Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CUMHURBAŞKANI, İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi diğer sözleşmelerden de doğrudan çekilebilir mi?

        Örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de dahil olmak üzere Türkiye’nin altına imza koyduğu, “milletlerarası andlaşmaları” tek başına fesih hakkına sahip mi?

        Yani, İstanbul Sözleşmesi konusunda gerçekleştirdiği “çekilme” hakkını tek başına kullanabilir mi?

        AK Parti ve Cumhurbaşkanlığı çevrelerine bakılırsa evet yapabilir.

        Gerekçeleri de Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin üçüncü maddesi...

        Madde, milletlerarası andlaşmaların onaylanmasından, yürürlüğe konulmasına, uygulama alanının değiştirilmesine kadar tüm yetkiyi Cumhurbaşkanı’na bırakıyor.

        Cumhurbaşkanlığı kaynakları da geçmişte Bakanlar Kurulu’na tanınan bu hakkın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte Cumhurbaşkanı’na devredildiğini, dolayısıyla işlerliğinde bir sorunun olmadığını belirtiyor.

        TBMM’nin milletlerarası andlaşmaların onayı için çıkardığı uygunluk kanununu “yürürlüğe koyma yetkisi” olarak tanımlıyor.

        METRUK MU KALACAK?

        Cumhurbaşkanı’na Anayasa’nın 104’üncü maddesi ile tanınan milletlerarası andlaşmaları onaylama yetkisinin paraleli olan sona erdirme yetkisinin de yine bu madde ile tanındığının altı çiziliyor.

        REKLAM

        Yani kaldırma yetkisinin TBMM’nin değil yürütmenin elinde olduğu, Meclis’in ancak yürürlükten kaldırılmasına ilişkin kararı uygun bulma aşamasında devreye gireceğinin altı çiziliyor.

        Kendi içinde tutarlı görünen bu bakışa yöneltilen soru ise şöyle:

        “Peki TBMM kaldırılmasını uygun bulmazsa ne olacak? O zaman milletlerarası andlaşma ile ilgili olarak ilk alınan karara göre yürürlükte kalmaya devam mı edecek? Yoksa anlamını yitirmiş, metruk bir kanun olarak mı kalacak?”

        Bütün bunları irdelememin nedeni ilk girişte yönelttiğim soruların devamı niteliğinde.

        İŞİN UZMANLARIYLA

        Nitekim, bu sorulara yanıt aramak için Habertürk’te dün akşamki Olaylar ve Görüşler programımıza konunun uzmanlarını davet ettik ve onları dinledik.

        Sözleşmeyi kaleme alan Prof. Dr. Feride Acar, Türkiye’yi AİHM’de yıllarca temsil eden Rıza Türmen, meselenin hukuki yönünü bilen Prof. Dr. Nuray Ekşi ve Prof. Dr. Adem Sözüer, sorunu siyasi yönden irdeleyen Prof. Dr. Mithat Baydur, Avukat Yasin Şamlı ve Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ile tüm yönlerini konuştuk.

        Öncesinde de Sözleşme'ye karşı duruşuyla tanınan sosyolog Prof. Dr. Yasin Aktay’ın itirazlarını dinledik...

        Şunu belirteyim ki bu meselenin çözümü de diğer sorunlarda olduğu gibi Divan’a; yani yüksek yargıya kaldı...

        Dikkat çeken nokta ise Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşmesi, HDP’nin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek, Gezi Parkı’nın İBB’den alınıp Sultan Beyazıd Vakfı’na devredilmesi kararlarının ardı sıra gelmesi tesadüf mü, yoksa Türkiye yeni bir sürecin açılımını toplu olarak mı yapıyor?

        REKLAM

        BİR AYDA DEĞİŞEN NEDİR?

        Ayrıca daha bir ay öncesine kadar, AK Parti’nin sosyolojik tabanının ağırlıklı bölümü İstanbul Sözleşmesi’ne karşı değildi.

        Belirli bir grup karşı çıkışını sürdürüyordu.

        Kaldı ki AK Parti, İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye’nin demokratik standartlarını yükselten bir adım olarak görüyordu.

        Bunu, hukuki metinden daha çok kadına şiddetin önlenmesi için bir çerçeve olarak kabul ediyor ve çıkardığı kadına yönelik şiddeti cezalandıran kanunlarda atıf yapıyor, yetmiyor kadın sığınma evlerinden tutun da birçok uygulamayı da bu çerçeve Sözleşme'ye dayandırıyordu.

        Amaç, kadına şiddeti yok ederken, buna ilişkin bir kültürün de oluşmasıydı.

