Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TÜRKİYE anlamsız şekilde başka konulara odaklanırken dünyanın gündeminde çoğu kişiyi ilgilendiren önemli bir konu var.

        Tartışma ABD’den çıktı.

        Onu İsrail, Avusturya, Danimarka ve İsveç takip etti.

        Sözünü ettiğim, çevremde de gözlemlediğim, birçok kişinin ısrarla Biontech aşısına yönelmesini sağlayan “Aşı Pasaportu…”

        İsrail bu konuda ilk adımı atan oldu ve “Yeşil Geçiş” adı altında bir uygulama başlattı.

        Aşı pasaportu konusunda ısrarlı olan ülkelerin en önemli argümanı ise yurttaşlarının ve ekonomilerinin daha sağlıklı işlemesini sağlamak için kendilerini güvence altına alma girişimi.

        Aşı pasaportlarını getirmek isteyen ülkeler arasında da kullanım ve yöntemi konusunda bir birlik yok.

        ETKİNLİK VE GEÇERLİLİK SÜRESİ

        Çünkü hangi aşı ve kaç ay süreyle pasaportun geçerli olacağı veya koronavirüs geçirmiş olanlar için de aşının gerekliliği konusunda bırakın sınır güvenlik elemanlarını konunun uzmanı bilim insanları bir uzlaşıya varmış değil.

        Bunlar işin bir yanı…

        Diğer yanı ise ABD’nin New York Times gibi etkin basın kuruluşlarında uluslararası hukuk ve tıp fakültelerinin profesörleri de konuyu tartışıyor.

        Öncelikle bir noktanın altı çiziliyor.

        REKLAM

        Bugün dünya nüfusunun %14’ü var olan aşının %50’sinden fazlasına sahip.

        Ekonomik gelir adaletsizliğinin aşıya da yansıdığı en önemli veri.

        İkinci konu, aşı pasaportu getirilmesini isteyen ülkelerin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altına imza koymuş kişiler olması.

        Çünkü kişilerin bireysel sağlık konusu sorgulanamaz…

        ABD DE TARTIŞIYOR

        Ayrıca dini, felsefi açıdan gelen itirazlar da bir başka konu…

        Bunlardan kaynaklansa gerek, ABD’de de konu ciddi tartışma yaratmışa benziyor.

        Florida Valisi Ron DeSantis’in “Yerel yönetimler ve işletmelerin pasaport talep etmesini yasaklayan bir icra emri çıkaracağını” açıklaması da bunun en önemli göstergesi…

        Bu tartışma Avrupa Birliği içindeki ülkeler açısından da geçerli.

        Diğer bir konu ise aşıların koruma süresi.

        Aşı Pasaportu’nu öneren ülkelerin neredeyse tamamı Pfizer’ın dağıttığı Biontech’in geliştirdiği aşıyı yaptı.

        Ancak bu aşının Faz-3 denemesinde 6 aydan fazla geçerlilik süresinin olmadığı belirtiliyor.

        Kaldı ki bu da altı çizildiği gibi laboratuvar sayılabilecek Faz-3 çalışması sırasında karşılaşılan durum; mutant virüslerin bu denli yaygın olduğu dönemi de kapsamıyor.

        Her ne kadar sonrasında aşının İngiltere ve Güney Afrika’da ortaya çıkan mutant virüslere karşı da etkisinin olduğu kayda geçirilmiş olsa da bunların ne kadar süre dayanacağına ilişkin kesin bir bilimsel veri yok.

        HANGİSİ ÖNEMLİ, AŞI MI HES Mİ?

        Dolayısıyla ABD ve AB’de şu noktanın altı çiziliyor:

        “Aşı dağıtmak için eşit ve adil bir sistem olmadıkça aşı pasaportları eşitsizlikleri daha da arttıracaktır…”

        REKLAM

        Konuyu hem uluslararası hukuk hem de tıp bilimi açısından konunun uzmanlarına sorduğumda da her ikisinin altını çizdiği nokta benzer oldu.

        Türkiye’de uygulanan iki aşının faz çalışmalarını yürüten ekibin etkin üyelerinden Prof. Dr. Serhat Ünal, soruma karşılık bir soruyla yanıt verdi:

        “Acaba hangisi daha önemlidir; aşılı olan mı, yoksa test sonucu negatif çıkan mı?”

