Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BİR hafta öncesinde yaşanan Cumhurbaşkanı aday tarifi dolayısıyla gerilimli geçeceği var sayılıyordu.

        Buna SP Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun 3. İttifak arayışı eklendi.

        Güçlendirilmiş Parlamenter Demokrasi’yi yeniden tesis etmek için bir araya gelen muhalefetteki 6 parti liderinin Demokrat Parti’de önceki gün başlayıp, dün günün ilk saatlerine kadar devam eden zirvesi bu zeminde başladı.

        Zirveden çıkan sonuç bildirisine yansıyan hava uyum içinde bir zirvenin yaşandığını gösteriyor.

        Nitekim dün Anayasa Mahkemesi’nin 60’ıncı Kuruluş Yıldönümü töreninde karşılaştığım liderlerin yaklaşımı da bildiriyle benzerdi.

        CHP lideri Kılıçdaroğlu, zirvede ele alınan konular ve liderlerin yaklaşımından çok memnun olduğunu belirtirken, bunun metne de çok açık şekilde yansıdığını söyledi.

        KILIÇDAROĞLU: BİRLİKTE TANIMLADIK

        Metinde Cumhurbaşkanı’nın niteliklerine ilişkin bir tanımın olduğunu anımsattığımda ise Kılıçdaroğlu şu yanıtı verdi:

        “Sayın Uysal ev sahibi olarak bunu sonuç bildirisi metnine zaten baştan koymuştu, hepimiz (liderler) ekleme yaptık ve o paragraf böylece oluştu…”

        Anlaşılan o ki Gültekin Uysal ev sahibi olarak daha önce tweet üzerinden yaptığı açıklamanın yarattığı hassasiyeti bir kez de bildiri ile gidermek istemiş.

        Böylece 6 liderin ortak cumhurbaşkanı tanımı ile bundan böyle oluşabilecek benzer yol kazalarının önü kesilmiş.

        “Uzlaşmacı, özgürlükçü, demokratik değerleri içselleştirmiş, milletin tamamını kucaklayan, siyasi ahlak ilkelerini benimseyen, liyakat sahibi kişiyi birlikte belirleyecekleri” kıstasıyla sınırlandırılmış.

        Sonuçta yaşanan kırgınlık bu şekilde savuşturulmuş…

        Toplantıda bir iki küçük yakınmanın dışında sitem olmamış, esprili bir şekilde dokundurmada bulunulmuş, onun ötesine geçmemiş.

        Zaman zaman esprilere Kılıçdaroğlu’nun faturası nedeniyle elektriğinin kesilmesi de eklenmiş.

        Kılıçdaroğlu, durumu özetlerken, “Karanlıkta kaldık…” demiş…

        Zirvede 3. İttifak veya Cumhurbaşkanı’nın adının açıklanması konusu da konuşulmuş ancak liderler aynı görüşte olduğu için üzerinde yoğunlaşma olmamış.

        Tam tersine konuşulmaması konusunda oluşan fikir birliği bir daha teyit edilmiş.

        AKŞENER: BİRBİRİMİZİ DAHA İYİ TANIYORUZ…

        İYİ Parti lideri Meral Akşener de dün Anayasa Mahkemesi’ndeki tören sırasında sorum üzerine, zirvenin çok olumlu geçtiğini belirtti ve devam etti:

        “Her geçen gün birbirimizi daha fazla tanıyoruz. Birbirimizi tanıdıkça da gücümüz daha fazla artıyor. Çok uyumlu bir toplandı oldu. Ben çok memnunum…”

        Akşener’in de altını çizdiği gibi özellikle Cumhurbaşkanı adayını açıklamakta aceleci davranmamak konusunda bütün liderler hemfikir olmuş.

        Liderlerin kurmaylarına aktardıklarından yansıdığına göre “seçimin sıklet merkezinin cumhurbaşkanlığı olduğuna” vurgu yapılarak, buna odaklanılması gerektiği üzerinde durulmuş.

        İktidar kesiminin de adayı erken öne çıkarıp yıpratma amacını güttüğü, buna izin verecek tutum ve davranışlardan uzak kalınması gerektiğinin altı çizilmiş.

