Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İKİ gün süresince Muğla ve civarında yanan orman bölgelerini gezdim, köylerde yaşam sürenlerle sohbet ettim.

        Dün de yazdım...

        Halkta orman yangınlarına bilinçli olarak müdahale edilmediğine ilişkin düşünce var.

        Bunun öyle kolay kırılması da olası değil.

        Bölgeyi birlikte dolaştığım İYİ Parti lideri Meral Akşener, kimseyi kırıp dökmeden, “devlet hepimizin, öyle söz olmaz” diyerek önüne geçmeye çalıştı.

        Bazılarını kibar bir dille uyarıp, siyasi yöneticilerin suçlanabileceğini ama devletin suçlanmaması gerektiğini anımsattı...

        Şunu söylemem gerekir ki, bu kanaati kısa sürede kırmanın olanağı yok.

        Bunun üzerine bir de, orman yangınlarının terör bağlantılı olduğuna ilişkin, devlet yöneticilerinden gelen söylem eklenirse insanlardaki yanlış algı başka yerlere savrulur...

        MÜDAHALE ETMEDİLER EMİR BEKLEDİLER

        Çünkü bir anda bu kadar çok yerde yangın çıkmış olmasının terör ile ilişkili olamayacağına yönelik kabul oluşmuş.

        Buna karşın, kamu görevlilerinin yangını söndürmek istemediği kanısı ciddi yer tutmuş.

        Kiminle konuşursanız aynı hikayeyi anlatıyor:

        “Ormanın arazözü buradaydı, su sık dedim, talimat gelmeden sıkamayacağını söyledi... Zamanında sıkmış olsaydı bu kadar yayılmayacaktı...”

        Bu inanç kadınlarda çok daha yüksek; bu da söylemin çarpanını arttırıyor.

        Çünkü, gittikleri her yerde tekrar ediyor...

        Düşüncesini olumsuzlayan tek kelime edeni de sözleriyle ince pastırma gibi doğruyor, yerin dibine sokuyor...

        Bir kadının, yangına helikopter ve uçakla mücadele edildiğini söyleyen bir kişiyi ne hale getirdiğine bizzat tanıklık ettim.

        İtiraf edeyim sözleri karşısında gözlerim doldu, boğazıma yumruk gibi tıkandı.

        HER ŞEYİ GİTMİŞ, YAŞAMI TERK ETMİŞ

        Çünkü yaşamını süreceği her şey gitmiş.

        Yangın önce yeşilini, ardından turistini kaybettirmiş; kimse simsiyah bir dağa bakmak istememiş...

        Çevre yeniden yeşilleninceye kadar gelmeleri de pek olası görmüyor...

        Yanan zeytin ağaçlarının yeniden meyve vermesi için tecrübeli ormancıların verdiği süre en erken 7 ile 10 yıl...

        Sadece zeytini de değil, bütün şifalı orman otları; dağ kekiği, fesleğen, dağlar kızı reyhan ve diğerleri yanmış...

        Arıcılar perişan...

        Hepsinin arıları yok olmuş...

        Petekleri yanmış; ama dertleri o değil; arı bir şekilde yeniden bulunur.

        Dağın yeniden çiçek açması, çamların yeşerip balını vermesi için kaç yıl geçmesi gerekir?

        TOPRAK TESTİ GİBİ PİŞMİŞ

        Çünkü toprak zemin, testi gibi bin dereceyi bulan ısıyla fırınlanmış; kaskatı kesilmiş...

        Yanan makilerin isiyle dolu pişmiş zemin, tek damla yağmur suyunun toprağın altına girmesine izin vermeyecek.

        Orman köylüsü bunu bildiği için, hepsini korku sarmış.

        Sel felaketinin, yangından çok daha ağır geleceğini bugünden görüyor.

        ENDEMİK BİTKİLER DE YANDI

        Bunları konuşurken, İYİ Parti Muğla Milletvekili Prof. Dr. Metin Ergun, önemli bir bilgi aktardı.

        Türkiye’nin endemik, yani nesli tükenmeye yüz tutmuş ender ağaçlarının yüzde 20’si bu bölgedeymiş.

        Sadece endemik ağaçlar olsa, orman köyleriyle sohbet ettiğimiz Bayır Köyü’nün meydanında bulunan 1900 yaşındaki çınar ağacına benzer onlarca antik ağaç da yangından yok olmuş...

        Çok ülkenin müze haline getirdiği, özel koruma altına aldığı dünyanın en zengin antik ağaç ormanı da yangınla birlikte yok olmuş...

        Umarım bu geriye kalan %80’in korunmaya alınması için önemli bir ders olur.

        ÇİVİ ÇAKAN YANAR

        İki gün süresince gördüklerimden çıkardığım şu ki, en az 3 yıl bu alanda kimse çivi çakamaz.

        En masumane nedenle çivi çakmaya, aymaz şekilde TOKİ konutu yapmaya kalkan karşısında ciddi tepki bulur...

        Biriken bütün öfkesini yapanın üzerine boşaltmakla kalmaz, ömür boyu unutamayacağı bir dersi de verir.

        Başta da belirttiğim gibi, öfkeyi dolduran olumsuz algı patlaması yaşanıyor.

        En kötü zamanında kendisine koşacağına inandığı, sırtını dayadığı devletine olan bağı ve güvenini ciddi oranda etkilemiş.

        O nedenle yanan alanlar, 2006’da olduğu gibi birilerinin aklından inşaat düşüncesini canlandırabilir.

        Bunun adımını bırakın atmayı, teşebbüs eden hayatında görmedikleriyle karşılaşır.

        Bu alana bina değil, devletine güveni inşa edecek adımlar gerekiyor...

        Diğer Yazılar