Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İlk rastlanıldığı günden bu yana söylüyorum, virüsü en iyi tanıyan, davranışını bilen, huyundan suyundan anlayan virologlardır…

        Nasıl yok edileceğini, bağışıklığı geliştiren aşının nasıl üretileceği ve hangi yöntemle ortadan kalkacağını onlar bilir.

        Tıp doktorları, virüse enfekte olanların tedavi ve iyileştirme yöntemiyle uğraşır; virüsün tamamen ortadan kalkması için aşının veya ilacın geliştirilmesiyle ilgileri yoktur.

        Dolayısıyla, virüsün yaşam ömrü, çevrede kalma ve yayılma hızını en iyi bilen ve mücadele edecek yöntemlerle uğraşan bilim insanı virologlarla konuştum…

        DÜN İLE BUGÜNÜN HİÇ FARKI YOK…

        Şunu baştan belirteyim, hepsi aynı görüşü dile getirdi, birinin sözlerinin diğerinden farkı yoktu.

        Bu da gösteriyor ki Covid-19 ile ilgili elde edilen veriler ve buna ilişkin bakışlarında farklılık yok.

        İçlerinden en akil olanının altını çizdiği ve diğerlerinin de hemfikir olduğu en önemli cümleleri ise şöyleydi:

        “İnsanları kimse yanlış umuda sürüklemesin… Virüsün en yüksek yayılımına ulaştığı dün ile bugün arasında hiçbir fark yok. Kimse tedbiri elden bırakmasın, virüs ortadan kalkmış, bulaşılığı bitmiş, kitle bağışıklığı gelişmiş falan değil. Sosyal mesafe ve evde kalmaya bir süre daha devam etmeliyiz…”

        BAYRAMDA DA EVDE KALINMALI

        İçinden öyle bir şekilde yükseldi ki bir anda kendimi, “İyi de daha nereye kadar” der buldum…

        Aynı sakinlikle yanıt verdi:

        “Bana kalırsa bayramda da sokağa çıkma yasağının uygulanmasını sağlarım… Şunu herkesin bilmesi lazım; o da virüsün meydana getirdiği enfeksiyonun tipiyle ilişkili olarak, hasta sayısı azalsa da sıfır noktasında elemine edilemeyeceği gerçeği… Biz bu virüs ile uzun süre yaşayacağız, buna uygun davranacağız. Çünkü öldürücü etkiye sahip. Mühim olan da bu hastalıktan etkilenmemiş popülasyona virüsün bulaşmasını engellemek...”

        Bu aşamada önemli bir noktaya dikkat çekti.

        Bazı insanların virüs taşımakla birlikte sağlık açısından sorun göstermediğine dikkat çekip ekledi:

        “Böyle kısa bir sürede dünyadan veya Türkiye’den virüsün eliminasyonu mümkün değil. Asıl tehlike immün sistemi güçlü, sağlıklı ve herhangi semptom göstermeyen bünyeye sahip bireylerin bayram ziyaretinde bunu yaymaları…”

        Şu cümlesi de aslında gerçeğimizin ortaya konulmasıydı:

        “Bugün ortada bir başarı var ama toplumun uyarılara uyup evde kalması sonucu elde edilmiş bir başarı olduğu da unutulmamalı. İkinci bir zıplama İnşallah olmaz. Olursa ciddi toplumsal hayal kırıklığına ve moral düşüşüne neden olur. Bunu da gözetmemiz gerekir…”

        YENİ STRATEJİ ŞART

        Farklı kesimlerden yükselen, “Eve bir süre toplu olarak kapanalım, virüs de böylece tükensin ve ardından normal hayat başlasın” seslerini anımsattım.

        Bunun hiçbir şekilde mümkün olmadığını belirtti.

        Gerekçeleri de bugün test yapılanların, ateş, bulantı gibi rahatsızlıkla hastaneye gelenler olması…

        Bunun dışında kalıp, ağır semptom göstermeden, hafif ateşle atlatan, ancak virüsü taşıyanlar var.

        Onların oranları hakkında elde yeterli bilgi yok.

        O nedenle mücadelede yeni bir stratejiye geçilmesi gerektiği görüşündeler.

        Önerileri, mesela Ankara Kızılay’ın göbeğine mobil bir karavan konulup yoldan geçenlerden test alınması.

        ANTİKOR TESTİNE DE GEÇİLMELİ

        Bununla birlikte “antikor testine” de geçilmesi…

        Yani, insanlar daha önce virüse maruz kalmış mı, hiç rahatsızlanmadan bunu geçirmiş olabilir mi, bunların oranlarının da çıkarılması.