        Daha çok seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağı, sandık kurullarının oluşumunda nasıl bir tutum içinde davranılacağı, sandık görevlilerinin eğitiminden, oy verme yerlerinin durumuna kadar çok sayıda konu ele alınmış.

        İç içe geçmiş problemlerin hangi yöntemle daha rahat çözülebileceğine de vurgu yapılmış.

        MİLLET İTTİFAKI'NA DOĞRU

        Toplantıda Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu da yapısal konulara daha yoğunlaşmaları gerektiğini belirtmiş.

        Benzer yaklaşım DEVA Genel Başkanı Babacan tarafından da vurgulanmış.

        Toplumun beklentilerine dayalı çözüm önerilerinin dile getirilmesi, parlamenter sisteme geçiş için oluşturulan 3 komisyonun ilk raporlarını gelecek toplantıya kadar tamamlaması ve ittifak ve adaydan çok daha fazla insanların içinde bulunduğu durumdan nasıl çıkılacağının sürekli dile getirilmesi konusunda mutabakat oluşmuş.

        Gece yarısına kadar süren zirve Akşener’in de altını çizdiği gibi samimi bir havada ve her geçen gün liderlerin birbirini daha iyi anladığı ve işbirliğini arttırdığı bir zeminde sohbet havasında geçmiş...

        Buradan yola çıkan kurmaylardan bazıları, özellikle Gelecek Parti’sinin Millet İttifakı bileşeni olma yolunda önemli bir dönemecin aşıldığına vurgu yapıyordu.

        Babacan da bir süre önce zaten sürecin kendilerini oraya doğru götürmekte olduğunun altını çizmişti.

        ADAY İSMİ NEDEN ŞİMDİ DEĞİL?

        Aday açıklamama konusunda da ortaya koydukları savda da haklılar.

        Bir lideri gösterseler, parti genel başkanlığına kendisinden sonra kimin geleceğinin tartışması başlar; çünkü liderlerin hepsi parti liderinin cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini söyledi.

        Belediye başkanını yapsa, adaylık tartışmasından görevini yapamaz hale getirilir, her gün adaylığıyla ilgilenmesi ve ona yanıt vermesi gerekir.

        Dolayısıyla bugünden yarına kimse aday adı beklemesin…

        Kılıçdaroğlu: Günlerdir karanlıktaydı

        Kılıçdaroğlu: Günlerdir karanlıktaydı
        0:00 / 0:00

        CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün Keçiören semtinde ziyaret ettiği Güllü Demir’in elektriğinin kesik olup olmadığı iki gündür Ankara’nın gündeminde…

        Cumhurbaşkanı’nın yanı sıra TBMM’de grubu bulunan siyasi parti liderlerinin de katıldığı Anayasa Mahkemesi’nin 60’ıncı Kuruluş Yıldönümü töreninde de tartışması sürüyordu…

        CHP lideri ile Enerji Bakanı arasındaki elektriğin kesik olup olmadığına ilişkin arka arkaya gelen açıklamalar durumu daha da çekici kıldı ve gündemde daha çok yer edinmesini sağladı.

        Tören öncesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu ile sohbet ederken, Başkent Elektrik Dağıtım şirketi ile Enerji Bakanı Dönmez’in açıklamalarını anımsattım.

        “Başkent Dağıtımın açıklamasını görmediğini” söyleyince cep telefonumdan açıp gösterdim.

        Dikkatlice okuduktan “Hanımefendinin (Güllü Demir) evine gittiğimde elektrik kesikti; o zaman neden elektrik yoktu?” diye şaşkınlığını ifade etti.

        Burada da kalmadı evinin elektriğinin Keçiören Kaymakamlığı’nın girişimi sonucu açıldığını bizzat Gülle Demir’in kendisinin açıkladığını belirtti.

        Bu aşamada önemli bir bilgiyi de paylaştı.

        Aktardığına göre Güllü Demir elektriği borcundan dolayı kesilince ne olduğunu anlamak için sisteme müdahale etmiş, bu da elektrik şirketi tarafından kaçak elektrik diye yorumlanmış ve borcunu bu nedenle 40 bin liraya yükseltmiş.

