Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ÖNCE düğünler yasaklandı, 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanlığı’nın “uzaktan” ve “dönüşümlü çalışma” ile ilgili genelgesi yayınlandı.

        İkisi ardı sıra gelince, salgın döneminde yasaklama ve serbestleşme süreçlerini yürüten Halk Sağlı Kurulu’nun etkin ismi Prof. Dr. Levent Akın’ı arayıp ardı sıra gelen kararları sordum…

        Anladım ki Nisan ayında bu sütundan yaptığı uyarısında da haklı çıkmak üzere…

        O gün de aynı cümleyi kurmuş, hatta dizanteriden yola çıkarak örnekleme yapmış, salgının nasıl yayılabileceğini öğretici akademisyen duyarlılığında aktarmıştı…

        Zaten ne zaman konuşsam herkesin anlayacağı seviyedeki basit ama içerik açısından yoğun ve etkileyici konuşmasıyla, “Mümtaz Hoca (Soysal) anlatıyor…” hissi uyandırdığı için keyifle dinlemiştim.

        Sohbetimizde o gün söylediğini anımsattığı cümleyi tekrar etti:

        “Çifte darbe olabilir…”

        NE ANLAMA GELİYOR?

        Ne demek istediğini yine kendi anlatımından aktarayım…

        Covid-19 ile gribin belirtileri birbirine benzerlik gösteriyor.

        Her ikisi de üst solunum yollarını etkiliyor, ateşi yükseltiyor, öksürük yapıyor, ciğerleri etkiliyor.

        Dolayısıyla birbirinden ayırmakta zorlanılan bir durumla karşı karşıya kalındığı için “çifte darbe” kavramını kullandı.

        REKLAM

        Yani hem grip, hem de Covid-19 vakası ile karşılaşıp, test sonucu çıkana kadar da hangisi olduğu anlaşılamayacağı için sorunla karşılaşılabileceğine dikkat çekti.

        İKİSİNİN İLACI DA AYNI

        Hemen ardından, “buna karşın endişeye mahal yok” deyip rahatlatan şu cümleleri sıraladı:

        Hem koronavirüs hem de grip için aynı ilacı, yani favipravir ilacını kullanmamız yeterli. Zaten favipravir gribe karşı üretilmiş bir ilaç. Verdiğinizde gribi yok ediyor. Aynı zamanda da koronavirüsün etkisini azaltıyor. Belki yükümüzü artıracak ama tedavi aynı yöntemle yapılacağı için de rahatlatıcı etkisi olacak…”

        Bu aşamada Cumhurbaşkanlığının genelgesini sordum, “Önce düğünler, ardından genelge geldi, sonbahardan bu denli çekiniyor musunuz?”

        Prof. Dr. Akın, her zamanki “Doğrucu Davut” tutumunu değiştirmedi, “Tabii ki Eylül sonu, Ekim ve Kasım bizim için çok büyük risk üretiyor” dedi.

        En büyük sorunun da küme salgını dediğimiz, “düğün, nişan, toplantı” gibi etkinliklerde enfeksiyon kapmaktan çok, ortak çalışma alanlarında oluşacak yayılmadan kaynaklandığını söyledi.

        Nisan ayında da anlatmıştı, sonuçta bir düğünde eğer bir salgın söz konusuysa davetli listesinden kimler olduğunu bulup, onları karantinaya almak kolay.

        Ama iş yerlerinde kimin, kimlerle hangi oranda temas ettiğini tespit olanağı yok.

        Ayrıca bu kişiler ev ve işyerleri arasında toplu taşım kullanıyorsa, salgının yayılma etkisini daha da arttıracak.

        Bunun önüne geçmenin yolunun da “uzaktan veya dönüşümlü çalışma” olduğunu belirtti.

        “Kamu işyerlerinde çalışma sisteminin yeniden düzenlenmesi için gerekliydi, önemli ve olumlu karar alındı, genelge çıkarıldı” dedi.

        REKLAM

        ZATÜRRE AŞISI YAPTIRIN

        Prof. Dr. Akın’a sonbahardaki salgından korunmak için ek önleme gerek olup olmadığını sordum.

        Yanıtı net oldu:

        “Zatürre aşısını muhakkak ama muhakkak yaptırın…”

        Cümlesi bitmeden sözünü kestim:

        “Levent hocam iyi de nereden alacağız? O denli pahalı ama eczanelerin hiçbirinde de yok… Hele bir 13 diye biten cinsi var ki onu bulmak çok daha zor…”

        Benzer yakınmaları geçen hafta da duyduğunu ve üretici firma ile konuştuklarını belirtti.

        Zatürre aşısının bir bölüm içeriğinin yurt dışından geldiğini, ancak İstanbul’da bileşiminin yapıldığını aktardı.

        “Bana depolarının tıklım tıklım aşı dolu olduğunu söylüyorlar, demek depo ile eczane arasındaki tedarikte bir sorun var” yanıtını verdi.

        Konuya bir daha el atacağını bildirdi.

