Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TÜRK siyaseti adını bilmese de aslında bu kavrama 1983 yılından bu yana aşina…

        Merhum Turgut Özal’ın ANAP’ı kurduğu gün iki elini havada birleştirip ortaya koyduğu “dört eğilim” politikasıyla kavramı içselleştirdi. İster merkez, ister hibrit, dilerseniz çoğulcu, isterseniz önceki gün İYİ Parti lideri Meral Akşener’in dile getirdiği gibi “melez siyaset…” diyelim…

        Bununla hedeflenen demokrasinin kuralları içinde çok sesliliğin uygulandığı bir siyaset…

        Siyasal kadroların da hoşgörü içinde, ötekinin sözüne de yer verdiği bir siyasal anlayış.

        Akşener, Siyaset Akademisi’nin düzenlediği “İYİ Siyaset Sertifika” töreninde konuyu gündeme getirirken, neyi hedeflediğini açıklamak isterken partisi üzerinden örnek verdi:

        Biz her kafadan bir ses çıkıyor diye tanımlanan bir siyasi yapıyız. Evet demokrasi bu... Bilimsel bir kavram tartışılıyor, bize çok uygun melez siyaset.”

        Kutuplaştırılmış, birbirine öteki gözüyle bakan, karşılıklı övgüden uzak duran anlayıştan çıkmanın yolunun da melez siyasette olduğunu belirtti.

        KARŞI POLİTİKA

        İYİ Parti kadrolarının aktardığına göre Akşener “melez siyaset” üzerinde bir grup akademisyen ile uzun süredir çalışmış.

        REKLAM

        Hedeflerine Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Erdoğan’ın politik tutumunu koymuşlar.

        Şu sonuca varmışlar:

        “Otorite ve popülaritesini kurumsallaşmış demokratik yapılardan elde ediyor. Toplumu kutuplaştırarak, gerilim yaratarak sandıktan elde ettiğini otoritesine aktarıyor. Bu da ona daha fazla güç kazandırıyor…”

        Bu döngünün, kutuplaşmadan ve gerilimden uzak duran, partide her görüşün dile getirilmesine demokratik nezaket ve disiplin içinde izin veren anlayışla mümkün olacağı görüşünde birleşilmiş.

        Toplumun ayrışan değil, bütünleşen; ötekileşen değil, birleşen sorunlarına yönelmek gerektiği önerisi üzerinde durulmuş.

        Buna örnek olarak enflasyon ve işsizlik gösterilmiş.

        Toplum kesimlerini kutuplaştıran din, başörtüsü, milli güvenlik gibi konular yerine, enflasyon ve işsizliğe çare üzerine kurulu bir söylemin çok daha etkili olacağı dile getirilmiş.

        Her kesimin görüşünün açık şekilde dile getirildiği, farklı düşünce ve eleştirinin sansürsüz söylenebildiği yapılara dünyanın yöneldiğine vurgu yapılmış.

        Akşener’in Anadolu’da esnaf ziyareti de uygulamaya konulan bu siyasetin uygulamasıymış.

        Konu üzerinde kafa yoranlar, “İşe yaradığını da gördük, puan getirmeye başladı” dedi.

        Son dönem CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun da sağ-sol kavramının bitip, ideolojilerin terk edildiği bir döneme girildiğine ilişkin söylemi de Millet İttifakı içinde bu planın uygulamaya sokulmasından öte bir durum değilmiş.

        GALİP HOCA’NIN HALKA DOĞRU HAREKETİ…

        REKLAM

        Bir süre önce orman yangınlarını yerinde görmek için gittiği Muğla gezisine katıldığımda, Akşener’in bunun ötesindeki bir başka politika daha uyguladığına tanıklık ettim.

        Orman köylülerinden bazıları, “devlet zeytinliğimin yanmasına göz yumdu” veya “orman yandı devlet seyretti” yönünde cümleler kurunca anında müdahale etti.

        Devleti suçlamanın doğru olmadığını, hükümetin bu konudaki tutumunun yol açtığını belirterek köylülerin cümlelerini düzeltmelerini sağladı.

        Hatta bir defasında AK Parti’ye yönelik sert bir eleştiri gelince, kurumsal yapıyı, yani partiye söz ettirmeyip, partilileri eleştiren tutum geliştirdi.

        GALİP HOCA TAKTİĞİ

        Bu durum bana Galip Hoca müstear ismiyle Osmanlı Sarayı’na karşı mücadeleyi sürdüren Celal Bayar’ın “Halka Doğru” siyasetini anımsattı.

        İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yarı resmi organı olan Türk Yurdu Dergisi bünyesinde yayınlanan Halka Doğru Dergisi’nin hedefi, aydınlar ile halk arasındaki kopukluğu gidermek, Devlete söz etmezken eleştiri bombardımanına tuttuğu Osmanlı Sarayı’nı halkın sorunlarıyla ilgilenmeye zorlamak, halkı siyasal yapısı hakkında bilgilendirmekti.

        Derginin hedef kitlesini de köylü, esnaf, işçi sınıfında yer alan yoksul, emekçi kesim oluşturuyordu.

        Bu kesimlerin çıkarlarını gayet sade bir dille sürekli dinamik tutan, pratik çözümler öneren, iktisat konusuna önem veren, devleti kollayan bir politik söylemin geliştirilmesini de sağlamıştı.

        Kooperatifçiliğin o dönemdeki tartışmasında da önemli yere sahipti…

        Sonradan öğrendim ki bir grup akademisyen geçen Ağustos ayından bu yana bunun üzerinde çalışmış ve bunun Millet İttifakı’nın ana politikası olması gerektiği yönünde bir görüş ortaya koymuş.

        REKLAM

        AYATA DA ÖNERMİŞTİ

        Son dönemki söylemlerin gerisinde de bu tutum varmış.

        Aslında geçen Ocak ayında eski CHP milletvekili, Türkiye’nin önde gelen sosyologlarından Prof. Dr. Sencer Ayata da yayınladığı makalede benzer bir öneride bulunmuş, adına melez yerine, çoğulcu siyaset demişti.

        Daha yumuşak, katılıktan ve kutuplaştırmadan uzak duran siyasetin iktidar karşısında daha etkili olacağını dile getirmişti.

        Görünen o ki bu siyaseti önümüzdeki dönem çoklukla göreceğiz…

        Diğer Yazılar