Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        EN aykırı tutumdaki ülkeler dahi teyid ediyor ki Türkiye Ukrayna ile Rusya arasında barışın tesisi uğraşında samimi bir gayret içinde.

        Sonrasına ilişkin faydası bir yana, bölgesini saran ateş çemberinin uzun vadede yaratacağı etkiyi görüyor ve bugünden söndürmeye çabalıyor.

        Karadeniz’in öteki ucu olsa bile, uzun vadede kendisine de yük getireceğini biliyor.

        Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun iki gündür Moskova- Kiev arasındaki mekik diplomasisine dönüştürdüğü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da liderler arası telefon diplomasisiyle yönettiği çabadan sonuç çıkar mı?

        Umarım, bu uğraş sonunda Rusya Devlet Başkanı Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy barışı sağlamak üzere bir araya gelir.

        Ancak bunun için şu soruya da yanıt bulmak lazım…

        Hem Rusya hem de Ukrayna tarafının “garantör ülke” olmasını istediği Türkiye'ye, barışı tesis etme çabasına içinde bulunduğu Kuzey Atlantik İttifakı ne oranda destek veriyor?

        Yanıtını bulmak için ABD’den gelen açıklamalara bakmak yeterli.

        UZUN SAVAŞ ARAYIŞI

        ABD Başkanı Biden’ın daha dün Ukrayna’ya toplamda 800 milyon dolar tutan askeri yardımın devam edeceğini belirtip, “Şimdi size dürüst olacağım…” diye devam ettiği açıklamasından söz ediyorum:

        Bu uzun ve zorlu bir savaş olacak ancak Putin'in sivillere karşı, ahlaka aykırı saldırılarına karşı Amerikan halkının Ukrayna'ya desteği her zaman sürecek…”

        AYAKLANMANIN MALİYETİ…

        Buna bir de ABD’nin 2014’ten bu yana İngiltere ile birlikte Ukrayna’da “ayaklanma” eğitimi verdiği milis güçleri de eklemek gerekiyor.

        Bunun ne demek olduğunu ABD daha önce Afganistan’da Ruslara yaşattı; kendisi de ayaklanmaya karşı mücadelenin ne denli külfetli ve maliyetli olduğunu Irak ve Afganistan’da bizzat yaşayarak öğrendi.

        Bugün ise Ukrayna’da Ruslara karşı uyguluyor.

        Ayaklanma üzerine akademik çalışmaları bulunan TOBB-ETÜ-SUİ’den Doç. Dr. Nihat Ali Özcan ile sohbet ederken, David Galula’ya atıf yaparak söze girdi.

        Ayaklanma ve ayaklanmayı bastırma üzerine 60 yıl önce yazdığı tezleri geçerliliğini koruyan Galula, 1970’li yıllarda gerilla savaşı veren grupların simge ismiydi.

        Rusya Devlet Başkanı Putin, kısa süre önce kontrgerilla niteliğindeki sivil güçleri de Ukrayna’da savaşa çağırınca Galula’nın adını ve şu sözünü anımsamıştım:

        “Halk zulüm ve devlet şiddeti dolayısıyla ayaklanmaya mecbur bırakılmışsa, artık hiçbir kontrgerilla tedbiri fayda getirmez. Bu dava zaten kaybedilmiştir…”

        Batı'nın da bunu bilerek hareket ettiği kesin.

        O nedenle yine Galula’nın iletişim sosyolojisinde de çok atıf yapılan, “Tesirli bir propaganda mekanizması, suni problemleri hakiki bir problem haline getirir” tezine hayat buldurmak için elinden geleni yapıyor.

        Bugüne kadar söylenmedik cümleler havada uçuşuyor, bunlara Biden’ın, Putin için söylediği, “O bir savaş suçlusu…” cümlesi de eklenmiş bulunuyor.

        MOSKOVA’DA KAZANMAK

        Doç. Dr. Özcan da bu duruma dikkat çekti, Batılı ülkelerin Moskova, dolayısıyla Putin’i köşeye sıkıştırmanın yolunu, halk ayaklanması ile sağlamaya çalıştığını belirtti.

        Uzay teknolojisine de sahip dünyanın en donanımlı ve güçlü ordusu olarak kabul edilen Rus Silahlı Kuvvetleri’nin, Ukrayna’nın ayaklanmacıları karşısında çaresiz duruma düşürüldüğü algısını yaydığına da vurgu yaptı.

        Vietnamlı General Võ Nguyên Giáp’ın ABD’ye karşı savaşında söylediği, “Bu savaşı Vietnam ormanlarında değil, ABD’nin Başkentinde kazanacağız…” sözüne de bu aşamada atıf yaptı.

        “Şimdi de ABD ve müttefikleri, bu savaşı Ukrayna ormanlarında değil, Moskova’da kazanma peşinde” dedi.

        2014’TEN BERİ KURGULUYOR

        Başa dönersek…

        ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkelerin bu denli avantajı ele geçirdiği bir süreçte barış uğraşı sonuç bulur mu?

        Barışa en yakın olunduğu anda, Batılı ülkelerin Putin’i hedefleyen umutları tüm gayretleri heba eder mi?

        Yoksa 2014’ten bu yana kurguladığı oyununun devamı için elinden geleni mi yapar?

