Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Üzerinden geçen 20 yıla yakın süredir unuttuğumuz önemli bir siyasi davranıştı.

        Batılı ülkelerde sıklıkla tanıklık edip takdir ettiğimiz, bazen "Bizde niye olmuyor" diye hayıflandığımız siyasetin önemli bir kurumundan söz ediyorum.

        “Onur istifası…”

        Yani siyasetçi yaptığı bir hatanın sorumluluğunu üstlenip, bunun gereği olarak görevini devretmesi, kendinden daha iyi yapabilecek birine imkan tanıması…

        Süleyman Soylu, dün akşam siyaset kurumunun unuttuğu çok önemli bir mekanizmasını bırakın ülkeyi, bu coğrafyaya anımsattı.

        Bu coğrafyada da bir siyasetçinin bu değerli mekanizmayı kullanmaktan kaçınmadığını gösterdi…

        Önü arkası, nedeni tartışılabilir, ancak asıl olan bu duruşu siyasette yeniden anımsatmaktır.

        BAHANE ÜRETMEDEN

        Duygusal zeka yoksunluğunun getirdiği bahaneyi üretmeden, “ama, fakat, o da olmasaydı, bu da olmazdı" demeden unutulan bir mekanizmanın yapılabildiğini sergilemektir.

        Bu açıdan istifa metni kadar, bu satırların kaleme alındığı bugün öğle saatlerinde gelen istifasını geri çektiği açıklaması da siyaset nezaketi içinde istifasındaki duruşu kadar kıymetli...

        Uzun yıllardır Ankara siyasetini takip eden bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim ki son 24 saatte Soylu unuttuğumuz çok kıymetli bir mekanizmayı siyaset hafızasında yeniden tedavüle soktu…

        Bundan böyle iktidar veya muhalefette nerede olursa olsun siyasetçi toplumsal hafızada yeniden canlandırılan bu ilkeyi göz önüne alarak hareket edecek...

        Çünkü yanlış yapan, hatasından dolayı ülke zararı yaratan bütün siyasetçilere ilk anımsatacakları, işaret parmağı ile gösterecekleri kişi Süleyman Soylu ve sergilediği duruş olacak.

        TAM DESTEK

        Şu da açık ki, Soylu’nun sergilediği “onur istifasına” karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gösterdiği “destek” de bir o denli kıymetli.

        Dikkat edilirse, onurlu duruş sergileyen arkadaşını sahiplendi, yalnız bırakmadı, “İstifa tek taraflı bir kurumdur” deyip, “ne halin varsa…” yaklaşımı sergilemedi.

        Başarılı Bakanı’nı kendisini yalnız hissettiği bir sırada tek başına bırakmadı.

        “Bir makam sahibinin istifasını sunması kendi takdiridir, fakat nihai karar Sayın Cumhurbaşkanımıza aittir. İçişleri Bakanımızın istifası kabul edilmemiştir” deyip istifayı geri çevirdi.

        Görevini yerine getirmesi ile ilgili sıraladığı övgü dolu cümlelerle de istifa sürecinden daha da güçlenerek çıkması için desteğini açıktan sergiledi.

        HAKLIYIM DEMEDEN

        Soylu da aynı nezaket içinde “sorumluluğunun gereği aldığı karar karşısında milletten ve Cumhurbaşkanı’nın tutumunun kendisini mahcup ettiğini” kayda geçirdi.

        “Hata yapmamıştım ki…” yaklaşımına kapılmadı, “attığı adımın insani bir durum olarak kabul edilip, onarma hakkı verilmesinin sorumluluğunu daha da arttırdığına” işaret etti.

        Şurası açık ki, pazar sabah eleştiri oklarının ucunda en çok tepki çeken kişi olarak girdiği süreçten, 24 saat geçmeden en güçlü, toplumsal taraftarı en yüksek siyasetçi olarak çıktı.

        ZİHİNSEL TERÖR

        Muhalefeti anlayabilirim ama burada anlayamadığım, özellikle de AK Parti’de görev yapan isimlerin de bu süreci yorumlayış biçimleri…

        Nasıl bir duygudur anlamakta zorlanıyorum.

        Hemen her olayda aynı davranış kalıbına girip, kendi ruh halleri üzerinden okumamızı dayatıyor.

        Yetmiyor, ürettikleri zihinsel terörle herkesi bu dar kapsamlı kalıplarına sokmaya zorluyor…

        “Tiyatro oynandı…” deyip çıkıyor, senin de ona inanmanı bekliyor, hatta onaylamanı bekliyor...

        DEDESİ VE BABASININ YOLUNDA

        Bilmedikleri ise Soylu’nun kimliği…

        Soylu, yakın geçmişte 2018 Şubatı’nda da istifa kararını almış, o dönemde de yine kendisini seven, destekleyen yakın çevresinin ricasıyla kararından vazgeçmişti.

        Bu duruşu aslında genetik, çünkü ninesi ve dedesinden geliyor…

        Trabzon’un Of ilçesi Çamlıköy’de ninesi ile Hamidiye Zırhlısı’nda askerliğini yapan dedesi Alaybey Soylu, 1946’da göğsüne koyduğu pusulaları kapı kapı dağıtır, DP’nin iktidara gelmesine yardımcı olur.

        Sonrasında İstanbul’a taşınan dedesi DP Balat teşkilatına da üye olur.

        Bayrağı AP adı alan siyasi devamda oğlu Hasan Soylu’ya bırakır…

        Hasan Soylu ile yıllardır tanışım…

        Biz Ankaralı gazeteci mahallesinin “Hasan amcasıdır…”

        Çünkü 1980 askeri darbesi sonrası herkes Güniz Sokak’ın yakınından geçmekten korkarken, Hasan Soylu çekinmeden, hem de herkesin göreceği saatte gelir, Süleyman Demirel ile Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı olarak görüşür, talimatlarını alırdı…

        Demirel İstanbul’a gittiğinde de karşılar, yanından ayrılmazdı.

        Oğlu Süleyman Soylu’ya sadece yürüttüğü Gaziosmanpaşa İlçe Başkanlığı’nı değil, siyasal öğreti ve kültür geleneğini de devrettiği dün bir kez daha görüldü.

        Diğer Yazılar