Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        AYNI salonda birçok partinin etkinliğini izledim.

        İYİ Parti’nin önceki günkü aday tanıtım ve seçim beyannamesine yönelik toplantısını şu iki kelimede özetlemek olası:

        İYİ Parti lideri Meral Akşener, uzun süredir verdiği uğraşında başarıya ulaşmış…

        Yani, partili kimliğini kentli, modern, seküler, gelir seviyesi de yüksek milliyetçi hale dönüştürmekle kalmamış, bu seçimde de Meclis’e taşımak için kolları sıvamış…

        Akşener, MHP’den ayrılıp İYİ Parti’yi kurduğu günden bu yana bu yapıyı oluşturmak için epey çaba gösterdi.

        Hatta bu yolda ilerlediğini gizlemedi de.

        Nitekim geçen seçim öncesi 24 Şubat 2018 günü yaptığımız röportajda bunun temel taşlarını şu sözlerle dile getirdi:

        “Bizim milliyetçilik anlayışımız bunlardan farklı… Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Erol Güngör böyle bir dili hiç kullanmadı. Bizim anlayışımızda böyle bir dilin milliyetçiliği yok. Bizim milliyetçiliğimiz Ernest Renan'ın milliyetçiliğidir.”

        Son 20 yıla damgasını vuran muhafazakar-milliyetçi zeminde, Renan veya Ziya Gökalp milliyetçiliğini baskın kılmak kolay değildi.

        Özellikle de gittiği yerde karşı devrime de yol açması dolayısıyla en devrimci harekete dönüşen mülteci akınının yarattığı yeni bir sosyo-politik zeminde...

        Hele ki mülteci karşıtı söylemde bulunanların peşine, geçici bir heves gibi takılan genç seçmenler de varken…

        SOYUT MİLLİYETÇİLİK

        Akşener, böyle bir ortamda seküler milliyetçi damarı yakalamak için çok çaba gösterdi…

        Bu süreçte benzer yol izleyen batılı politikacılara benzemek, dil, ırk, renk milliyetçiliğine sarılmak yerine, vatan toprağı ile sınırlandırılmış soyut milliyetçi rotadan dümeni çevirmedi.

        Kendisinin de 5 yıl önce vurguladığı gibi kuramını Ernest Renan'ın oluşturduğu “Soyut veya seküler milliyetçiliği” baskın kılmak için çabaladı.

        Partisini Ulusal Cephe (FN), ne AfD, Özgürlük Partisi veya İtalya’nın Kardeşleri gibi yükselen aşırı milliyetçi rüzgarlara da kaptırmadı.

        Bunu yaparken, partinin kentli modern kalması için de çaba gösterdi.

        Hatta o denli ki tekneyi milliyetçi çapayla alargada tutarken, gemi yön değiştiriyor gibi görünse de olduğu yerden uzaklaştırmadı…

        Milliyetçi çapanın dip taradığı dönemlerde merkez sağ yelkenini açtı.

        Hatta çapayı yukarı çekip, palalarını yerinden söktü; dip taraması yaptırmayacak şekilde yeniden tasarladı.

        YENİ MERKEZ SİYASETİ

        Kökten milliyetçi söyleme sahip kadroların son dönem partiden uzaklaştırması veya geri plana çekmesi de en iyi göstergesiydi…

        Bunları söylerken, son 20 yılın sonunda gelinen düzlemde politikanın merkezinin neresi olduğu sorgulanabilir?

        Şurası kabul edilmiş gerçek ki, her ülkedeki politik merkez, seçmenin ideolojik tercihine göre şekillenir.

        Bir yerde sağcı kabul edilen merkez, bir başka ülkede merkez sol olarak görülebilir.

        Sözünü ettiğim Türkiye’nin son 50 yılına damgasını vuran çok partili politik çizginin merkezi…

        Bugün bütün partilerin seçim bildirgeleri okunduğunda da hemen hepsinin söyleminde yer alan toplumsal politik ortak paydada yer alan bakış…

        Hukuk, adalet, özgürlük, ifade serbestisi, ortalama geçim standardı, serbest piyasa ekonomisi, kamu yönetiminde liyakat gibi kavramlar…

        Bunları İYİ Parti’nin yapabilme kapasitesine sahip olduğunu, taze siyasetçiler, ekonomist akademisyenler, tanınmış teknokratlar ve hukuk isimlerini kadrosuna katarak gösterdi.

        Hatta ekonomi alanındaki ünlü isimleri Cihan Paçacı, Ayfer Yılmaz, İsmail Tatlıoğlu, Erhan Usta’nın yanında, Prof. Dr. Ümit Özlale’yi çok daha öne sürüp görünür kılarken, uluslararası arenada önemli bir isim olan Prof. Dr. Bilge Yılmaz’ı da vitrininde en başat yerde tuttu.

        Bir zamanlar DYP’nin dayandığı esnaf politikası ile de yeni ve eski kadroyu kombin etti.

        SALONA HAKİM OLAN

        İYİ Parti’nin hücrelerini bilen bir dostumun tarifiyle, “tapuya topraktan girmiş” Cihan Paçacı, Koray Aydın, Müsavat Dervişoğlu’nun da arasında bulunduğu milliyetçi kurucu kadrolarının hiçbirisinden de vazgeçmedi.

        Her ne kadar aday listelerinde DYP kökenli merkez sola da açık merkez sağ kadrolarını dışlamış, hatta küstürmüş olsa da bazı bölgelerde kendilerini, evlatlarını listelerinde göstererek gönül almaya çalıştı.

