Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SON örneği Giresun’da yaşanan felaketin önüne geçmek için bu topraklar tam 162 yıldır 25 kanun çıkardı.

        Bu toplum da onlara uymamak için ayak diredi…

        Son olay da gösterdi ki 162 yıldır çıkarılan kanunların sökmediğini, doğa gelip kökünden söktü…

        Bundan sonra da sökeceği açık; Giresun’da yakın zamanda, hem de aynı sahada benzer felaket 8 kez yaşandı...

        Bırakın yakın zamanı, Anadolu toprakları üzerinde 162 yıldır yaşanıyor.

        Daha ilerisine gitmiyorum, çünkü haritadan önce toprak yoktu…

        Toprakla ilgili en önemli düzenleme ise 6 Haziran 1858 tarihinde (23 Şevval 1274) tarihinde çıkarılan Kanunname-i Arazi (Arazi Kanunu) oldu.

        Devlete ait toprakların yüzde 70'ini özelleştiren ve ormanların özel şahıslarca kullanımına izin veren kanun, o tarihte dahi dere yataklarını devlet hakimiyetinde tuttu.

        Sonrasında da sel felaketini öngören devletin buna uygun kanunlar çıkardığına tanıklık ediyoruz.

        Nitekim bugüne kadar da kapsamına dere yataklarını alan tam 25 kanun çıkarılmış.

        Öngörülü hazırlığı ile hala yaşayan yasa olan, bu pandemi sürecinde de bir kez daha takdir edilen 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu da maddelerinde yer açmış.

        Ardından 1943’de Taşkın Sulara ve Baskınlara Karşı Koruma Kanunu gelmiş.

        MEDENİ KANUN’DA DAHİ YER ALIYOR

        REKLAM

        Yetmemiş, belki ne alaka diyeceksiniz ama Medeni Kanunu’nun içine dahi aynen şu ifade ile yerleştirilmiş:

        “Birikme, dolma, toprak kayması veya kamuya ait suların yatağında ya da seviyesinde değişme gibi sebeplerle sahipsiz yerlerde yeniden oluşan yararlanmaya elverişli arazi devlete aittir…”

        Sonrasındaki cümle ise bir öncesini tersine çevirir:

        “Devlet, bu araziyi kamusal bir sakınca bulunmadığı takdirde öncelikle arazisi kayba uğraya veya bitişik arazi malikine devredebilir…”

        Burada da kalmaz, Kadastro Kanunu da benzer düzenleme getirir, “ancak” deyip ekler, “İstisnalar saklıdır…”

        Sanki Belediye Kanunu hepsinin üzerindeymiş gibi genel bir yaklaşımla da kanunların getirdiği kısıtlarla ilgili kararlar belediyelere bırakılır.

        Başta da belirttiğim gibi derelerin, ırmakların üzerindeki yapılanmaya ilişkin hükümler o denli çok kanunda anılmış ki, Meteoroloji Kanunu’nda dahi yer verilmiş.

        Örneğin Kıyı Kanunu’nda “doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde edilebileceği, ancak bu arazilerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, özel mülkiyet konusu yapılamayacağı” belirtilmiş.

        25 KANUN, 9 YÖNETMELİK, 4 GENELGE ÖNLEYEMEDİ

        Şimdi gelin hep birlikte adı dereden gelen, derenin üzerine kurulu Dereli ilçesinin durumuna bakalım…

        Sel baskınının ortasında kalan binalar, dere yatağının tam ortasına yapılmış.

        Oysa bu konudaki 25 kanun da bunların orada olmaması gerektiğine hükmediyor.

        Sadece özel mülkiyet değil, okul, kamu binalarının da bulunmaması gerekiyor.

        Çünkü devlet kendi yasasını görmezden gelip Kanuna aykırı bina dikmiş…

        Üstelik imar aflarının dere yataklarına ilişkin düzenlemeleri kapsamı içine alınamayacağı belirtilmiş olmasına karşın, affa sokulup iskanına izin vermiş.

        REKLAM

        Bu denli çok kanun olunca, birinin getirdiği hüküm, ötekinin boş bıraktığı alanda kara delik haline getirilip, diğerinin cezasını yok etmiş.

        ÇIKARACAĞI KANUN KADÜK OLDU

        Ardı sıra gelen afetler dere yataklarındaki yapılaşmalarda büyük zarara neden olunca 2013 yılında kanunların açıklarını da kapatmayı amaçlayan bir düzenlemeye gidilmesi görüşünde birleşildi.

        Giresun Dereli’deki gibi dere yatağına yapılan binaların durumunu da kapsayacak şekilde doğrudan dere yataklarına yönelik kanun çalışması yaptı.

        Bu düzenlemede 25 kanun ve KHK, 9 yönetmelik ve 4 genelgenin yarattığı mevzuat fazlalığının yarattığı boşluğun giderilmesi amaçlandı.

        Başta Orman, DSİ, İmar ve Kıyı kanunlarının maddelerinde düzenleme yapan, dere yataklarındaki yapılaşmanın önüne geçen ve riskli binaların da yıkılmasını hedefleyen “Su Kanunu” ve “Taşkın Kanunu” taslağı hazırlanıp 2013’te TBMM’ye sunuldu.

        Dere yataklarının üzerine izinsiz yapı yapan veya üzerini izinsiz kapatan, yer altı sularını izinsiz besleyen kişilere 15 bin, tüzel kişilere de 50 bin lira para cezası uygulanması hükmü de kanunda yer aldı.

        Ama o kanun sonrasında 3 kez TBMM gündemine gelmiş olmasına karşın hiçbir gün çıkmadı; her seçimle birlikte kadük oldu.

        Tıpkı diğer kanunlar gibi seçime kurban gitti…

        KAMUNUN KAÇAK BİNALARI

        Her adımda da sanki böyle bir hazırlık olmamış gibi, “Türkiye’nin taşkın kanununa ihtiyacı var” demeçleri verildi.

        Oysa buna ilk adımda uymayan o dere yataklarının üzerine kaçak binalarını diken kamunun kendisiydi…

        Hem de Türk Ceza Kanunu bunu yapanlara bir yıldan 4 yıla kadar hapis, sel felaketine veya taşkına neden olması halinde de bu cezanın bir katına kadar yükseltmesini hüküm altına alan maddesine rağmen…

        REKLAM

        Kurallara uygun yapılmayan HES, otoyol ve kazılar da cabası…

        Eğer bir otoyol uçup gidebiliyorsa, onlarca araç sel önünde sürükleniyorsa, 8 can kaybolmuşsa ortada bir yanlış vardır.

        Bunun nedeni de ister kanunun amacını, yani konulma sebebini (ratio legis’ini) tatbikatçının iyi uygulamadığı veya anlamadığı sonucu çıkar.

        Ya da göstermelik olduğunu, dostlar alışverişte görsün bakışıyla konulan ama bu alanda bir şey ifade etmeyen nitelikte olduğunu gösterir.

        En tehlikelisi de sonuncusudur…

        Diğer Yazılar