        “Hastaneye başvuranların dışında 2-3 katı insanın virüse maruz kalmış ve bağışıklanmış antikor yanıtı oluşmuş olabilir, bunu bulmalıyız” dedi.

        Bunun belirlenmesi halinde toplumun genelindeki bağışıklık oranına da ulaşılabileceğini söyledi.

        Bu kapsamda Kızılay Kan Merkezi yeni bir çalışmaya da başlamış, toplanan döner plazmalardaki antikor yanıtlarının ortaya çıkarılması için harekete geçilmiş.

        Bunun ne önemi olduğunu sordum, “Antikor var olsa bile bunların bir kısmının virüsü nötralize edebilme yeteneğinin olup olmadığını anlarız. Eğer nötralize edemiyorsa yeniden hastalanacak demektir” dedi.

        Bunu belirlemek istemelerinin nedeni, yaz döneminde şiddeti bir miktar düşecek virüsün sonbahar ile birlikte yükselişe geçtiği anda hangi oranda kitleyi etkisine alacağını görmek.

        Ona göre hazırlıklı olmak…

        DIŞ ORTAMA DAYANIKSIZ

        Bu durumda yeni yıla kadar virüs ile muhataplığımızın devam edip etmeyeceğini de sordum.

        “Kimse biteceğini sanmasın, sosyal mesafeyi bırakın yılbaşını, yeni yılın ilk aylarında da korumak zorundayız” yanıtını verdi.

        Ancak içimi rahatlatan bazı bilgileri de aktardı.

        Öncelikle izole ettikleri, yani laboratuvar ortamında kontrol altına alıp inceledikleri Covid-19 “dış ortama oldukça dayanıksız…” çıkmış.

        Hatta, “Bunu net söyleyebilirim” diye iddialı da konuştu.

        Sorunun yakın mesafe ve enfekte olmuş kişilerin hapşırması, öksürmesi sonrası çıkan damlacıkların çevreye yayılıp oradan da diğer insanlara geçmesi.

        Bir örnekle anlattı:

        “Bu uzun süre kilit rol oynayacak. Bir kişi otobüs veya metroda hapşırarak saçtığı virüs tutacaklara, koltuğa bulaşır, dakikalarla ifade edilecek zaman zarfında bir kişi buna elini sürer ve ağzına, burnuna, gözüne götürürse enfekte olur. Ama elini yıkadığında da yok olur.”

        Peki, elde ne kadar süre kalıyor?

        “Zamana mevsime ortamın ısısına göre değişir. Ama çok yoğun bir virüs olduğu düşünülürse bir saat ile sınırlıdır” yanıtını verdi.

        Aircondiation sistemiyle yayılmasının olası olup olmadığını da sordum.

        “Bir AVM’de bir kişi enfekte ise bunu havalandırma ile yayması çok zor; ama enfekte olmuş kişi sayısı 10 ise o zaman yayılır” dedi.

        AŞI NE ZAMAN GELİR?

        Aşı ile ilgili dünyadaki çalışmalardan da örnek verdi.

        Oxford Üniversitesi’nde maymunlar üzerinde yapılan denemeden olumlu sonuç çıktığını, Çin’de de Faz-2 seviyesine geçildiğini belirtti.

        Bunun ne anlama geldiğini de şöyle açıkladı:

        “Faz-1 insanlarda zararsızlık denemesidir. Faz-2’de 200-300 kişilik popülasyona aşı enfekte edilir, tepkisi ölçülür. Faz-3 ise bin kişinin üzerindeki popülasyon üzerinde aşının denenmesidir. Klinik bir yönü olup olmadığına bakılır. Bağışıklama teyit edilir.”

        AFRİKA’YA DONÖRLER YAYDI

        Bunların hepsinin gerçekleşebilmesi için öngördüğü en erken tarih kış sonu…

        Belki Çin’in donör, yani üzerinde deneme yapacağı insan bulma sorunu olmadığı için daha erken aşıya ulaşması olasılığı yüksek.

        Avrupa ise donör bulmakta zorlandığı için büyük paralar verip aşı denemesini Afrika ülkelerinde yapmaya başlamış.

        Bu da salgının Afrika’ya çabuk yayılmasına yol açmış…

        Bunu söylerken bir örnekle bitirdi:

        “Ebola da Afrika’ya aynı nedenle, aşı denemesiyle yayıldı…”

        Başa dönersem…

        Sağlık Bakanı Koca’nın şu cümlesi de virologlarla neredeyse bire bir aynıydı:

        “Salgın henüz bitmedi, yayılmasını sürdürüyor… Tedbirleri devam ettireceğiz…”

        Diğer Yazılar