Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “KONTROLLÜ kriz diplomasisi” Rusya’nın Ukrayna işgali için sanırım en iyi durum tespiti olur…

        Son günlerde her iki taraftan da gelen açıklamalara bakılırsa savaş tahterevallinin denge haline gelip durdu.

        Daha kötüye de gidebilir, Ukrayna ve Gürcistan’ın Rusya ile uzun süredir yaşadığı gerilimli süreçlerin sonlanmasını sağlayacak yeni bir evreye de dönüşebilir.

        Bunun mesajları iki gündür yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.

        Anlaşılan o ki Rusya ile ABD ve AB ülkeleri arasında da ciddi bir arka kapı diplomasisi yürüyor.

        Özellikle de ABD ile…

        Geçmişte de örneklerine rastlandığı gibi bunun yaşanması normal.

        KÜBA’DAKİ GİBİ

        TOBB ETÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Haldun Yalçınkaya da dün sohbet ederken, bu noktaya işaret etti.

        ABD ile Rusya’nın en gerilimli dönemlerinde dahi arka kanal diplomasinin (back channel diplomacy) yürütüldüğünü anımsatıp, Küba krizini örnek verdi.

        Bugün de benzer bir sürecin çalışmasının kaçınılmaz olduğuna vurgu yapıp ekledi:

        “Putin nükleer tehditte bulunarak asıl muhatabının ABD olduğunu ilan etti. Bu muhataplık karşı tarafın açıklamalarıyla da teyid edildi. Durum böyle ise bir arka kapı diplomasisi de beraberinde gelir…”

        Anımsanırsa Küba krizi döneminde ABD Başkanı olan John. F. Kennedy ile Rusya Devlet Başkanı Nikita Kruşçev arasındaki mektup trafiği sonradan ortaya çıkmıştı.

        İki ülkenin 1962’de üçüncü dünya savaşı çıkarmaktan nasıl döndükleri, hatta Türkiye’nin bu süreçten nasıl kurtulduğu anlaşılmıştı.

        ARANAN UZLAŞI

        Son iki gündür yapılan açıklamalar da gösteriyor ki iki taraf da hedeflerinde ve elde etmek istedikleri zemini net ortaya koydu.

        Görünen o ki Rusya talepleri ile son kertede batıyı Kırım’ın kendisine kalmasına razı etmek, bu arada Donbas ile Abhazya ve Osetya’nın federal ülke yapılarını da kabullendirerek çözmek istiyor.

        Batı ise Berlin Duvarı’nın yıkılışından bu yana gerilettiği Rusya’ya Ukrayna’nın NATO sistemi içine girmesine yönelik engelleri kaldırmasını amaçlıyor.

        Antalya’da yarın Rusya ve Ukrayna Dışişleri bakanlarının buluşması öncesinde her iki taraftan gelen açıklamalara bakıldığında aslında mesafe de kat edilmiş gibi.

        ZELENSKİY’NİN MESAJI

        Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin dün yaptığı şu açıklama da durumu özetlemeye yeter:

        “İşgal edilen ve tanınmayan bölgeleri sadece Rusya tanıyor. Bunu tartışabiliriz ve oradaki insanların nasıl yaşayacakları konusunda bir uzlaşma bulabiliriz. Benim için önemli olan bu bölgelerde Ukrayna ile birlikte yaşamak isteyen insanlar. Bu cevaplaması zor bir soru. Putin'in konuşmaya ve diyaloğa başlamaya hazır olması gerekiyor…”

        Açıklamanın en vurucu noktası, “Rusya’nın tanıdığı (Donbas ve Kırım) bölgelerdeki insanların nasıl yaşayacaklarını tartışabiliriz” cümlesi…

        Kremlin’in son tahlilde buna geleceğine ilişkin mesajlar dün Rus Dışişleri Bakanlığı’ndan ABD’ye yollanan, “barış çubuğu” mesajında da görülüyordu.

        Çünkü iş uzadıkça Rusya’nın bütün dünyada ciddi bir imaj kaybına uğrayacağı açık görülüyor.

        İşgalde yaşanan her gün Kremlin’e ağır bir fatura çıkarıyor.

        New York Times’da düşünenlerin görüşleri bölümünde dün Leon Aron’un önemli bir yazısı vardı.

        Önceki gün bu sütunda vurguladığım gibi savaşın uzamasının Putin’e getireceği olumsuz yükleri sıralamış…

        ÜÇ TEHLİKE

        Putin açısından tehlikeleri, “Rus zenginleri (oligarklar) ordu ve sıradan Rus vatandaşları” diye sıralamış.

        Batı'nın yaptırımlarından en çok zarar gören oligarkların, gerçek duyguları ne olursa olsun kamuoyu önünde temkinli davrandıklarını belirtiyor.

        Bazılarının savaşın trajedisine dikkat çekerken, içlerinden birinin Putin’i eleştirdiğini anımsatıyor.

        Yani yaptırımlardan etkilenen mallarına, yatlarına, uçaklarına el konulan Rus oligarkların seslerini yavaş yavaş yükselttiğine vurgu yapıyor.

        İkinci sıraya koyduğu Rus ordusu ise Aron’un da vurguladığı gibi tarihi boyunca siyasetten uzak durdu.

        Savunma Bakanı’nın da bir askeri geçmişi yok; Savunma Bakanı Sergey Şoygu, bir inşaat mühendisi.

        Putin de eski koruma müdürü komutasında özel bir birliği çoktan oluşturmuş.

        SAVAŞ RUS LİDERLERE YARAMADI

        Üçüncü sırada ise Rus vatandaşları var.

        Protesto kültürünün gittikçe azaldığı Moskova’da son dönem yükselen seslere vurgu yapıyor.

        Her bir savaşın sonunda Rusya’nın liderinin değiştiğini anımsatıyor.

        Aron bunları tarihler itibarıyla şöyle sıralamış:

        “Kırım Savaşı (1853-1856), İmparator II. Alexander'ın yukarıdan liberal devrimini hızlandırdı.

        Rus-Japon Savaşı (1904-1905), Birinci Rus Devrimi'ni getirdi. Birinci Dünya Savaşı'nın felaketi, İmparator II. Nicholas'ın tahttan çekilmesi ve Bolşevik Devrimi ile sonuçlandı.

        Ve Afganistan'daki savaş, Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'un reformlarında kilit bir faktör haline geldi…”

        MİLİTARİZE VATANSEVERLİK

        Bugün “vatansever seferberlik” adı altında Putin ne denli tasarruf tedbiri ve yaptırım uygularsa uygulasın, moderniteye alışmış Rus halkı, özellikle de gençliğinin tepkisini toplamaktan kaçınamayacak.

        Çünkü batı ile ilan edilmemiş sürekli savaş halinin devamını Rusya’da kimse istemiyor.

        Bir zamanlar yan yana yaşam sürdükleri Ukraynalı komşularının içine düştüğü durum onların da yüreğini sızlatıyor.

        Dolayısıyla militarize edilmiş vatanseverlik bu çağda Rusya’da da iş yapmıyor.

        O nedenle Antalya’da iki Dışişleri bakanının buluşmasından bir sonuç çıkması öncelikle Moskova’nın işine yarayacak.

        Hiç değilse barışa bir adım daha yaklaşılması, bir kişinin az ölmesi için fırsat doğuracak…

        Umarım bu süreç iki tarafça da iyi değerlendirilir.

        Türkiye’nin bu konudaki emekleri boşa çıkmaz…

        Diğer Yazılar