        Bunun dışında da maske, mesafe ve temizliğe dikkat etmemiz gerektiğini, bir süre sonra da grip aşısı yaptırmamız gerektiğini söyledi.

        DAHA UÇAĞI ÇÖZEMEDİK, STADI NASIL ÇÖZECEĞİZ?

        Bir yakınımın kızının hafta sonu yapılacak düğünün alınan kararlar gereği iptalinden duyduğum rahatsızlıktan olsa gerek, “Kurallara uygun düğün yapılabilir. Ama bir yandan düğünü, okulu yasaklarken, Türkiye Futbol Federasyonu seyircili maç yapma kararı alıyor. Bu çelişki değil mi?” dedim.

        Prof. Dr. Levent Akın’ın sözlerinden anladım ki yakın geçmişte açılmasına karar verilen bazı yerler gibi bu konuda da karara katılma niyetinin olmadığını şu cümlelerden anladım:

        “Tribünde maskeleri ile mesafeli oturmaları sağlanır, gol atıldığında bağırmaları, birbirlerine sarılmaları engellenir, omuz omuza zıplamalarının önüne geçilir ve stadyum da yine mesafeli bir şekilde boşaltılırsa sorun yok. Ama biz daha uçak yere indiğinde ayağa kalkmamalarını sağlayamadık. Önden başlayıp bölümler halinde inilmesini hayata geçiremedik. Bunu nasıl başarırız bilmem…”

        REKLAM

        Haksız değil, daha önce liglerin seyircili başlaması kararında da tutumunu net koymuştu.

        Şimdi de görüyorum geri adım atma niyetinde değil.

        İSTANBUL DERSİNİ ALDI ANKARA SALGINA UĞRADI

        Kentlerdeki salgın durumu üzerinde de konuştuk.

        İstanbul’un çok daha iyi noktada olduğunu belirtip, şunları söyledi:

        “Özellikle 65 yaş üstüne ilişkin kararlarda çok iyi durumda. Maske konusunda da diğer kentlere göre daha iyi, İstanbul dersini iyi çalıştı ve sonucunu görmeye başladı… ”

        Öğrenci ve bürokrat kenti olması nedeniyle yarısı boşalan Ankara’nın neden bu denli salgınla yüz yüze kaldığını sordum.

        Yanıtı aynı açıklıkta oldu:

        “Orta Anadolu gelenekleri Ankara’yı etkiledi; düğünlerden çok bulaştı. Ankara tatile çıkmıştı, dönenler de salgını beraberinde getirdi. Bu ay sonuna doğru Ankara daha da artabilir. O nedenle düğün, nişan gibi etkinlikler Ankara’da da yasaklandı…”

        Kamu kurumlarında uzaktan ve dönüşümlü çalışma ile salgının önüne geçilmesinin de sağlanabileceğini bildirdi.

        Prof. Dr. Akın gelecek iki ay açısından çok umutvar olmadığı gibi endişeliydi.

        Büyükşehirde "taşra ilçeye" dönüş

        Büyükşehirde "taşra ilçeye" dönüş
        0:00 / 0:00

        BÜTÜNLEŞİK kentler adı altında yapılan yasal düzenlemenin üzerinden çok zaman geçmedi.

        İlk çıktığı andan itibaren de bir büyükşehir belediyesinin kendisinden kilometrelerce uzakta bulunan bir ilçeye hizmet götürmesinin zorluklarından söz edildi.

        Bazı büyükşehirlerin bir ucundan diğerinin uzaklığı 290 kilometreyi bulunca hizmet götürmekte de sorunlarla karşılaşıldı.

        AK Parti son yerel seçimde de tekrar karşısına çıkan sorunu aşmak için geçen yıl yeni bir kanun teklifi hazırlığına başlamıştı.

        Anlaşılan o ki kanun teklif taslağı üzerinde epey yol kat edilmiş.

        İKİ FARKLI UYGULAMA

        Büyükşehirler konusunda iki farklı uygulama getiriyor…

        İlki, Ordu, Erzurum gibi merkez nüfusu 500 binden aşağı olan büyükşehirlerde merkez ilçeleri kaldırıyor.

        Örneğin Erzurum’un 4 ilçesi bulunuyor, bunların yerine şube müdürlüklerinin kurulması hedefleniyor.

        Diğeri ise uzak ilçelerle ilgili düzenlemeyi amaçlıyor; ilçeleri iki farklı yapıya dönüştürülüyor.

        Birisi merkez ilçeler, diğerlerini de taşra ilçeleri olarak adlandırıyor.

        Merkez ilçedeki son evden başlamak üzere 10 kilometre ilerisinde bulunan ilçelere “taşra ilçesi” sıfatını veriyor.

        10 KİLOMETREDEN SONRAKİ İLÇE

        Eğer 10 kilometre içinde bir başka ilçe varsa, merkeze bağlı ilçe olmasını amaçlıyor.

        Bir örnekle açıklanmasını istediğimde Ankara’nın merkez ilçesi Gölbaşı ile uzak ilçesi Haymana örneğini verdiler.