        O BORCU ÖDEMESİNİN İMKANI YOK

        Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

        “Bu kadar sıkıntılı durumda olan Güllü Demir’in 5 Nisan tarihinde borcunu ödemesinin imkanı yok. Bakan ve çevresi sıkıştı, sürekli bahane üretmekle meşguller. Zaten açıklaması (Güllü Demir) net. Öncesinde Başkent Elektrik aranmış ve borcundan dolayı kapalı olduğu kayda geçirilmiş. Ben eve gittiğimde durumun vahameti ortadaydı, karanlıktaydı. Evde de elektrik yoktu… Kaymakamlık ödemiş…”

        Anladığım o ki Kılıçdaroğlu gitmeden önce kendisini garantiye almış ve her bir süreci yakından takip eden ve bunların yaşanabileceği düşünülerek kurmayları her bir süreci kayıt altına almış.

        SAATTEKİ KELEPÇE

        CHP kurmaylarının aktırdığına göre o gün elektriği kesmek için saate takılan kelepçe de yerinde duruyormuş…

        Ancak mesele burada Güllü Demir değil, EPDK’nın sitesinde kaç evin elektriğinin kesik olduğu yakın zamana kadar görülüyordu.

        Enerji Bakanı da 278 bin hanenin elektriğinin kesik olduğunu bizzat açıkladı.

        Var sayılsın ki birinde vardı, ya diğer 278 bin hanenin durumu ne olacak?

        Ayrıca Kaymakamlık eliyle eğer ödendiyse bu kadar insan kendisinin borcunun da yatırılmasını talep etmek gibi bir yol açılmış olacak.

        Daha önemlisi her bir tartışma meseleyi gündemde tutacak ve CHP lideri asıl hedefine ulaşmasını kolaylaştıracak…

        Nebati: Para çok, ama vermiyorum!…

        Nebati: Para çok, ama vermiyorum!…
        0:00 / 0:00

        ANAYASA Mahkemesi Kuruluş Yıldönümü töreni ilginç görüntülere de sahipti.

        Cumhurbaşkanı ayrılırken arkasında oluşan öbeğin ortasında kalmış bir kişiye herkes bir şekilde ulaşma çabasındaydı.

        Bu gruptakilerin ağırlıklı bölümü de bakanlar, yüksek yargı mensupları ve kamu kurumu niteliğindeki kuruluşların üst yöneticileriydi…

        Kalabalığa doğru yaklaştığımda gördüm ki etrafı sarılı kişi Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati…

        Ödeneğini serbest bırakmasını, yani daha fazla para gönderilmesinin önünü açmasını isteyen herkese biraz da hayıflanır tonla aynı yanıtı veriyordu:

        “Para çok ama vermiyorum…”

        Aslında tersten okunduğunda sözlerinin anlamı açıktı; Anadolu’da yaygın olan, “olsa dükkan senin…” yaklaşımı sergiliyordu.

        BİTMEYEN TALEPLER

        İki kişi biraz fazla üsteleyince de, “Haydi gel, Bakanlığa gidelim sana çay ısmarlayayım! Ama bilesin orucum...” dedi.

        Onlar da oruçlu olduklarını söyleyince, “Bu cevabı vereceğini biliyordum… O zaman Bayram sonrası konuşuruz” diyerek yoluna devam etti.

        Bu dönem Hazine ve Maliye Bakanı olmanın ağır ve zorlu bir yükünü omuzda taşımanın ne olduğunu anlamak açısından önemli bir izlenimdi.

        Çünkü talepte bulunanların ağırlıklı bölümü omuz omuza siyaset yaptığı, reddedemeyecek kadar yakın dostları, üniversite rektörleri, üst yargıdan isimler ve teknokratlar olması, durumun güçlüğünü anlamak için yeterliydi.

