Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bunun farkında olsak da olmasak da yaşamakta olduğumuz süreçler hayatımızı değiştiriyor. Normal olarak tanımladığımız hayatlar elimizden alındı.

        Bunun yerine ne geleceği de henüz belli değil.

        Bu alt-üst oluşlar hepimize bir adaptasyon sorunu yaşatıyor.

        İşlerimizi nasıl yaptığımız, nasıl eğitildiğimiz, nasıl flört ettiğimiz, nasıl sosyalleştiğimiz kısacası hayatımızın her alanı hızlı değişim içinde.

        Yeni olana daha kolay adapte olmamız ve olan bitenden duyabileceğimiz paniğimizi azaltmak için ‘yeni normal’ gibi bir kavram da oluşturdular.

        Yeninin ne olacağı normalin de ne olması gerektiği henüz belli olmadığından hayatın yeni kuralları üzerinde toplumsal anlaşma henüz oluşamadı.

        Bu sosyal krize açık ortamdan eskiye ait normali geri getirip sanki ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışanların davranışlarının sonucunu hep birlikte göreceğiz. Bu tür davranışların toplumsal ve bireysel maliyetlerini maalesef hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

        *

        Neyse bugün niyetim yaşamakta olduğumuz hayatlar hakkında felsefe ağırlıklı düşünceler filan oluşturmak değil.

        REKLAM

        Bugün sadece yaşamakta olduğumuz yeni deneyimlerin sosyal medyada ne tür değişimleri zorlamaya başladığını düşünmeye çalışacağım. Bu zorlanan değişimin oluştuğu sosyal ortamı anlamamız için yazıya bu giriş zorunluydu

        Hayat zorunlu olarak değişirken bu hayatın önemli parçası olan sosyal medyanın da değişimin dışında kalamayacağı belliydi zaten.

        Onu da değişmeye zorlayan sosyal faktörleri tespit edip şu anda sosyal medyaya hakim olan ruhun bu değişime uygun davranışlar mı sergileyeceğini yoksa direneceğini mi hep birlikte göreceğiz.

        İlk önce sosyal medya ruhundaki değişimi zorlayan sosyal dinamiği tespit etmemiz lazım.

        *

        Sosyal medyaya salgın öncesinde hakim olan ruhu anlayabilmem açısından bir olay bizzat başımdan geçmişti.

        Ne o yaşadığım olaydan ne de sosyal medyanın kendisinden çok hoşlanmadığım halde yıllar sonra o deneyim bugün bu yazıyı kaleme almam için bana yardımcı oluyor işte.

        *

        Yıllar önce Habertürk TV’de magazin dünyasının deneyimli ismi Esin Övet ile ‘Alt-Üst Muhabbetler’ adında bir popüler kültür programı yapmıştık. Her programda farklı konuklar ile popüler kültürün her yanını derinlikli konuşuyorduk.

        Sosyal medyanın üzerindeki değişimi zorlayan sosyal gücü bugün daha iyi anlamama neden olan kişisel deneyim işte o programda yaşanmıştı.

        *

        Bir programa internet dünyasında influencer olarak nitelendirilebilecek genç insanları konuk olarak almıştık.

        Esin gayet tabii ki onları çok daha iyi anlıyordu ben de okuduklarımdan bildiğim kadarıyla işe tamamen yabancı gibi kalmamaya çalışarak sorular soruyordum.

        REKLAM

        Programın bir anında nasıl olduğunu hiç anlamadığım bir olaya neden oldum.

        Yaşadıklarım şu anda tuhaf geliyor çünkü bu olan biten benim geneldeki kişiliğime hiç de uygun olmayan bir durumdu.

        O geceki programın bir aşamasında ben canlı yayında ağzımdaki çikleti yere atmıştım.

        Normalde çiklet çiğneyenlerden hiç hoşlanmadığım halde o gece neden ağzımda bir çiklet vardı hiçbir fikrim şu an yok. Çikleti yere tükürme fikri ise şu anda benim tüylerimi bile ürpertiyor ama o gün onu da nedense yapmıştım.

        *

        İnanın önceden düşünülmüş bir davranış değildi bu. Sadece bazı genç arkadaşların beni bunu yapmam için dolduruşa getirdiklerini ve bunu katiyen yapamayacağımı söyleyerek beni bu davranışa tahrik ettiklerini hatırlıyorum.

        Neyse, neden olduysa oldu bilmiyorum ama bu olay maalesef o programda yaşandı.

        *

        Neyse program kazasız belasız sona erdikten sonra yaşananlar benim sosyal medyayı daha iyi anlamam açısından ilginçti.

        Sonra gördüm ki bu terbiyesiz davranışın olduğu o anın sosyal medyada birden çok paylaşılmaya ve yorumlar almaya başladığını yaşadım. Kendimden ve o davranışımdan gayet tabii ki çok utanmıştım ama aynı zamanda geçici olarak bir sosyal medya fenomeni haline gelmiştim.

        *

        İşte bugün sosyal medyayı anlamaya çalışırken hep o gün başıma gelenleri hatırlıyorum.

        O deneyden ve daha sonra üzerine okuduklarımdan anladığım kadarıyla salgın öncesi sosyal medyaya hakim olan ruh insanın kendisini farklılaştıran davranışlarda bulunması ve bunu diğer insanların gözüne sokarak adeta anormal davranışını toplumun suratına çarparak yaşamasıydı.

        REKLAM

        Bunu başaranlar sosyal medyada hem meşhur oluyor hem de çok takip ve onay alıyorlardı.

        *

        Sosyal medyaya hakim olan bu ruh aslında sosyal yapıda bir çözülmeye yol açabilecek bir anormallikti.

        Ancak bunu yapanlar onay ve takip aldıkça temelde var olan anormallik sanki normalmiş gibi gelmeye başlıyordu herkese.

        *

        Bence salgın öncesinde (pre-salgın) sosyal medyada insanın kendisini bir şekilde farklılaştırması hakim olan ruhtu.

        Salgın başlar başlamaz ve hepimiz evlerimize mecburen çeklince insanların paylaşma arayışı ve diğer insanlarla ortak yönlerini arama günleri mecburen başladı.

        Yani birden farklılığını insanların yüzüne çapanlar yerine ortak yanlarını sempati duyarak aramaya çalışan insanların sayısı arttı.

        Bu süreç devam eder mi bilmiyorum. Bu, sosyal medya ruhunda kalıcı bir değişiklik getirecek mi o da henüz belli değil. Yoksa aşı bulunur bulunmaz eski farklılaşmaya yönelik ruh daha da güçlenerek hakim mi olmaya devam edecek bu da henüz net değil.

        Ben sadece sosyal medya aleminde bu iki zıt ruh halinin çatışma içinde olduğunu görüp anlayalım istiyorum, sonuçta kazananın hangi ruh hali olacağını henüz bilmesek de o ortamda bu çatışmanın yol açmakta olduğu sonuçları görüp anlamak ilgi çekici oluyor. Post-salgın sosyal medyasının nasıl olacağını merakla bekliyorum.

        Diğer Yazılar