Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        FAİZİN bir puan daha aşağı inmesinin dövizdeki artışa etkisi %3,5 oldu.

        Bir indirdi, üç kaybetti…

        Piyasalar bir gün önceden zaten bunun böyle olacağının işaretini vermişti.

        Hatta bunun çok daha üzerinde bir etkiye yol açacağını söyleyen ekonomistler de vardı.

        Sonuçta beklenen oldu.

        Herkesin gördüğünü devletin bütün bilgilerini ve ekonomik verilerini elinde tutan Cumhurbaşkanlığının görmemesinin herhalde olanağı yoktur.

        Peki durum böyle olmasına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan neden bu konuda ısrarını sürdürüyor?

        Bunu tek başına dini inancı nedeniyle faize bağlamak olası mı?

        Grup toplantısındaki sözlerinden yola çıkarak, Kuran ve sünnetteki içtihada yer bırakmayan hükümler anlamında kullandığı “Nas”tan yola çıkarak, bu emrin hükmünü yerine getirdiğini söylemek olası mı?

        AK Parti çevrelerinden edindiğim bilgiden yola çıkarak söylüyorum, bunlar da çevre etkenler ancak asıl amaç değil…

        FAİZ YÜKÜNÜ KURTARIYOR

        Bunu da bir ekonomistin şu sorusuyla daha iyi anladım:

        “Yüksek faiz en çok hangi kesimleri etkiler, faizin aşağı inmesinden en çok hangi kesimler mutlu olur? Yüksek döviz en çok kimi zora sokar?”

        Yanıtını içinde barındıran bu sorunun gerisinde yatan neden açık…

        Kredi kartı borcunu, bir başka kredi kartı ile kapatmaya çalışan, oldukça geniş bir kesim var…

        Faizden de oldukça bunalmış durumdalar…

        Bunun yanında bankalardan aldıkları kredi borcunu kapatma derdine düşmüş orta ve orta alt gelir grubundaki kesimler de mevcut.

        Buna bir de orta sınıftaki tüccar, esnaf ve sanatkar eklendiğinde aslında faizle ilgili sıkıntısı olan AK Parti’nin ağırlıklı olarak oy aldığı kesimlerin yükünü üzerinden kaldırıyor.

        Bu kesimlerin yaşam akışlarında, ihtiyaç skalalarının herhangi bir yerinde döviz yer tutmuyor; dolaylı olarak doğalgaz, petrol fiyatlarından etkileniyor.

        Ancak toplam kitlenin içinde faiz indirimi onları ayrıcalıklı kılıyor.

        Erdoğan da hem muhafazakar hem de orta ve alt gelir grubunda yer alan ve seçmeninin %70’inden fazlasını oluşturan bu kesimlerin rahatlamasını sağlamanın olanağını onlara sunuyor.

        SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL…

        Ancak bunun sürdürülebilir olmasının imkanı yok.

        Unutulmamalı ki bir zamanlar döviz ucuz iken dolarla borçlanmış geniş bir AK Parti’ye oy vermiş kesim mevcut.

        AK Parti, sosyolojik tabanının hızla değişen taleplerine uygun siyaset geliştirmekte uzun süredir geri kaldığı gibi, görmezden gelmeyi tercih ediyor.

        Onlara uygun politikalar yerine, 2002 veya 2007’deki seçmen davranışını baz alarak politika geliştiriyor...

        Oysa AK Parti’nin sosyolojik tabanı o dönemlerde olduğu gibi tek başına mütedeyyin bir hükümetim veya başı secdeye değen bir Cumhurbaşkanım olsun, “başörtüsü meselem olmaktan çıksın” aşamasını çoktan geçti.

        Başörtüsü konusunda bir zamanlar öteki görülen partiler de onlara güvenceyi çoktan sundu…

        Dolayısıyla muhafazakarlığın ötesinde talepleri var ve bunlara bir an önce, hem de zahmetsiz ulaşmak istiyor.

        En azından iyi marka bir cep telefonu, iyi marka bir televizyon veya bir otomobil sahibi olmayı amaçlıyor.

        Hele ki bu kesimde tutku haline gelmiş Audi marka aracı varsa mutluluğu zirve yapıyor.

        Dövizle birlikte fiyatının her artışı mutsuz ediyor.

        Unutulan bir diğer kesim de gençler; eğer dar gelirli bir ailenin çocuğu ise akranlarının aksine iyi marka bir cep telefonuna sahip olup caka satamıyor.

        AK PARTİ TALEBİ DE ÜRETİRDİ

        Oysa yakın zamana kadar AK Parti arz ile birlikte talebi de ürettiği için buna ulaşabilme hayalini de sunuyordu.

        Otomobil sahibi olmayı lüks olmaktan çıkarmıştı; ancak dövizdeki artış tekrar eskiye döndürdü…

        Evet, kredi borcunu daha az faiz ödeyerek çevirmesine aracılık edebilir.

        Ancak bu sosyolojik tabanın beklentileri bunun ötesine geçti.

        Benzer süreci Türkiye Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde 5 Nisan kararlarına giden süreçte de yaşadı.

        Hatta onun öncesinde Turgut Özal’ın Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcılığından ayrılmasına kadar giden, merhum ekonomi servis şefim Yavuz Ağabeyin (Gökmen) “Sıcak Temmuz Bankacığı” adını verdiği süreçte de yaşandı.

        Yani tam 40 yıldır neden ve sonuç ilişkisi değişmedi, her adımda başa sardı.

        Umarım 41 kere yaşandıktan sonra son bulur…

        Diğer Yazılar