Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sadece dik duruşuyla değil, olağanüstü vefa ve dayanışma duygusuyla daima hayranlık duyduğum Uğur Dündar, Barış Pınarı Harekatı'nı analiz ettiği son yazısına ‘Güzel ve yalnız ülkem’ başlığını atmıştı. Uğur Abi'nin başlığı benim de duygularım olduğundan bu yazının başlığını böyle attım.

        Evet güzel ülkemiz ne kadar haklı olsa, ne kadar ilkeli olarak kendini korumaya çalışsa, dünyaya ne kadar kendisini iyi anlatmaya çalışsa da devamlı yalnız bırakılıyor dünyada.

        Başka ülkelerin liderlerinin kötü niyetine, önyargılarına bağlanabilir tabii ki bu durum. Bazı durumlarda bu doğru da olacaktır. Ama neden Türkiyehakkında hep doğru olmayan önyargılar hakim oluyor dünyada, bunu birer vatandaş olarak kendimize de sorup cevabını geleceğimizi sağlama almak adına bulmak zorundayız. Uğur Abi'nin gelecek yıllarda yazacağı yazılarda Türkiye için sadece 'güzel' demekle yetineceği ve yalnız olmak kavramını kafasından atabileceği bir ülkeyi ancak öyle bulabileceğiz sanıyorum..

        *

        Üzerinde kafa yormamız gereken sorunsalı daha net ortaya koyayım. Türkiye aldığı bütün darbelere rağmen bölgedeki tek demokrasi olmayı sürdürürken, terör örgütleriyle haklı mücadelesine girdiğinde dünyanın demokratik ülkeleri neden Türkiye'ye hep karşı çıkıyor, neden desteklerini terör örgütünden yana kullanmak istiyorlar. Cevap bulmamız gereken soru bu.

        Evet basite indirgeyip bu insanların hepsi de terör destekçisi diyebiliriz. Bu bizi tatmin etse de daha temelde olan mekanizmaları ihmal edip göremememize yol açabilir bu.

        *

        Bütün bu olan bitenin temelinde PKK/YPG örgütlerinin bir süredir demokratik ülkelerde yürüttükleri çok örgütlü propaganda hamlesi yatıyor.

        Gerçi şu anda artık takip etmiyorum ama Washington’da göreve başladığım Mart 2018 tarihinde PKK/YPG, Amerika dahil birçok ülke tarafından terör örgütü olarak algılanmasını değiştirmek için çok kapsamlı ve örgütlü bir imaj ve PR çalışmasına girmişti.

        Halkla ilişkilercilerinin dediğine göre PKK/YPG güya artık sadece silahlı mücadele veren Marksist bir ayrılıkçı örgüt değildi. Ulus devlet kavramına bile artık inanılmıyordu. Öcalan’ın yazdığı söylenen 'Demokratik konfederalizm' başlıklı broşürde konulan hedef doğrultusunda yerel düzeyde örgütlenen bölgesel birimlerin birbirine bağlanması sonucunda oluşun konfederal bir yapıdan söz ediliyordu. Güya örgütün öncelikli meselesi kadın hakları ve ekolojik sorunlardı. Örgütün PR’cılarına göre Öcalan bile hapiste artık Marx yerine batılı sol ve liberal çevrelerin hayran olduğu Noam Chomsky’i okumaya başlamıştı.

        *

        Bir dizi yalan üzerine kurulu bu ideolojik saldırının temel amacı örgütü Batı aleminin liberal eski solcu düşünürlerinin gözünde sempatik kılmaktı.

        Bu çalışmanın istedikleri soncu alabileceği Şubat 2017 tarihli Rolling Stone dergisinden belliydi. Dergideki yazının başlığı ‘DEAŞ ile savaşan Amerikalı genç,radikallerle Suriye’deki cephelerde’ydi. YPG tarafından bölgeye getirilip ağırlanan yazar tamamen YPG etkisi altına alınmıştı. Ona göre radikal ve genç Amerikalılar DEAŞ'lae savaşmak için YPG ile birlikte oluyorlardı. Derginin kapağında anarşistlerin YPG’ye katıldığı vurgusu yapılıyor ve Marksist kökenlilere nostaljik gelebilecek İspanya iç savaşı hatırlatılıyor, orada komünistlerin yanına gidip savaşan Batılı savaşçılara atıfta bulunuluyordu.

        *

        Bu yalanların sonunda Türkiye kendisini teröre karşı korumak için her operasyon yaptığı zaman bunlar "Biz demokrasimiz için savaştık şimdi de Türkiye bunu yok etmek istiyor" yalanını söylemeye başladılar. Bu komployu ilk ortaya çıkardığım yazıyı 31. 01. 2018 tarihinde Habertürk Gazetesi'nde yazmıştım. O günlerde New York Times'ın 'op-ed' sayfasında bu yalanların aynen tekrarlandığı bir yazı da yayınlanmıştı.

        *

        Türkiye demokrasisi yıllar içinde darbeler aldıkça, hırpalandıkça bu teröristlerin yalanları daha da etkili olmaya başladı dünyada.

        Bahsettiğim ilk yazımı, "Türkiye bu istihbarat çalışmasına dikkat etmeli ve ideolojik karşı saldırıya mutlaka geçmeli. Demokrasiye, laik cumhuriyete, Atatürk’ün düşüncesine sahip çıkmak ülkemiz için bir ulusal güvenlik meselesidir. Tercih değil" diye bitirmiştim bugün bunu daha da vurgulayarak tekrarlıyorum.

        Diğer Yazılar