        Para talep edenlerden kurtulmak için bulduğu yol ise onları kırmadan, üzmeden durumu özetliyor ve anlayış göstermesini sağlıyordu…

        “Çareyi iyi bulmuşsunuz, yarın yazarsam…” dediğimde cümlemi tamamlamama fırsat kalmadan, “Bak, para yok demiyorum, para var, ama vermiyorum diyorum… Sen yazarsan bunu da herkes öğrenmiş olur…” diyerek gülümsedi…

        Biraz hal hatır sohbeti yaptık…

        Her zamanki gibi samimiydi ancak yılmış değildi, azmetmiş ruh halini sergiliyordu…

        Bazı zorlukların aşılmaya başlandığını söyledi; yorgunluktan gözleri kızarmıştı…

        AYM Başkanı Arslan'ın kaygısı…

        AYM Başkanı Arslan'ın kaygısı…
        0:00 / 0:00

        ÇOK değil, iki yıl önce sohbet ederken, dünden çok daha umut doluydu ve bu işi başarabileceklerine olan beklentisi yüksekti.

        Ancak dün dinlediğimde gördüm ki 2 yıl önceki umudu erimeye, yakın gelecekte başarabileceklerine olan beklentisi yok olmaya başlamış.

        Anayasa Mahkemesi’nin 60’ıncı kuruluş yıldönümünde Başkan Zühtü Arslan’ın kürsüde dile getirdiği bireysel başvuru sayısına yönelik sözleri de bunun yansımasıydı.

        Arslan, Anayasa yargısı açısından iyi araştırılıp, tarihte yer alan ünlü düşünürlerden alıntıyla donatılmış her zamanki gibi mükemmel bir metin hazırlığıyla davetlilere hitap etti.

        Babanzade İsmail Hakkı’nın “bütün yetkiler tek elde toplanırsa keyfi iradeye dönüşür” yaklaşımından, Nietzsche’nin “adil olanın eli teraziyi tutarken titremez” sözüne, Mevlana’dan Bosna Hersek’in merhum lideri Alia İzzetbegoviç’in, “İktidarın herhangi bir sınırlamasının başladığı zaman ve yerde, hukuk başlar…” cümlesine kadar çok iyi bir metin çıkarılmıştı.

        Anayasa Mahkemesi’nin tarihini bireysel başvurunun başladığı 2012 öncesi 50 yıl ve sonrası 10 yıl diye ikiye ayırdı.

        Devleti koruyan ve gözeten anlayıştan, bireysel başvuru ile özgürlükçü anlayışa dönüş sürecinin başladığını belirtti…

        Laiklik ilkesi karşısında, Kuran-ı Kerim kursları, seçmeli ders olarak okutulması ve başörtüsü gibi dini konularda son dönem verilen kararlara da bu kapsamda bakılması gerektiğini söyledi.

        Şu cümlesi son dönem yargı kararlarına bakışını göstermesi açısından da önemliydi:

        “Anayasa’da aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama (ne bis in idem) ilkesi açıkça düzenlenmediği halde Mahkememiz bu ilkeyi Anayasa’nın 36’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak görmüş ve buna ilişkin uyulması gereken Anayasal ilkeleri benimsemiştir…”

        TARİHİNİN EN YOĞUN İŞ YÜKÜ

        Bu kapsamda bir zamanlar eriteceğine inandığı bireysel başvuruya dönük umudunun nasıl kırıldığını da dile getirmekten geri durmadı.

        “Maalesef…” diye cümleye girdi, “Anayasa Mahkemesi’nin 60 yıllık tarihinin en yoğun iş yükü ile karşı karşıya” olduklarını belirtip ekledi:

        “Özellikle bireysel başvuru sayısı inanılmaz bir hızda artmaktadır. Şu an önümüzde 95 bin civarında başvuru bulunmaktadır. Mahkememiz, bireysel başvurunun kabul edildiği diğer anayasa mahkemeleriyle, hatta AİHM ile karşılaştırılmayacak kadar ağır bir iş yüküyle başa çıkmaya çalışmaktadır…”

        Çözümü de dile getirdi…

        “Ağır iş yükünü azaltmanın yolu ihlallerin kaynağına müdahale etmektir” deyip bunları ortadan kaldırılması gereken kanun hükümleri, idari veya yargısal kararlar olarak sıraladı...

        Etkili ve samimi bir konuşmaydı…

        Tören bitimi sonrası açılışı yapılan Anayasa Tarihi Galerisi ise Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlamak açısından iyi bir fikir veriyordu…

        Diğer Yazılar