorlar.

        Son dönem bir kenarda bekleyen, ancak AK Parti’de adı öne çıkmış örneğin, Babacan ile de arası çok iyi olan Mehmet Şimşek gibi isimlerin kadroda olup olmayacağını sordum.

        Söylediklerine göre Şimşek milletvekilliği görevi bittikten sonra uluslararası bir şirketle iki yıllığına anlaşma imzalamış.

        Yani önünde daha bir yılı var; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın geçmişteki bakanlık teklifini de bu gerekçeyle kabul etmemiş.

        Babacan ile görüştüğü biliniyor, ama kadronun içinde yer alması söz konusu değil, zaten şu aşamada kendisi de istemiyor.

        ANAP’IN YARATILMASI

        Abdullah Gül ise bu süreçte daha önce de yazılıp çizildiği gibi sadece oyun kurucu, parti kadrosunun içinde olma gibi bir düşüncesi yok.

        Üzerinde durdukları kişiler bölgesinde veya Türkiye kamuoyunda bir karşılığı olan, kimseyle sorunu bulunmayan, “profesyonelleşmiş, bir anlamda kaşarlaşmış politik kimlikten uzak” isimler.

        Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da içinde olduğu, hatta bazı toplantılarına Türkiye’nin adı bilinen kamuoyu araştırma şirketlerinin yönetici ve sahiplerinin de katıldığı, akademisyen, işadamı, tüccar, bürokrat bir çok ismin bir araya geldiği, ağırlıklı bölümü de yeni simalardan oluşan bir yapı.

        Bunları aktaranın, “Ekrem İmamoğlu’nu yerel seçim öncesi kaç kişi bilirdi? Kısa sürede uluslararası bir kimliğe dönüştü” yaklaşımı da arayışlarının özeti…

        Amaçlanan merkez sağ ve merkez sol, muhafazakar, milliyetçi kesimleri bir araya getirip ANAP’ı yeniden yaratmak.

        Merkez sağ siyasette ortaya çıktığına kanaat getirilen boşluğu doldurmaya odaklı yeni bir parti.

        Kuruluş tarihi için öngörülen ise eylül veya ekim…

        REKLAM

        ***

        CHP’nin belediyelerde kadro kararı

        Bunlar olurken, yerel seçimin tartışmasız galibi CHP’de belediyelere yönelik ilginç gelişmeler yaşanıyor.

        Yerel seçim sonrası kaygı duyduğu konu belediyelerin örgütlenme yapıları.

        Bizzat CHP lideri Kılıçdaroğlu talimat vermiş, “Profesyonel olmayan bir tek yönetici ile çalışmayın” uyarısında bulunmuş.

        Partiden gelen taleplere uzun süre kapıların kapatılmasını istemiş.

        Özellikle de İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin gibi yeni alınan belediyelerde…

        Amaçlanan kısa sürede, herkesin üzerinde durduğu ama görünmeyen sorunları tespit edip çözümünü sağlamak.

        Bunlar CHP açısından dikkat çekici bir gelişme…

        Çünkü CHP’nin yıllardır kamuda iş bulma olanağını kaybetmiş sosyolojik tabanının umudu belediyelere bağlamış, seçim kazanıldığında da bir umut kapısı gibi görünmüştü.

        Anlaşılan o ki orada da bir süre daha bekleyecekler.

        Bunun nasıl bir etki yaratacağını belki kısa sürede görmek olası olmayacak ama orta vadede CHP’nin de bu konuda sıkışacağı aşikar.

        Sonrasında nasıl bir yöntem bulur, onu da zaman gösterecek.

        REKLAM

        ***

        Yaptırıma karşı yaptırım bitirdi

        ABD’de, Başkanlık görevine gelmesinden bu yana iki farklı sistem çalıştı…

        Ankara’da geçen haftadan beri görüşmedik kişi bırakmayan Washington’dan gelenlerin söyledikleri ile Başkan Trump’ın dün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi, ardından da basın toplantısındaki sözleri bu kez birbirine tezatlık oluşturdu…

        Ankara’da temaslarda bulunanlara bakılırsa kriz ağır bir şekilde geliyordu.

        Trump’a bakılırsa “yaptırım söz konusu dahi olmayacaktı…”

        Hangisinin esas alınması gerektiği konusunda bir şey söylemek için erken.

        Çünkü her ikisinden hangisinin dediğinin olduğunu görmek için zaman gerekiyor.

        Unutulmasın ki Trump, Suriye’deki askerlerini hemen çekeceğini söylemesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti, ama askerler hâlâ orada…

        TRUMP’IN TRAMPLENİ

        Diğer yönden bakıldığında da Trump önemli bir avantaj elde etti.