        Soruya da kendisi yanıt verdi:

        “Aşılı olanın da PCR testinin pozitif çıktığına sıklıkla tanıklık ediliyor. Böyle bir durumda aşı olduğunu gösteren pasaport tek başına demek ki güvence oluşturmuyor. Oysa bizde uygulanan HES kodu kişinin pozitif olup olmadığını anında bize verebiliyor.”

        Prof. Dr. Ünal, aşının geçerlilik süresine ilişkin de kesin bir veri bulunmadığını anımsattı.

        MONTRÖ’NÜN GETİRDİĞİ TEK KONTROL YETKİSİ

        Uluslararası hukuk çalışmaları ile bilinen Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı ise önce bir noktanın altını çizdi:

        “Bir devletten diğerine gideceklerle ilgili durumu egemenlik hakkı belirler. Devletler kendisi tayin eder. Ülkeler sağlık gerekçesini istisna olarak koyma hakkına sahiptir. Ama uluslararası sözleşmeler kapsamında bazı yükümlülükleri kabul etmiş ise ona da uyması gerekir…”

        Uluslararası hukukun ülkelere sağlık konusunda ayrıcalık tanıdığını da anımsattı.

        Şu an gündemde en önemli tartışma konusu olan Montrö Sözleşmesi’ne konuyu getirip devam etti:

        “Boğazlardan geçiş serbestisi Montrö ile gelmiştir ama Sözleşme Türkiye’ye tek kontrol yetkisini sağlık ile ilgili, salgın hastalık konusunda verir. Devletlerin güvenlik kadar önem verdikleri diğer konu sağlık…”

        REKLAM

        Burada da şu soru akıllara geliyor.

        İnsanların sağlık ile ilgili konularının bir mahremiyeti vardır; hukuk da buna birincil önem verir.

        GİSCARD d’ESTAİN’İN ANISI

        İnsanların sağlığı Hipokrat yemininin de en önemli kuramıdır; sorgulanamaz, sorulamaz ve başkası ile paylaşılamaz.

        Dolayısıyla salgın dönemlerinde bu kuralların işlemesi ayrı bir konudur ancak, koronavirüs geçirmiş bir kişiye aşısının olup olmadığı veya hangi aşının yapıldığını sorgulamak ne denli hukukidir?

        Prof. Dr. Pazarcı burada ortaya çıkan çelişkiye dikkat çekti.

        İnsan hakları ile ilgili tüm kurallar, sözleşmeler daha çok batılı ülkeler için geçerli.

        Ancak Asya’da insan hakları ile ilgili bırakın sözleşmeyi ülkelerin kendi iç hukukunda çoğu zaman bir hüküm olmadığını anımsattı ve Fransa’nın eski Cumhurbaşkanlarından Valery Giscard d’Estain ile yaşadığı bir anısını aktardı.

        Giscard d’Estain Çin gezisinde insan hakları konusunun öneminden söz edince “Bizim için ideoloji insan hakkından önce gelir” yanıtını almış.

        Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı anısını aktarınca bugün yaşananın da aslında farkı olmadığı açık…

        İDEOLOJİNİN PASAPORTU OLUR MU?

        Belki dün onlar meseleye bu açıdan yaklaşıyordu, ancak bugün de aşısının ne denli koruyucu olup olmadığına bakmadan aynı ideolojik yaklaşım batılı ülkelerde söz konusu değil mi?

        Kim söyleyebilir ki bir aşının diğerinden üstün olduğunu…

        Sonuçta hepsi de insanları yoğun bakıma gitmekten kurtarıyor, hatta hastaneye gitmesinin dahi önünü kesiyor.

        Son dönem aşı olmuş 65 yaş üstündeki vatandaşların durumu da bunun en iyi göstergesi.

        REKLAM

        Onlar hiçbir şey olmamış gibi, sanki hafif grip geçiriyor havasında iken, kendilerinden 20-30 yaş gençleri virüs hastaneye yatırmış bulunuyor.

        Bunun ideolojisi, sınırı, pasaportu nasıl düzenlenebilir ki!..

        Bütün bunlara bakınca şu söylenebilir…

        Aşı pasaportu geri tepti…

        Diğer Yazılar