Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İLKİ 19 yıl önceki Loizidou davasıydı…

        Merhum Turgut Özal’ın 28 Ocak 1987’de Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna, Bireysel Başvuru yetkisini tanıdığını kabul etmesinin ardından Kıbrıslı Rumlar hışım gibi dava yağdırdı.

        Mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri süren Rumlardan biri de Titina Loizidou oldu.

        Kadın olduğu için mahkeme davasını emsal olarak öne aldı.

        Dava 28 Temmuz 1998’de Türkiye’nin Loizidou’ya 875 bin Dolar ödemesine hükmedilmesiyle noktalandı.

        Konuyu, KKTC makamları ile müzakere eden Ankara, ödenmesi halinde diğerlerinin de beraberinde geleceğini belirterek direnme kararı aldı.

        AİHM kararını bildirdiği Bakanlar Komitesi değişik zamanlarda yayınladığı raporlarında Türkiye’nin tazminatı ödemediğini kayda geçirdi ve yükümlülüğünü yerine getirmesi konusunda uyardı.

        Bu altı aylık dilimler halinde iki yıl devam etti, sonunda önemli bir karar için adım attı.

        İKİ YIL SONRA GELEN TEHDİT

        Bu adımda Bakanlar Komitesi, 24 Temmuz 2000’da Türkiye’ye kararı uygulamaması halinde “birtakım yollara başvuracağını” belirterek gözdağı verdi.

        Nitekim bir yıl sonra 26 Haziran 2001’de “uyulmaması halinde elindeki bütün araçlara başvurma konusunda kararlı olduğunu” kayda geçirdi.

        REKLAM

        Her ne kadar o tarihe kadar Avrupa Konseyi Statüsü’nün 8’inci maddesinde yer alan “Konsey üyeliğinden çıkarılma” başvurulması düşünülmemiş bir yöntem olsa da Bakanlar Komitesi Türkiye’ye bu tehdidi de açıktan yaptı.

        Uyarının müzakeresi de iki yıl devam etti ve sonunda 2003 yılında Türkiye Loizidou’ya AİHM tarafından verilen miktarın üzerinde bir faizle bir milyon doların üzerinde ödeme yaptı.

        Daha sora Kıbrıs’ta kurulan farklı mekanizmalar sayesinde emsal bir karara dönüşmedi ve diğer davaların getirebileceği yükten kurtuldu.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AİHM’nin Selahattin Demirtaş kararı ile ilgili konuşmasını dün AK Parti Grubunda bizzat dinledim; salonun havasını da izleme fırsatı buldum.

        Erdoğan AİHM ile ilgili bölümü konuşmasının en sonunda dile getirdi.

        Konuşmasının bitmesi beklendiği sırada konuya girmesi ile salon pür dikkat kesildi.

        AİHM’nin Türkiye’deki iç hukuk yolları tüketilmeden devreye girdiğini, “siyasi davrandığını” belirtti.

        Türkiye’nin AİHM’e durumu anlatmaya devam edeceğine vurgu yaptı ve meşhur, “Eyyy” kelimesini kullanıp devam etti:

        “Ey AİHM, sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz.”

        Salonda bazı milletvekilleri coşkuyla alkışını sürdürürken, bazıları devamının gelmesini bekler moda çabuk geçti…

        Erdoğan’ın şu cümlesi anlamlıydı:

        “Bunca çifte standarda ve riyakarlığa daha fazla tahammül etmek mecburiyetinde olmadığımızın da bilinmesini isterim…”

        Konuşmanın bütünü de gösterdi ki Ankara AİHM’in kararını uygulama kararında değil.

        LOİZİDOU’DAN FARKI

        Bu davanın Loizidou’dan farkı ise Anayasa Mahkemesi’nin AİHM adına Bireysel Başvuru yetkisine sahip olması.

        Bu hem Türkiye hem de AİHM açısından önemli bir durum.

        REKLAM

        Çünkü AİHM, ‘Bireysel Başvuru’yu Türk yargı sisteminin iç hukuk yolu olarak Loizidou davasından 14 yıl sonra tanıdı ve 100 bini aşan dosyadan kurtuldu.

        Yoksa bu dosyalar doğrudan kendisine gelecek ve içinden çıkamayacağı bir soruna dönüşecekti.

        Her ne kadar AİHM yoğun dosyalardan kurtulmak için toplu olarak davalara baktığı “klon başvurular” mekanizması yaratmış olsa da bunlar benzer dosyalar için geçerli.

        Bu mekanizmayı da Polonya’nın 2. Dünya Savaşı sonrasında Bug Nehri’nin doğusunda kalıp Sovyetlere bırakılan toprakta yaşayanların hak kaybı davaları nedeniyle, yani benzer dosyalar için oluşturdu.

        AVRUPA KONSEYİ’NDEKİ DURUM

        Türkiye’deki dosyaları klasör haline getirip, her biri için benzer karar alma mekanizmasına dönüştürmesi ise AİHM’nin bugüne kadar uyguladığı bir yöntem değil.

        Dolayısıyla AİHM de hak ihlallerine ilişkin kararlarının devletlerden önce ulusal mahkemeler tarafından dikkate alınmasını önceliyor.

        Olmazsa da Bakanlar Komitesi sürekli olarak ilgili devleti uyarıyor, sorunun çözülmemesi durumunda da Avrupa Parlamenterler Meclisi’ne de durumu iletmekle kalmayıp, üye devletleri de bu konuda bilgilendiriyor.

        YAPTIRIMLARLA PARALEL

        Bu aşamada Avrupa Birliği’nin de devreye girmesi kaçınılmaz oluyor…

        Tam da AB’nin Mart ayına kadar Türkiye’nin bazı konularda atacağı adımların da izlenmesi amacıyla yaptırımları öteleme kararına AİHM kararının denk gelmesi ilginç bir tesadüf.

        Benzer kararlarla bu süreçte karşılaşılırsa şaşılmamalı.

        Ancak Bakanlar Komitesi’nde durumun müzakeresi de dahil, her bir adımın altı aylık periyotlarla atıldığı dikkate alınırsa, Haziran öncesi bir gelişme beklenmemeli.

        Sonrasında ise Loizidou kararı gibi 3 yılın sonunda daha sert bir uyarı mı gelir, yoksa bu kez biraz daha erken mi olur onu zaman gösterecek.

        REKLAM

        Bu süreçte en kritik karar da herhalde Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru hakkını AİHM’in geri alması olur ki bu başka bir yöne götürür.

        Zaten şu aşamada Anayasa Mahkemesi’nde bu konuları en iyi bilenler de ihtimal vermiyor.

        Ama AB ve ABD’nin Türkiye’ye dönük yaptırım kararlarında birlikte adım atma yönündeki işbirliği de dikkate alındığında nelerin olabileceğini kestirmek de zor değil.

        Dolayısıyla Azerbaycan’ı, Ukrayna’yı hatta Rusya’yı birçok konuda uyaran AİHM’nin, onlardan daha ileri demokrasiye sahip Türkiye için farklı bir adım atması beklenmeyebilir.

        Ama AB kararları ile bunaltmaktan da geri durmaz…

        Diğer Yazılar