Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayatlarında bir ara nedense gazete yazarlığından zengin olunup iyi hayat yaşanabileceğini düşünen ve batı medyasını takip eden gazetecilerin bol hayal kurarak izlemeyi çok sevdikleri medya şirketi Conde Nast’tır.

        Bünyesinde New Yorker, Vanity fair, Vogue gibi dergileri de barındıran şirketin patronu eskiden bu gibi büyük dergilerin yayın yönetmeni ve iyi yazarlarına paralar dökerdi onları zengin gibi yaşatırdı.

        Kendi parasına düşman değildi o patron. Parasını boşuna harcama heveslisi hiç değildi.

        Hali vakti yerinde olan insanların hayatlarına hitap eden önemli dergilerin başındaki insanlar da o hayatların içinde yaşayabilsin, o tür insanların ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilebilsin diye, yani yazdıkları konuları birinci elden bilip görsünler diye harcanıyordu o paralar.

        *

        Tabii büyük paraların girdiği her ortamda olduğu gibi-hele o ortam gazetecilerin dünyası olduğunda- hemen kendilerini elit gibi gören bir takım oluştu ve haklarında dedikodular başladı.

        Conde Nast artık sadece yayıncılığıyla değil bazı yazar ve yayın yönetmenleriyle konuşuluyordu. Onların nasıl yaşadığı, neler yaptıkları global düzeyde merak edilip konuşuluyordu.

        Hatta Vogue Dergisi'nin yönetmeni Anna Wintour’da olduğu gibi haklarında film bile çekilebiliyordu. (Devil Wears Prada)

        *

        Büyük şehirlerde ünlü restoranların müşterilerini masalara nasıl dağıtarak oturttukları dedikodu yazarlarının hep dikkatini çekmiştir. Çünkü bu restoran içi oturma şeması şehirde gücün nasıl dağılmakta olduğunu gösteren en iyi göstergelerden bir tanesidir. Restoranın en iyi masası olarak bilinen noktaya şehrin en güçlüsü oturur diğerleri de ona göre dağılırlar.

        Bu İstanbul’da da, New York’ta da, Paris’te de böyledir, evrensel bir kuraldır bu.

        *

        New York’un hınzır haftalık gazetesi Observer yıllar önce 'Conde Nast Kafesi' diye bilinen ancak şirketin öğle yemeklerinin yenildiği yemekhanesi olarak düşünülen mekandaki masa oturum şemasını yayınlayıp şirket içi güç dağılımının şifrelerini çözümlemeye çalışmıştı.

        O günlerde Vogue Dergisi Yayın Yönetmeni Anna Wintour ile Vanity Fair Dergisi'nin başında olan Tina Brown arasında müthiş bir güç savaşı ve ilerde şirketin tüm yayın yönetmenlerini koordine eden ismin kim olacağı konusunda şiddetli bir çekişme yaşanıyordu.

        *

        Ben bu aralar Thomas Maier’in yazmış olduğu ‘All That Gillters: Anna Wintour, Tina Brown and the Rivalry Inside America’s Richest Media Empire’ çalışmasını incelemekteyim.

        Dergicilikteki parıltılı yaşamların nasıl yaratıldığı ve bunlar hakkında nasıl masallar üretildiğini bu çalışmada görebiliyorsunuz.

        *

        Bu şirket içi büyük kavgada yıllar içinde Anna Wintour öne çıktı ve net olarak sonunda zafer kazandı ve şu anda Conde Nast’ın en büyüğü o durumda.

        Ama onun en büyük olması, bu kadar parlamış olması bile Vogue’u kurtarmaya yetmiyor bu da görülmeye başlandı.

        Bir zamanlar moda dünyasının hükümdarı olarak görülen, global düzeyde trend belirleyici olan Vogue başındaki insanın en zirveye çıkmasına rağmenaşağıya doğru kayışa geçti.

        Bunun nedenini anlamak da bize çağımızda yaşamakta olduğumuz hayatlar konusunda bazı ipuçları verebilir.

        *

        Bunun olacağının ilk işareti yıllar önce verilmişti.

        Dünyanın hangi şehrinde de olursa olsun eğer Anna Wintour defileyi izlemeye gelirse en önemli koltuk ona verilir bu bir gelenekti. Yıllar önce bir defilede Wintour yine özel koltuğuna oturduktan sonra yan koltuklarda oturanları artık tanımadığını, çoğunun genç ve daha önce görmemiş olduğu yazarlardan oluştuğunu fark etti ve ne olduğunu yardımcılarına sordu.

        Onları tanımıyordu tabii ki çünkü onlar Vogue’un oyuncusu ve belirleyicisi olduğu dünyaya ait olan insanlar değillerdi.

        Moda dünyasının gidişatını yönlendirme gücü sosyal medyada yazan moda blog'cularının eline geçmeye başlamıştı. Hem onlar daha defile bitmeden bile resimleri ve yorumlarını paylaşıp, konuyu Vogue’a filan bırakmadan bitiriyorlardı.

        *

        O günden bu yana blog'cuların gücü daha da arttı ve şu anda Vogue İmparatorluğu modanın merkezi olma gücünü kaybetme sürecinde.

        Anna Wintour bunu her ne kadar itiraf etmese de, karizması artık fena çizildi ve göreceksiniz ki patronu yakında onun bile maaşını, harcama yetkilerini de kısacak ve Conde Nast efsanesinin de sonu gelecek.

        Diğer Yazılar