Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sokrat’tan (MÖ 470-399) önce antik Yunan’daki filozoflar genellikle ağırlıklı olarak dünyanın anlamı ve kökeni nedir sorusuna cevaplar bulabilmek için düşünmüşlerdi.

        Bunun çözümü kolay olan ve anlamsız bir uğraş olduğunu katiyen düşünmemekle birlikte keşke dönemlerinin bu parlak beyinleri farklı konularda da yoğun düşünselerdi diyorum zaman zaman.

        Sokrat’a gelinince antik Yunan felsefesinde ciddi bir paradigma dönüşümü olduğunu söyleyebilirim.

        Sokrat daha önce sorulan soruyu ve verilen spekülatif cevapların yönünü değiştirerek "İyi yaşam ne demektir?" sorusunu gündeme soktu. Bu sorunun gündeme gelmesi Batı medeniyetinin tarihinde ciddi bir paradigmatik kopuşun ve yeni bir arayışın başladığı 'An’dır.

        Batı medeniyetinin gündemine giren ve bugün hala daha tatmin edici cevabın bulunamadığı "İyi yaşam nedir ve biz nasıl yaşamalıyız?" sorusu Sokrat sayesinde düşünce hayatımızın bir parçası olmuştur.

        Ben bu soruyu Firuzan Gürbüz Gerhold tarafından yazılmış olan ’Hayata Dokunan Eller: Prof. Dr. Ali Rıza Kural’ kitabını okuyunca düşündüm..

        İlk önce Sokrat’ın felsefenin gündemine soktuğu bu önemli soruya verilen bazı cevapları aktardıktan sonra bütün bunların okuduğum yeni kitapla nasıl bağdaştığını da açıklamaya çalışacağım.

        REKLAM

        Sokrat, kendi sorduğu soruya cevap verirken bence işin kolayına kaçmış. Onun verdiği cevap zaten yapmakta olduğu bir işi iyi hayatın tanımını vermek gibi olmuş geldi bana.

        Sokrat'a göre insanın kendi içindeki benliğini düşünerek ve düşüncesinin sınırlarını genişleterek benliğini zenginleştiriyorsa bu onun için iyi hayatın tanımı olmuş. Buna temelde bir itirazım olmakla birlikte dediğim gibi bana biraz işin kolayına kaçılmış gibi geldi.

        Roma’nın iyi yaşam şairi Horace ise dostluklara arkadaşlıklara ağırlık veren basit bir yaşamın iyi yaşam olduğunu düşünüyor.

        Immanuel Kant ise iyi yaşamın insanın kendisi için seçmiş olduğu yaşamı zengin ve başka insanlarla tatmin edici ilişkiler kurarak yaşamamız ve kendimize karşı sorumlu olmamızla yaşanabileceğini düşünmüş.

        İyi bir yaşamın aynı zamanda mutlu yaşam da olacağını düşünürsek; Seneca mutlu yaşamın insanın kendi tabiatıyla harmoni (uyum) içinde yakalanabileceğini söylemiş

        Epikürcülerin soruya verdiği cevap tabi çok daha keyfe açık, onlar hayatta mutluluğun ve keyfin peşinde koşmanın iyi hayatın temeli olduğunu düşünüyorlar.

        Antoine de Saint-Exupery mutluluğun bizim dışımızda olan şeylere bağlı olmadığını sadece bizim bu dış etkilere nasıl tepki verdiğimiz, onlarla nasıl yüzleştiğimize bağlı olduğunu düşünüyor.

        Gayet tabii ki amacım zengin felsefe geleneğinde bu önemli ama zor soruya verilen cevapların tümünü aktarmak değil. Bu tek bir yazının çerçevesini aşar ben burada sadece cevabın nasıl aranmış olduğunun bir özet ipucunu vermek istedim.

        Gelelim şimdi Ali Rıza Kural’ın hayatını anlatan kitabın bana bütün bunları neden düşündürdüğüne. Okudukça düşündüm ki hocanın kendisine seçmiş olduğu yaşamı tüm boyutlarıyla bütün bu düşünürlerin iyi hayat tanımlarına uygunmuş gibi geldi.

        Belki biliyorsunuzdur Ali Rıza Kural Bey kıymeti dünya ölçeğinde bilinen ve tanınmış doktor ve bilim insanı. Dünya Üroloji Derneği’nin başkanlığı yanı sıra dünya ölçeğinde birçok bilimsel ödülü de almış bir doktor.

        Kitap onun sadece bu bilimsel başarıları üzerine olsaydı ne bugün yazmakta olduğum konuyu düşünürdüm ne de bu yazıyı yazardım.

        Ama Ali Bey'in bizzat kendi yaşamıyla iyi ve verimli bir hayat nasıl olmalı sorusuna vermiş olduğu bir önemli cevap da var.

        Kitabın arka kapağında da yer alıyor yazar diyor ki; "Geleceğin büyük insanları isteseler de diğer çocuklara benzeyemezler. Bu nedenle içlerinden bazıları ‘Büyüyünce ne olacaksın?' diye sorulduğunda şöyle yanıt verebilirler. ‘Şarkıcı doktor olacağım’."

        Bu cevap büyüyünce ne olacaksın diye kendisine beş yaşındayken sorulduğunda Ali Rıza Kural’ın verdiği cevapmış. Bu cevap son derece keskin bir zeka ve kendini iyi tanıma becerisi ve nasıl bir hayat yaşamak isteyeceği konusunda son derece net ve açık bir beyin gerektiriyor.

        Nitekim Ali Bey zorlu tıp eğitimini alırken bir yandan da konservatuara da devam etti ve sonunda mesleğini parlak biçimde sürdürürken, gün boyunca elleriyle insan hayatına şifa vermek için dokunurken sonra da udunu ele alıp Klasik Türk Müziği şarkılarıyla insanın içini de ısıtıyor. Kitabın kapağını da bu yüzden çok sevdim.

        'İnsan hayatı kurtarmak ve şarkı söylemek’ işte bence felsefe tarihine girmesi gereken iyi hayat nasıl yaşanmalı sorusuna verilen en iyi cevaplardan birisi bu olmalı.

        Diğer Yazılar