        Sonuç olarak önceki gün salona yansıyan görüntü de parti kadrolarının şavkı gibiydi…

        Ağırlığını geçmişte MHP’de siyaset yapmış, kentli modern seküler, milliyetçi kimliğini sıkı sıkıya koruyan isimler listelerde görünür yerdeydi...

        Özetle, Renan ile literatüre “seküler milliyetçi” diye giren, CHP kanadında “ulusalcı”, AK Parti cenahında “demokrat muhafazakar” veya “kentli laik milliyetçi-muhafazakarlar” diye tarif edilen kesim salonda daha görünürdü…

        VİTRİNDE GÖRÜNENLER

        Buradan bakarak ötekilerden tamamen vazgeçtiği sanılmasın…

        Sadece birinci çeperde görünürlüğünü düşürdü…

        Onların yerine salonda da dikkat çektiği gibi kentli seküler milliyetçi yeni kimlik inşasının temel taşlarını oturttu.

        Bunu sadece salonun aday demografisinde değil, seçim bildirgesi ve görsellerine de hakimdi…

        “Tarih Yazacağız…” başlığında bütünleştirdiği sloganlarında, seçim videolarının dilinde, “Milli Göç Doktrini” adını verdiği Suriyelilere dönük stratejik eylem planında da bunları görmek olasıydı.

        DEMİREL’DEN FARKLI

        Ya da ABD ve Sovyetlerin 1950-1970 döneminde rıza imalatı için kullandığı çizgi afişleri çağrıştıran, Türkiye’deki birçok heykelin temel objesi olan “Atatürk ve halk” temalı, çizgisel seçim afişi de yeni siyasetinin en iyi görsel yansıması…

        Bu siyaset yer bulur mu dersiniz, bütün dünyada aşırı radikal akımdan yılan toplumların içinde bulundukları yapıları da ötelemeyen yeni bir arayışta oldukları aşikar…

        Yakın gelecekteki milliyetçilik kavramının da bu yeni siyaset temelleri üzerine kurulacağı bir süredir yazılıp çiziliyor.

        Akşener de uzun yıllardır Türkiye’de hor görülen, unutulan, son dönemde de farklı tanımlarla yönelim gösterilen bu yeni alanı doldurmak için kolları sıvanmış...

        Türkiye’nin bu alanın bir zamanlar en önemlisi temsilcisi Süleyman Demirel’den farklı bir kesime ve yönteme başvurduğu da açık…

        Belki adları Demirel ile bütünleşik isimlerin arka plana itilmesinin gerisinde de bu yatıyor.

        Gelecek seçimde de olmayacaklar…

        Gelecek seçimde de olmayacaklar…
        0:00 / 0:00

        GEÇMİŞ bütün seçimler sandık kurullarının, oylar üzerinde ne denli etkili olduğunu gösterdi.

        Hatta “ıslak imzalı tutanak” kavramını geçen seçim çok tekrarlanan politik cümle haline getirdi.

        Bu seçimde, hatta 10 ay sonra yapılacak olan da farklı olmayacak.

        Ancak kanunların getirdiği zorunluluk nedeniyle bu ve gelecek seçim açısından bazı partilere ciddi sorun üretiyor.

        Özellikle de öteki partinin listesinden seçime giren ittifak partileri açısından.

        Nedeni de Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun…

        Kanun’un Sandık Kurulu başlığını taşıyan (21) maddesi…

        Buna göre sandık kurullarında yer alabilmek için seçime katılmış olmak, geçen seçimde en çok oy alan 5 parti arasında bulunmak…

        Millet İttifakı içindeki 5, Cumhur İttifakı içindeki iki parti bu seçime katılmadığı için sandık kurullarında yer alamayacak.

        Onları Millet İttifakı bünyesine girdiği CHP veya İYİ Parti ile Cumhur İttifakı’nda AK Parti, MHP temsil edecek.

        BBP ve YRP geçen seçim en çok oy alan 5 parti arasında bulunmadığı için ilk tercihte yer alamayacak.

        HDP de bu seçime katılmadığı için bazı isimlerinin bünyesinde aday gösterdiği Yeşil ve Sol Gelecek Parti de geçen seçim sandıkta yer almış olmasına karşın ilk 5 içinde bulunmadığı için kurul görevini üstlenemeyecek.

        İttifaklar, bünyesine girdiği parti veya seçime giren siyasi parti temsilcilerinin gözlemci olarak bulunma hakkına sahip olduğu sandık müşahitleri aracılığıyla bunu aşmayı amaçlıyor.

        Bir de ilçelerde sandık kurullarına yeteri üye bulunamaması durumunda, o ilçede kurulu olan partilerden üye atanmasına ilişkin kanun hükmünden faydalanmayı amaçlıyor.

        Ancak sorun burada bitmiyor…

        Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminin ardından 10 ay sonra gelecek yerel genel seçimde de benzer bir sorunla karşılaşacak.

        CHP bünyesinden giren 5 parti ile AK Parti bünyesinden giren iki parti yerel genel seçimde de sandık kurulunda temsilci bulundurma hakkına kavuşamayacak.

        İster istemez bu partileri, iktidarı paylaşsın veya paylaşmasın gelecek seçimde de ittifak içinde hareket etmek zorunda tutan bir başka faktör olarak karşılarına çıkarıyor.

        Diğer Yazılar