Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        WASHINGTON’un en saygın ulusal güvenlik yazarlarıyla uzun zamandır temas halindeyim. Onlardan da teyit ettiğim için gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim: Bu yaşadığımız çalkantılı ve gergin ortamda Washington’dan gelen her resmi açıklamayı ciddiye almak hata olur.

        Hele de gelen açıklamayı kafamızda kurduğumuz senaryoya uydurup bir sonuca vardığımızda gerçeklerden iyice kopabiliriz. Yazılanlara ve konuşulanlara buradan baktığımda bunun maalesef Türkiye’de yoğun olarak yaşandığını söylemek zorundayım.

        Adına ister “derin devlet” deyin, isterseniz de “müesses nizam”, bir gayri resmi Washington vardır. Bizler sadece resmi açıklamalara bakarak pozisyon almaya çalışırsak yanılırız. Zira sınır bölgesindeki her yüksek katlı binanın çatısına çıkıp baktığımızda gördüğümüz şeyi bile bu insanlar “Böyle bir şey yok” diye açıklayabiliyor. Gözümüzün önünde sınır ötesinde bir silahlı güç oluşturulurken dışişleri bakanları “Böyle bir şey yok” diyebiliyor.

        Böyle bir şey nasıl oluyor anlamak için hem gayri resmi Washington’un çalışma yöntemini hem de resmi Amerika’nın şu anda bulunduğu durumu anlamamız gerekiyor. Gönlümüzden geçenin senaryosunu yapmadan, burada olan biteni anlamaya başlamak için bazı gerçekleri alt alta sıralamamız lazım:

        İŞTE ELİMİZDEKİ GERÇEKLER

        1- Amerika’nın Suriye’ye yönelik genel bir stratejisi katiyen yok. Bu olmadığı için bölgeye ilişkin her birim birbirinden farklı, çelişkili açıklamalar yapabiliyor. Her yönü düşünülmüş planlı politika yürüten Amerikan devleti, sadece Hollywood filmlerinde var. Gerçekte olan ise Suriye gibi önemli bir konuda bile anlık çıkarları için pozisyonlar alabilen bir devlet yapısı bulunuyor. Başkan Trump, genel strateji oluşturmadan inisiyatifleri birimlerin başındakilere verdiğinden, DEAŞ’la mücadelede birlikte hareket edilen YPG/PYD ile DEAŞ bitirildikten sonra ne yapılacağını Washington bilmiyordu.

        2- Tüm birimler DEAŞ’la mücadeleye konsantre olduğunda bu durum sorun yaratmadı. Ama şimdi gereken bütçeyi, yasal çerçeveyi verecek olan Senato, “Suriye’den neden çekilmiyorsunuz?” sorusunu sormaya başladı. Buna her birim farklı cevaplar vermeye çalışıyor.

        3- Yönetim zorlandığı zaman uzun vadede oluşturulan Kürt silahlı gücünü gerektiği zaman İran’a yakın milislerle çatıştırmaya girişeceğini resmen söyledi. Bu ilk önce Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde DEAŞ sonrası Suriye politikasını koordine etmekle görevli en üst düzeydeki siyasi kişi olan David Satterfield tarafından açıklandı. Daha sonra Temsilciler Meclisi’nde Ulusal Güvenlik Alt Komitesi’nde yemin ederek konuşan aralarında Sebastian Gorka’nın da bulunduğu uzmanlar, uzun vadede bölgedeki operasyonları süren İran Devrim Muhafızları Kudüs Birliği’nin komutanı Kasım Süleymani’nin en büyük tehdit olduğunu ve Amerika’nın koyduğu yaptırımlara rağmen İran’ın gizlenen 86 milyar doları bulunduğunu, bunu da bölgedeki gücüne harcadığını söylediler. Anlaşıldığı üzere onlar da İran’la mücadeleyi ön planda tutuyorlar.

        4- Şunu da mutlaka görmemiz önemli: Aralarında Gorka gibi Türkiye’den hiç hoşlanmayan insanların bulunduğu bu uzmanlar bile, ABD’nin bölgede uzun vadeli barış stratejisi bulunmadığı için başta Türkiye olmak üzere bölgede müttefik diye tanımlanabilecek ülkelerle diplomasinin mutlaka sürdürülmesini istiyorlar. Hatta Temsilciler Meclisi Komitesi’nde bu konu net söylendi ve uzun süredir bekletilen ABD’nin Türkiye Büyükelçisi’nin atamasının hemen yapılması gerektiği vurgulandı.

        5- Anlayacağınız, ABD kısa vadede neler istediğini biliyor ama uzun vadeli bir barış stratejisi oluşturamıyor. Kesin olarak bildiği tek şey, bölgeden hemen çıkmasının imkânsız olduğu. Alt komitenin başkan yardımcısı, Kongre üyesi Russell, “Irak’tan hızlı çekildiğimiz için DEAŞ’ı aslında biz yarattık; şimdi de aynı yanlışı yapamayız” dedi. Komite DEAŞ’ın El Kaide’ye dönüşme sürecinde olduğu tespitini de yaptı. Biz de konuları düşünürken Afrin’de Rusya için de esas sorunun bu olduğunu unutmayalım.

        Özetle Türkiye’nin kırmızı çizgileri tabii ki var ve tabii ki bazen her şeyi göze alarak savaşmak da gerekebilir, ama Washington’da da bir arayışın olduğunu görelim. ABD’nin bu ortamda bile Türkiye’yle konuşma kanallarını açık tutmak zorunda kalabileceğini de görelim. İlk savaşı belki kazanmış olabilirler, ama barışı nasıl kazanacaklarını bilmiyorlar. Bunun için de Türkiye’ye ihtiyaçları olacak.

        6- Bitirmeden bir ekleme daha yapmalıyım; çünkü bu önemli. Dün de yazdım, Özgür Suriye Ordusu temsilcileri Washington’da bir dizi temasta bulundular ve “Eğer sorun İran ise silahları bize verin, eğit-donat programını yeniden başlatın” dediler. Bu talebin bölgedeki yeni realiteyle nasıl bağdaşacağı da belli değil.

        Gördüğünüz gibi belirsizlikleri, çelişkileri çok olan, karmaşık bir durum var. Çoğu insan sorunu tek boyuta indirgeyip açıklamaya çalışıyor, ama aslında bilinmeyeni çok olan bir belirsizlik bu. “Böyle durumlarda bir de çatışma çıktığı takdirde işin hiç kimsenin istemeyeceği kadar büyümesi ihtimali de mevcut” diyor buradaki tecrübeli bazı insanlar.

        Diğer Yazılar