        İstanbul adını taşıyan bir sözleşmede Türkiye’nin altında imzasının bulunmaması prestijini etkileyen bir faktör olmayacak mıydı?

        Bütün bu soruları taraflarına yönelttim.

        Gördüğüm o ki AK Parti içindeki bir grup Sözleşme’deki itirazlarının ana odağını eşcinsel konusuna dayandırıyor.

        Türklerin örf ve ananelerinde eşcinselliğe yönelik bir durumun hiç olmadığını savunuyor.

        Eşcinsel evliliğini teşvik edeceğini ileri sürüyor, ancak bunu hangi maddeye dayanarak ileri sürdüğünü iyi izah edemiyor.

        AİHS’in 12. Maddesinin evliliği hak olarak kabul eden maddesi anımsatılıp, “Bu durumda AİHS’ten ve AİHM’den de ayrılacak mıyız?” sorularına ise kesinlikle hayır yanıtını veriyor.

        Bunlar işin sosyal tarafları....

        YÜRÜTME YETKİSİ Mİ?

        Hukuki yönüne gelince.

        Meseleye hakim dört hukukçuyu da dikkatle dinledim...

        Öncesinde ise Prof.Dr. Kemal Gözler’in sitesinde yayınladığı konuya ilişkin makalesini dikkatle okudum.

        REKLAM
        (Gözler'in makalesine buradan ulaşabilirsiniz.)

        Çıkarımım şu ki...

        Cumhurbaşkanı'nın Sözleşme’den çekildiğini belirten kararı tartışmalı...

        Ekşi’nin yayınımızda, Gözler’in de makalesinde vurguladığı gibi Anayasa’nın 104’üncü maddesinin 17. fıkrası Cumhurbaşkanı’na “yürütme yetkisine ilişkin konularda” kararname çıkarma yetkisi veriyor.

        ONAMA DA ÇEKİLME DE KANUNLA OLUR...

        Ayrıca Anayasa, “temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle, siyasi haklar ve ödevlerin Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlenemeyeceğine” hükmediyor.

        Bununla kalmıyor, 90’ıncı maddesinde Cumhurbaşkanı’nın imza koyduğu uluslararası andlaşma veya sözleşmelerin, ancak TBMM’nin “uygunluk kanunu ile onaylaması” halinde geçerli olacağına vurgu yapıyor.

        Yani yetkiyi tek başına Cumhurbaşkanı’na bırakmıyor, onama eyleminde olduğu gibi, çekilme için de kanun gerekiyor.

        Nedeni de hukukun “yetkide ve usulde paralellik ilkesi” diye de bilinen, “bir şey bağlandığı şekilde çözülür” kuralı.

        Nasıl ki TBMM’de bir kanun ile uygulamaya konulduysa, yine benzer şekilde ancak bir kanun çıkararak Sözleşme’den çekilmek olası hale gelebilir.

        BİR ÜLKE VETO EDERSE ÇIKAMAZ

        Öğrendim ki bu da yetmiyor.

        Rıza Türmen, İstanbul Sözleşmesi’nin taraf olduğu ülkelere bir başka ülkenin ayrılmasını engelleme hakkı verdiğini belirtti.

        Yani, Sözleşme'ye imza koymuş ülkelerden biri Türkiye’nin ayrılmasını uygun bulmadığını söylerse çıkmak olası olmayacak.

        REKLAM

        Sözleşme’nin bir diğer önemli noktası da çekilme halinde dahi, bunun ancak 3 ay sonra devreye gireceğine ilişkin hükmü...

        Bütün bunlar bir yana, hukuk alanında hocaların hocası olarak tanınan Kemal Gözler’in, İstanbul Sözleşmesi’nin 6251 sayılı uygulama kanunu ile yürürlüğe girdiğini anımsatıp yönelttiği şu soruda her şey anlamını buluyor:

        “6251 sayılı Kanun, Cumhurbaşkanı kararı ile kaldırılabiliyorsa, bütün kanunlar Cumhurbaşkanı kararıyla neden yürürlükten kaldırılmasın?”

        Buna ilişkin verdiği örnek de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu...

        Bunu genişletmek olası.

        AİHS, NATO, BM İnsan Hakları Sözleşmesi ve altına imza konulmuş onlarca andlaşma veya uluslararası sözleşme...

        Sanırım bunun yanıtını Danıştay verecek...

        Aynen birçok konuda yanıtını aradığımız Anayasa Mahkemesi gibi...

        Bu konu da Yüksek Yargıya havale edilmiş durumda...

        Türkiye’nin uluslararası arenadaki imajı, adıyla anılan sözleşme konusunda geldiği durum ise cabası...

        Diğer Yazılar