        Gölbaşı ilçesinden sonra Haymana’ya kadar uzanan yol üzerinde 10 kilometre içinde herhangi bir ilçe bulunmuyor; Gölbaşı’nın daha önce belde olup da mahalleye dönüşen yerleşimleri yer alıyor.

        Önce bu değişikliğe gitme nedenini anlattılar:

        “Bu ilçelerde özellikle cenaze, mezarlık olmak üzere, zabıta, çöp toplama, ilaçlama veya otogar gibi hizmetlerde ciddi aksama yaşanıyor. Bu ilçeleri bütçesi ile birlikte büyükşehirlerden devredelim, ama yine büyükşehre bağlı kalsın. Kanalizasyon, içme suyu, imar gibi hizmetleri yine büyükşehir versin, ama cenaze, zabıta, otogar gibi hizmetleri kendisi yürütsün. Maliye’den alacağı bütçe de farklı olsun.”

        Bu aşamada büyükşehir belediye başkanı seçiminde oy vermeye taşra belediyelerinin de devam edeceği belirtildi.

        Verdiği örnekten yola çıkarak hangi büyükşehirlerden daha fazla ilçe kaybının olacağını sordum, “İstanbul’da olmaz, çünkü Kocaeli'ne kadar kesintisiz yapılanma devam ediyor, 10 kilometreye çıkma imkanı yok” yanıtını aldım.

        Ancak Ankara’nın Haymana, Beypazarı, Polatlı, Çamlıdere, Şereflikoçhisar gibi ilçelerinin 10 km sınırın dışında bulunduğunu, dolayısıyla buraların taşra ilçesi olarak tanımlanabileceğini söyledi.

        MALİYE PAYLARI DENGELENMELİ

        Bunların Maliye paylarının Büyükşehir’den ayrılarak verileceğine de dikkat çekti.

        Bu aşamada Maliye paylarında kentlerde kişi başına düşen miktara ilişkin de önemli bir tablo gösterdi.

        Aktardığına göre Gaziantep’te yaşayan kişi başına Maliye’den alınan paydan düşen miktar 300 lira iken, bu Kocaeli’nde 1400 TL’ye çıkıyor.

        Buna fabrikaların yoğun toplandığı bölgelerde ödenen vergiden belediyelere düşün paydan kaynaklanıyor.

        Ancak sınırları içinde fabrika olmakla birlikte gelir düşen iller de varmış; örnek olarak Sakarya’yı gösterdi.

        Çünkü sınırının içinde bulunan büyük bir tesis yurt dışına yaptığı ihracat nedeniyle vergi iadesinden pay çektiği için geliri ciddi oranda düşüyormuş.

        Bu amaçla Maliye paylarının arasındaki uçurumu gidermek için de bir çalışma başlatılmış.

        Kişi başına 300 lira düşen ile 1400 lira düşeni 550 lira noktasında yakınlaştırmanın yöntemi üzerinde durulmaya başlanmış.

        Dediler ki “Belediyelerin gelirlerinde ve yetkisinde geriye gidiş yok, hatta taşra belediyelerine gelirini devredecek ama beraberinde fazla uzak olduğu için kendisinden götüren giderini de devretmiş olacak…”

        MEZARLIK, ZABITA, OTOGAR

        Bununla birlikte mezarlık, zabıta, otogar gibi en çok şikayet konularından da arınmış olacaklarının altını çizdiler.

        Aktarılana göre eğer içme suyu, kanalizasyon, yol gibi hizmetleri taşra ilçelerine büyükşehir getirmezse, valilik hizmetin belirlenen sürede yapılmasını isteyecek, olmazsa bu hizmeti il özel idaresi üstlenip belediye bütçesinden kesinti yapacak, belediye başkanı hakkında da görevi ihmalden soruşturma açacak.

        Bunun muhalefet ile de sözlü olarak paylaşıldığını belirttiler…

        Bu aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanları ile yaptığı toplantıda bir çalışma grubunun oluşturulmasının karara bağlandığını anımsattık, onların çalışmasının ne olduğunu sorduk.

        CHP’Lİ ÜÇ BELEDİYENİN ÖNERİSİ BİRBİRİNE TEZAT

        Aktardıklarına göre CHP’li 3 belediye önerilerini farklı olarak sunmuş, “Ama üçünün birbiri ile çelişkisi olduğu gibi, diğer 6’sının da birbiri ile uyumu yok” bilgisini aktardılar.

        Şurası açık ki eğer bir düzenleme yapılacaksa bunun içinde Cumhurbaşkanı ile yapılan görüşmede oluşturulan 6 büyükşehir belediye başkanı da olmalı.

        Belki teklifleri uyuşmamış olabilir ama sonuçta işin başında olanlar aksaklığı daha yakından gördükleri için çok daha önemli ve kalıcı öneriler getirebilirler.

        Yoksa 50 km çap çizip, sonra hizmet götürülemeyince de tekrar eskiye dönmeye benzer süreçlerle çok karşılaşılır.

        Diğer Yazılar