Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uzun süredir muhalefetin talebi olarak görülüyordu.

        Son dönem iktidar partisi bileşenlerinden de aynı yönde sesler gelmeye başladı.

        Ortaklaşmalarını sağlayan da tek cümleden oluşuyor:

        “Ankara ile Şam doğrudan görüşürse Suriye sorunu daha kalıcı çözülür.”

        Belki de bu yaklaşımdan olsa gerek CHP, 2012 yılından bu yana dile getirdiği Şam ile temasın ilk adımını dün atmakla kalmadı, hükümete önerdiği Suriye Konferansı’nın da düzenleyicisi oldu.

        Chatham House, yani konuşmacılara doğrudan atıf yapmama kuralı geçerli olduğu için kimin ne dediğinden söz edemeyeceğim.

        Ancak Rusya ile ABD’nin sahnede güzel bir çekişmesine tanıklık ettik.

        İran’ın meseleye nasıl dahil olup Acem entelektüel birikimiyle konuyu nereye taşıdığını tebessüm ederek izledik.

        Biri sağımda diğeri solumda oturan hocaların hocası iki hocamın akademik keyfi ise Ortadoğu’daki Oxfordlu gibiydi.

        SURİYE SORUNU MÜLTECİLER Mİ?

        Konferansa gelirsem…

        İlk bölümü daha çok çözüme odaklıydı, diğer üç bölüm ise nedendir bilinmez mülteciler ve göç odaklı geçti.

        Aslında birbirine girdiği için, politik çözüm arayışlarının ağırlıklı bölümünü nedendir bilinmez hep mülteciler üzerinden oluşturulmaya çalışılıyor.

        Bu da asıl konunun ele alınmasını, siyasal çözüm arayışlarını engelliyor.

        Çünkü çözüm bu sahadaki asıl sorundan çıkıp, diğer ülke sahasındaki başka meselelerle yoğrulmuş bir hale geliyor; özü kayboluyor.

        Bu da sahadaki olumsuzluklarla birlikte, ortaklaşabilecek alanların bulunmasını zorlaştırıyor.

        Bu mülteci sorununun önemsizleştiği anlamına gelmesin; tam tersi sorunun bir parçası ama bütünün yerine geçmesi gerekecek öncelikte değil.

        ÖTEKİNİ TANIMAK VE KONUŞMAK

        Buna karşın Suriye’de Barışa Açılan Kapı adı verilen Suriye Konferansı oldukça yararlıydı.

        Çünkü Şam yönetiminden veya onunla ilişkili olanlar 2011’den bu yana ilk kez kendilerinden farklı düşünen insanlarla bir araya geldi.

        Bu onlar kadar, Şam yönetimine olumlu bakmayan taraflar açısından da geçerliydi.

        Dikkatimi çeken ise gelenlerin ağırlıklı bölümünün bir şekilde Rusya ile ilişkili kişiler olmasıydı.

        Yakın geçmişe kadar uluslararası bir konferansa gittiğimizde genelde Suriyelilerin bir şekilde Türkiye ile ilişkili olduğuna tanıklık ederdik.

        Ya ailesinden birileri Türkiye’de yaşam sürüyor olur veya en çok geldiği yer olarak Anadolu’daki kentleri sayarlardı.

        Suriye’den gelenlerle verilen aralarda ve öğle yemeği sırasındaki sohbetimde fark ettim ki bu durum Rusya’nın lehine değişmiş.

        Zaten gelen davetlilerin ve konuşmacıların ağırlıklı bölümü de Moskova ile dolaylı veya doğrudan ilişkili kişilerdi.

        Rusça konuşarak anlaşmak çok daha kolaydı.

        Bu da 9 yıl içinde Rusya’nın Suriye üzerindeki sosyal tahakkümünü de göstermeye yeter…

        ANKARA-ŞAM YOLU

        Konferansı kıymetli kılan bir diğer nokta ise Şam’dan gelenlerin Türkiye’den herhangi biri gibi davranmasıydı.

        Buna şaşmamak gerek…

        Çünkü tren yolunun Nusaybin-Kamışlı, Ceylanpınar- Resulayn veya Mürşitpınar- Kobani’yi ikiye böldüğü, akrabalarının bir yarısını öte tarafta bıraktığı coğrafyada zaten genetik durumları buna izin vermez.

        Ama savaş birçok şey gibi onu da kısa sürede alaşağı etti.

        Balkanlarda, Kafkasya’da, Irak’ta ya da Kıbrıs’ta yaşananların aradan uzun yıllar geçse de gerisinde ağır tortular bıraktığı anımsanırsa Suriye meselesinin ilerisinde daha ne denli ağır sorunları beklediği görülür.

        Buna karşın Konferans’ta hemen hepsi Ankara ile Şam’ın birlikte hareketi noktasında buluşması kıymetliydi.

        CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sıraladığı 5 maddelik çözüm önerisinin ilk sırasında “Ankara ile Şam barışa giden en kestirme yoldur” söylemi de zaten buna verilen en önemli destekti.

        Hükümet bu ilk adımdan bir sonuç çıkarır mı bugünden bir şey söylemek için erken.

        ESAD’IN ADIMI

        Hele ki İdlib sahasında Şam güçlerinin yarattığı baskıcı etkinin Türkiye’nin iç siyasetini doğrudan etkiliyor olması birçok olumlu adımı etkiliyor.

        Ancak Esad’ın son dönem ABD’nin son olarak Suriye Çalışma Grubu Raporu ile sonsuz destek verdiği SDG’yi terörist örgüt ilan etmesi, siyasi affın kapısını aralaması, Türkiye’ye doğru atılmış en önemli adımlar olarak görülmeli…

        CHP’nin dün ilk adımını atarak bugüne kadar askeri ve istihbarat örgütlerince yürütülen ilişkiyi sivil kesime de taşıması önemli bir başka sürecin kapısını araladı.

        En azından insanlar birbirlerinden telefon numaralarını değişti, gelecekte meseleye yaklaşırken en azından açıp oraya da sormasının önünü açtı.

        Kıymetliydi, etkiliydi ve daha da önemlisi samimiydi…

        Dilerim devamı gelir…

        Diğer Yazılar