        Bunu anlamak için çok uzağa gitmeye de gerek yok…

        Yanı başımızdaki Irak, Suriye ve Afganistan’da yaşananların üzerinden çok zaman da geçmedi…

        Kutsal Liste İttifakı…

        Kutsal Liste İttifakı…
        0:00 / 0:00

        TBMM Komisyonu’nda dahi ele alınmadı ama üzerindeki tartışması ve getireceği etkiler ve sonrasına ilişkin senaryolar gırla gidiyor.

        Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında yapılacak değişiklik iddia edildiği gibi az oy almış veya yeni kurulmuş partiler açısından beklemedikleri bir sonuç doğurur mu?

        Bunu görmek için siyasette en iyi yöntem geçmişte yaşananların nasıl sonuç doğurduğunu görmektir.

        Hele ki konu seçim yasası olunca ne getirip götüreceğini kestirmek de mümkün değildir.

        ÖZAL’A 110 VEKİL SÜRPRİZİ

        Son dakika yaşanan gelişmeler dahi hesapları alt üst eder…

        Bunun en iyi örneği de 1987’de merhum Turgut Özal’ın, 110 milletvekilini liste dışı bırakıp gittiği seçimdir.

        Anayasa Mahkemesi, bir grup CHP milletvekilinin başvurusu üzerine, “Erken seçimin 60 günde yapılması partilere ön seçim yapmaları için zaman tanımıyor” diye son anda seçimi iptal etti.

        Özal’ı 110 milletvekilini liste dışı bıraktığı TBMM’den bir daha seçim kararı almak zorunda bıraktı.

        Özal, kamu kurumlarının yönetim kurullarında üyelik vererek milletvekillerini ikna etti.

        Trajikomik tarafı, kararı Anayasa Mahkemesi’ne götüren CHP milletvekillerinden bazıları Genel Merkezin yaptığı listede birinci sıradayken, iptalini sağladıkları seçim kararı sonrası yapılan ön seçimlerde sandıktan çıkamadı; listede dahi yer alamadı.

        O nedenle merhum Demirel’in dediği gibi “sandık her şey değildir…” sürprizlerle doludur.

        Bunun en iyi göstergesi de Demirel’in 7 kere gidip 8’inci kez gelmesini sağladığı 1991 seçimidir…

        Çoğu kimse Demirel ve merhum Erdal İnönü’nün hoşgörü koalisyonuna atıf yapar.

        RP-MÇP-IDP

        Oysa ondan çok daha önemli yönü, bugüne de uyarlanması için Ankara kulislerinde siyasetçilerin elde kalem kağıt çalışmasına neden olan, adına dini motifi nedeniyle “Kutsal İttifak” verilen liste işbirliğini sağlama başarısıdır.

        Sözünü ettiğim RP lideri Erbakan, MÇP lideri Türkeş ve IDP lideri Edibali arasındaki ittifak…

        RP, 1989 yerel seçiminden %9,8 oranında oy aldığını görünce iki yıl sonra yapılan 1991 seçiminde barajı geçme umudu en yüksek partiler arasına girdi.

        Ancak yine de yerel seçim ile genel seçim arasındaki oy farkını görüp, HEP ile birlikte seçime giren SHP ve demokrat liberal politikaları önceleyen DYP’nin karşısına, Türk-İslam sentezine uygun şekilde, milliyetçi-muhafazakar blokla çıkmaya karar verdi.

        MİLLİYETÇİ-MUHAFAZAKAR BLOK

        Bu kapsamda yanına yerel seçimde %4,14 oy alan MÇP ile %0,94 oyu bulunan IDP’yi aldı; RP çatısı altında liste ittifakını oluşturdu.

        RP, %16,87 oy alarak 62 milletvekili çıkardı.

        Bunun 19’u MÇP, üçü de IDP’den listesine giren isimlerdi.

        Sonradan adını MHP’ye dönüştüren 1989 yerel seçiminde %4,14 oyu bulunan MÇP bir milletvekili daha çıkarsa grup kuracaktı.

        Ayrıca tek başına girmiş olsaydı da RP yine 40 kadar milletvekili çıkaracaktı; dolayısıyla kaybı da olmadı.

        Aldığı oy 1995 seçimlerine efekt oluşturdu, RP’yi %21,38 ile sandıktan birinci parti çıkardı.

        MHP’Yİ DE YÜKSELTTİ

        MHP’yi de barajı neredeyse aşacak %8 seviyesine ulaştırdı, 1997 seçimlerinde yüksek oyla iktidar ortağı haline getirdi.

        Bugün de milletvekili seçiminde ittifak sistemini ortadan kaldıran düzenleme aslında eski sisteme yeniden dönüş niteliğinde.

        Daha ilerisi o dönem ittifak resmi yapılamazken, bugün yapılabilir hale geldi, daha da kolaylaştı.

        Üstelik psikolojik eşiği kırıp Türkiye barajını da %7’ye indirdi…

        Bugün de milliyetçi-muhafazakar partilerin bir liste ittifakı sağlanabilir mi?

        ÇATI VE LİSTE İTTİFAKLARI

        Ankara’da elde kağıt kalem kuliste herkesin bir çatı, onun altında da liste ittifakı modeli var…

        Bazıları 1991’den yola çıkıp SP-DEVA-Gelecek Partilerini birbirine yakınlaştırıyor…

        Bazıları ise daha ileri arayışlara giriyor.

        Bütün bunlara rağmen şurası açık ki bu saatten sonra çatı ittifaklarında bir farklılık olmaz.

        Onların altında oluşacak liste ittifaklarından ne çıkar onu görmek lazım.

        Diğer Yazılar