        ABD yeni bir seçim dönemine girdiği dönemde S-400 krizi geldi ve Trump Türkiye üzerinden Demokratlara karşı önemli tramplene kavuştu.

        Hem ikili görüşmede hem de basın toplantısında dile getirdiği gibi Obama üzerinden Demokrat Parti'ye yüklenmenin yolunu buldu.

        Seçmenine ABD’nin müttefikleri ile arasını Türkiye üzerinden Obama’nın zamanında açtığının mesajını iletti.

        Basın toplantısında Patriot talebinin karşılanmaması nedeniyle Demokratların Türkiye’yi nasıl Rusya’ya doğru iteklediğini keyfini çıkararak anlattı.

        Türkiye ile S-400 üzerinden yaşanan krizin bütün sorumluluğunu Demokratlara ve onların çoğunlukta olduğu Kongre’ye yükledi.

        Türkiye ile krizin bu noktaya taşıyalar olarak ilan etti…

        “Yani berbat bir durum... Berbat bir durum... Ve bence dürüst olmak gerekirse, bence bu gerçekten de Erdoğan’ın suçu değil…” diye de noktayı koydu.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasının ne denli iyi olduğunu da Rahip Brunson örneği üzerinden verirken de yine Demokratlara yüklendi:

        “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pastör Brunson’ı geri verdi, bildiğiniz gibi kimse geri alamamıştı. Hatırlıyorsunuz değil mi; masum bir pastör 35 yıl hapiste olacaktı. Onu (Erdoğan) aradım ve kısa bir süre sonra Brunson Oval Ofisteydi...”

        F-35 Mİ, 100 BOEİNG Mİ?

        Peki Trump’ı, “Türkiye’ye karşı yaptırım olmayacak” noktasına getiren faktör bunlardan mı ibaretti…

        Aslında onu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basın toplantısı sırasında gördük:

        “Örneğin S-400 olayı bir taraftan yürürken, ama biz Amerika'dan 100 adet Boeing uçağını Lockheed Martin'den alıyoruz. Yani serbest piyasa ekonomisinin olmuş olduğu bir dünyada bunları bir defa birbirine karıştırmayacağız ve adımlarımızı da buna göre atacağız...”

        Cümlenin özeti açık, “Sen bana yaptırım uygularsan, ben de sana uygularım ve büyük gövdeli 100 yolcu uçağın alımını durdururum…”

        TANESİ 280 MİLYON DOLAR

        Miktarı da öyle az uz bir şey değil…

        Yapılan anlaşma gereği THY 2023’e kadar Boeing’ten 797-9 Dreamliner modeli 40 uçak alacak, ayrıca 10 tane de rezerve hakkını da elinde tutuyor.

        Benzer şekilde Airbus’tan da aynı sayıda uçak alımı yapma kararlılığında.

        Boeinglerin tanesi 280 milyon Dolar; 100 adetle çarpıldığında çıkan rakam 28 milyar Dolar…

        ABD 5 yıl içinde böyle bir rakamdan vazgeçebilir mi?

        Bırakın bunu, üç yıl içinde alınacak olan dahi bunun yarısı, yani 14 milyar Dolar.

        Nitekim anımsanırsa ilki bu hafta içinde geldi ve adına da Maçka verildi…

        Buna bir de 1 milyar 400 milyon Dolarlık ödemesi tamamlanan, 116 adet F-35 uçak alımını koymak lazım.

        TÜCCAR BAŞKAN

        Başkanlık görevini de tüccar mantığı ile yaptığını gizlemeyen Trump, böyle bir rakamı da pazarı kaybetmek ister mi?

        Belki yönetim son Libya örneğinde ve bu hafta Rum kesimine silah ambargosunun kaldırılması eylemlerinde olduğu gibi Türkiye’nin sinir uçlarına dokunacak işler yapacaktır.

        Ama unutulmasın ki işin bir başka yönü daha var…

        Türk halkı 1974 ambargosunu hiç unutmadı; o gün Ecevit’in yanında kilitlendi…

        Ayrıca Türkiye’nin elinde 1974’ten farklı olarak bugün başka alternatifler de var.

        Dolayısıyla ABD’nin uygulayacağı yaptırımlar nedeniyle oluşacak yeni bir krizin faturasını Türk halkı ABD’ye keser…

        Olay Türkiye’de siyasal yönetime karşı yaptırımdan çıkıp, halka karşı yaptırım olarak algılanacaktır.

        Hele ki yerel seçim sonuçları da ortada iken…

        Diğer Yazılar